2010, siyasi açıdan nisbeten yumuşak, ama duygusal açıdan oldukça yoğun geçti. 2011 yılının, bunun tersi olacağını ve duygusal açıdan daha stabil ama siyasi açıdan daha sert bir yıl olabileceğini söyleyebiliriz.
2011 yılının Türkiye için en önemli siyasi olayının 'Seçimler' olacağı malum. Ama asıl önemli olanlar, 'Siyasi olmayan' olaylar galiba -yani siyaset ötesi olaylar.
Benimsenen ve zaman kalitesine de uygun olduğu için güçlenen 'Sosyo-ekonomi merkezli siyaset' anlayışı, 'Yüksek insani/evrensel değerleri kayıtsız şartsız savunmak' konusuyla desteklenerek sürdürüldü. Bu çizginin ana muhalefet partisi ve yeni kurulan HAS Parti tarafından benimsenmesi, geçen yılın -geleceğe işaret eden-en önemli siyasi trendi oldu. Buna ters orantılı gelişme; güçlü görüntüsüne rağmen Hükümetin, Liberallerin ve Kürtçülerin etkisinin azalmasıdır. İnişler-çıkışlarla devam etmesine rağmen, asıl gelişme bu istikamette... Trend, güçlenerek devam edecektir.
Türkiye'de bu ana çizgiye uygun siyasi gelişmeler, bir ekonomik krizle hızlanabilir -ama gelin ekonomik kriz mümkün olduğunca olmasın...
(Onun yerine artık bilinçli bir şekilde hareket edip belli adımları geleceğe uygun istikamette atan yeni bir Hükümet kurulsun, kimsenin canı yanmasın!)
2012 Aralık ayı merkezli Değişim/dönüşüm hangi şiddette, hangi alanlarda yoğun olacak, Türkiye'de (ve tabii Dünyada) fiziken/cebren/ruhen bundan ne kadar ve nasıl etkilenilecek? Bu ve benzeri soruların, cidden yanıtlanması için düşünüp konuşmak gerekiyor. Onun da ötesinde, bütün ihtimallere karşı A, B, C planı değil, Z planı bile yapılmak zorunda. Türkiye'de militarizme dönüş artık düşünülemez, ama "darbeci" diyerek zayıflatılan, hatta onuru kırılan Türk Ordu'sunun her türlü savaş ve barış oyunu planları yapabilmesi için önünün açılması gerekir mesela. (Askerler, zor zamanda, dünyanın en gerçekçi düşünmek zorunda olan ve de düşünebilen adamlarıdır.) Bu konularda, Ankara'ya bir "Atom silahlarına dayanıklı sığınak" yapmakla yetinmek, kabul edilemez bir hafiflik olur. Zor zamanlara hazırlanmakla ilgili planlarda (zaten bir İstanbul depremi tehlikesi bulunmaktadır), temel yaşam kaynaklarının korunmasından tutun da sosyal hayatın her şartta işlemesini sağlayacak önlemlere kadar, kitlelerin planlı programlı mobilizasyonuna kadar, cidden ilgilenilmesi gereken sayısız konu vardır. (Bunları da zor zamanda en iyi ordular işletir. Ama yükü azaltmak için sivil önlemlerin alınması ve ordunun esas söz sahibi olmasının önlenmesi gerekir)
Böyle hazırlıklar, halk arasındaki dayanışmayı da güçlendirici etki yapacaktır ve güven duygusunu artıracaktır. Ama bunların ahbap çavuş ilişkisi olmasını önleyerek... Böyle önlemlerin iyi işlemesi ve bir taraftan da hayatın devam etmesi, en azından hayat kalitesinin artmasıyla ilgili bir durum olarak sunulabilir. Bu işlemde halk arasındaki suni ayrılıkları yumuşatmak/kaldırmak, siyasilerin ve mesela sanatçıların/medyanın görevidir. Yani hazırlık, sadece sığınakla olmaz. Çok çok daha fazlası gerekir.
