Olaylara tek yanlı bakmak, bazen yanıltıcı olabildiği gibi, bazen de önemli detayların gölgede kalmasını ve yaşanan olayların daha iyi anlaşılmasını engelleyebiliyor.
Burada henüz bahsetmediğimiz, ama Prof. Mikail Bayram Hoca'nın üzerinde durduğu Nasreddin Hoca gerçeği de böyle birşey. Hace Nasreddin, şimdiye dek tanıtıldığı gibi sadece bir fıkra kahramanı değil, Anadolu'daki Moğol işgaline karşı rafine bir politika uygulayarak onların kovulmasının teorisini kuran, Anadolu'daki yerleşik Türk ekonomisini ve Türk mantalitesinin temellerini atan en önemli kişilerden biridir. Bunun bilinmemesi, özellikle incelemeyi gerektirecek önemde... Neden bilinmez?!.. Anadolu'daki Türk ruhunu yok etmek için elinden geleni yapan Moğol uşağı Mevlana'nın bunca yüceltilip Hace Nasreddin'in bunca küçültülmesi de -araştırmaya şayan başka bir "olay!" (Bu, Mikail Bayram Hoca'nın da dikkatini çekmiş). Hace Nasreddin, bugünkü Anadolu Türk hakimiyetinin temellerini atmak çabasını, Mevlana'ya karşı mücadele ederek yapıyor. Çünkü Moğolların yerel işbirlikçisi Mevlana Celaleddin Rumi, Anadolu'yu İranlılaştırmaya çalışıyor ama başarılı olamıyor. Bu işlem sırasında yapılan mezalimin haddi hesabı yok. Moğol İlhanlarının hizmetinde çalışan Mevlana ve Şems-i Tebrizi'ye karşı mücadele eden Hace Nasreddin, verdiği mücadeleyi, ölümünden sonra kazanıyor...
Böyle önemli gerçekleri öğrenmek için, olaylara başka açılardan yaklaşmak çok yardımcı oluyor...
Bu anlayışla, burada -şimdilik kısaca- değinmek istediğimiz konu, Musa Peygamber'in gösterdiği mucizeler...
Eski Ahit'teki hikayeleri herkes bilir. bunların bir kısmı Kur'an'da da yer alır.
Yahudileri Mısır'dan çıkaran Musa, denizi yararak halkını oradan geçirir. Arkalarından gelen Mısır ordusunun üzerine kapanan deniz, Firavunun ordusunu yutar.
Tek Tanrı'lı dinlere mensup olan/olmayan herkesin bildiği bu anlatımın bir de Mısır versiyonu olması gerekmez mi?
Eğer bu ölçüde önemli bir olay olduysa, böyle mucizeler olup koca bir Mısır ordusu kaybedildiyse, Mısırlılar bunu nasıl yazmaz?!..
Garip olan olaylardan bir diğeri de, tıpkı Hace Nasreddin olayında olduğu gibi, konunun bu boyutunun "her nedense!" kimseyi meşgul etmemiş olmasıdır...
Bunun nedeni -kuşkusuz- kutsal Eski Ahit'ten Kur'an'a kadar anlatılan bu olaylara aslında pek inanılMAmasıdır. bunlar, birer hoş hikaye gibi nesilden nesile anlatılmıştır ama böyle şeylerin olabileceğine aslında pek de inanılmamıştır. Hele bugün, kendini "tanrılara eş" gören rasyonel/modern insanın, bu tip "hikayelere" inanması beklenemez.
(-ki artık Papa bile böyle "şey"lere inanamamaktadır!..)
-Halbuki inanması "sağlığı" açısından sonnn derece önemlidir!
Peki ya doğruysa?!.. Musa hakkında anlatılanlar, Yahudilerin abartması değil de gerçekse? Hatta çok daha fazlasıysa?
İşte bunun için, Kolbin Yazıtları'na bakıyoruz.