Geçenlerde Azeri bir profesör, Türkiye'nin de dahil olduğu seksen kadar ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanına mektuplar yazarak, onları Dünyada artacak doğal felaketler konusunda uyardı. NASA raporları ve yeni bir "antik" fizik türüyle ilgilenirken önüme düşen materyale bakarak şu kadarına dikkat çekebiliriz sanıyorum: Daha 1995 itibarıyla, dünyada tam teçhizatlı 131 yeraltı sığınağı bulunuyordu. Bu sığınakların her biri, içinde yıllarca izole bir vaziyette yaşamaya uygun mikro şehirlere benziyorlar. Her yıl iki-üç sığınağın bunlara eklendiğini söyleyebiliriz. Ankara'ya yapılan ve adına Deep Underground Military Base (DUMB) denen şeylerin, bir de denizlerin altına yapılan DUMB2 versiyonları var. Bunlar öyle sınınaklar değiller. Mesela 19 Kilometreküp alanı içerenleri var -ki ortalama büyüklüktür- en az 15 milyar Dolara maloluyorlar ve 3500 metre derinlere kuruluyor. Bunların en büyüğü İsveç'te bulunuyor. WikiLeaks'in de bunlara bakıp uyduruk bir sığınaktan çalıştığını ekleyelim. ABD'de eski bir gümüş madeni içine kurulan Bunker-Hill-Mine yeraltı şehrinde, 2004 yılında Robert Hopper'ın bilgilerine göre, yeraltında birbirine en uzak noktaları arasındaki mesafe 240 kilometre. Yükseklik itibarıyla 25 kattan oluşuyor. İçinde tekerlekli araçların gezebileceği kanalları/yolları üç merte genişliğinde. Elektrik ve su konusunda bağımsız bir birim. Şehrin dış dünyaya çıkış noktası, Kellogg City Havaalanına üç kilometre mesafede. Bir büyük felakette burası, en az bin kişinin, en fazla 10.000 kişinin yaşamasına elverişli. Küresel büyük felaketlerde, mümkün olduğunca çok insanı az hasarla kurtarmanın başka bir yolunun, transatlantikler olduğunu biliyor muydunuz? Böyle şeyleri cidden tartışanlar var. Türkiye'de de olmalı. (Kısır iç politika didişmeleriyle vakit öldürmeye artık bir son vermek şart) Konu hakkında böyle en kötü ihtimallerden başlamak üzere, şimdi masal gibi gelen birçok konuyu tartışmaya 2011'de hazır olmak gerekiyor.
Benim umudum, 2012 sonunda geçici kısa bir derin duygu/felaket fırtınası yaşanması ve düşünce sistemlerinin, siyasi/ekonomik sistemin önemli ölçüde değişerek, Dünyanın yoluna devam etmesi... Ben bu umudumu korumak istiyorum...
Dünyada ve evrende herşeyin birbirine bağlı olması, derin bir düzeninin olması, iyilik ve güzelliğin o düzene uygun şeyler olması ve bunlara uygun matriks içinde hareket edenlerin aklına/gönlüne bazı şeylerin daha kolay düşeceği temel kuralına güvenmek gerekiyor. Kritik zamanlarda ruhsal arınmışlığın çok önemli olduğu kesin. Bence, eski kutsal kaynakların yeniden ve dikkatle okunmasıyla ve insani/kutsal değerlerin yüksek tutulmasıyla, kutsal kitaplardaki birçok ipucuna ulaşılabilir. Tabii hangi gözle okunduğu çok önemli (Emevi ikiyüzlülüğünden/riyakarlığından/sahteliğinden kurtulmak burada özel önem taşıyor)
2011'den itibaren asıl amaç, Türkiye'nin sahici kompetan/yaratıcı ve derin aklını devreye sokmak olmalıdır bence. Bu derin aklı, sadece rasyonel akılla sınırlı saymak büyük hata olur. Son bin yılın Türk hakimiyetine özgü ve daha öncesine uzanan derin Anadolu ve İstanbul aklını/ruhunu/sezgisini, rasyonel akla ekleyerek yeni boyutlara uzanmak son derece önemli olabilir. Galiba önce Türk Ordusu'nun hazırlanması gerekiyor. Ama bu ordu, son zamanda Türkiye'ye hakim olmuş görünen, şimdi de etkisini yitirmekte olan "Emeviler"in ordusu olMAmak zorunda. (Çünkü yenilir ve başarılı olamaz)
Diğer önemli durum, Türkiye'nin doğal yeraltı/yerüstü kaynaklarının kullanımında (kapitalist yağmacılık ötesi) yeni/insani bir duruşun benimsemesidir. Özellikle su kaynaklarının korunması ve gıda güvenliğinin sağlanması, çok ciddiye alınması gereken konular haline gelebilir.
Türkiye'nin önemli bir ülke olabilmesi için, Türklerin kendilerini ciddiye alması yetmez.
Geçen yıldan devralınan ilkelerin tavizsiz sürdürülmesi gerekir. Bu ilkeler; Dünya kalitesini ve standartlarını esas almak, insani/kutsal değerleri yüksekte tutmaktı. Şimdi bunlara, bütünü gözeten mantaliteyi yeniden güçlendirerek, derin Anadolu'yu uyandırmak (ondan yararlanmak), 2012'yi ve sonrasını minimum zarar maksimum kazanımla atlatmaya her alanda hazırlanmak da dahil oluyor. Burada maksimum kar; -ilk planda- insani değerleri yüksek tutmaya özen göstererek, Türkiye'yi evrensel akıl/sanat/kültür için bir çekim noktası/merkezi haline getirmektir.