Hz. Musa'nın gösterdiği mucizeleri, o mucizelere tanık olan Mısırlılar, bizzat Firavun'un emriyle, yaşadıkları felaketi anlatmışlar ve bu konuda devrin ilim adamları kapsamlı bir araştırma yapmışlardır.
Gerekçeleri çok açıktır: "Bu kölelerin Tanrı'sı, bizim tanrılarımızın tamamından daha güçlü. Bu nasıl olabiliyor?"
Mısır'ın bütün bilgelerinin ve ilim adamlarının birlikte kaleme aldıkları ve sadece bu olayı değil, tarihlerindeki tüm önemli spiritüel konuları ve diğerlerini de işledikleri bir tür ansiklopedi olan Kobrin, 21 ciltlik bir tür ansiklopedi şeklinde M.Ö. 1500 yıllarında hieratik yazıyla (Hiyeroglif) yazılmış, sonra yirmiiki harfli Fenike diline çevrilmiştir. Adına "Büyük Kitap" da denen bu önemli kitabın, Yahudiler Mısır'dan çıktıktan sonra kaleme alındığı kesindir. En geç 11'inci yüzyılda Latince ve Yunanca'ya aktarıldığı sanılıyor. Tamamı bir arada bulunan tek örneği, İngiltere'de saklanırken, 1184 yılında bir yangında bir kısmı yanıyor. Kitap, ancak 2005 yılında, yayımlandı...
Burada -şimdilik- sadece, Eski Ahit'ye anlatılan olaylardan birinin Kolibrin'deki versiyonuna değineceğiz.
Eski Ahit versiyonu:
"Musa, asasını kaldırdı ve Nil'in suyuna vurdu. Firavun'un ve hizmetkarlarının gözleri önünde Nil'in suyu kana dönüştü. Nil'deki balıklar öldü, Nil koktu. Kan, bütün Mısır'a yayıldı. (...) Böyle yedi gün geçti. (...)" (Exodus 7.20-21, 25)
Kolbrin versiyonu:
"Toz ve dumandan oluşan bulutlar, göğü kararttılar, değdikleri suyu kızıl hale getirdiler. Bütün ülkede salgın hastalık başgösterdi, nehir kan rengi oldu. Suyun heryeri kandı. Su içilemez haldeydi. İnsanların mideleri suyu kaldırmadı. Suyu içen hemen kustu.Nehrin balıkları, kirlenmiş suda öldüler." (Kolbrin manüskrileri 6.11-12, 14)
Kolbrin kitabındaki en ilginç yerlerden biri, Yahudilerin denize doğru yürürken yaşadıkları...
(Bunu mutlaka burada ayrıntılarıyla aluntılamak gerekiyor)
Mesela bazıları denizin içinde açılan yaş toprakta yürümek istemiyor, korkuyor. Bu arada, "Kölelerin Lideri" diye adlandırılan Musa, asasıyla o alanı işaret ediyor ve herkes gelmiyor peşinden. İnsanlar tam şok vaziyetindeler. Bazıları kalıp Mısır ordusunun karşısına çıkmayı bile düşünüyorken, sonunda denizin içinde ilerlemeye başlıyorlar. Kolbrin kitabı, burada "lanet" kölelerin cesaretini övüyor.
Kitabın en önemli yanı, Musa'nın gösterdiği mucizeleri tüm detaylarıyla anlatmasının yanında, Mısır'ı mahveden olağanüstü felaketleri tüm ayrıntılarıyla anlatmasıdır. Ve bunlardan ders çıkarılmasıni -kitabı okuyanlardan istemesidir. Kitabın bir de misyonu var. (-Buraya döneceğiz.)
Önümüzdeki günlerde, bu mucizelerin ayrıntılarını ve Eski Ahit'te yazmayan diğer ayrıntılara burada değinebiliriz. Ayrıca, kutsal kitaplardan farklı bir yere ve konuma sahip Kolbrin kitabına da değinmek gerekiyor.