Olamaz mı?!..
WikiLeaks'in, sadece bir başlangıç olduğunu, buz dağının görünen ucu olduğunu, görünmeyen çok daha büyük bir yanının olduğunu, geçtiğimiz günlerde yazmıştık. Amerikan kriptoları ortalığa saçıldığında, bunu pek önemsemeyen bir kesim de vardı. Ben kendilerini önemsediğim için, iki akıllı kadına değinmeden geçemeyeceğim. Kadın gibi kadın iki güzel yazar, Nuray Mert ve Ece Temelkuran, olaya aşırı dikkatli veya önemsiz sayarak yaklaştılar. "Bekleyelim görelim" veya "Ee? kriptolar açıklansa ne olur" mealinde tepkiler gösterdiler. Hem haklı hem haksızdılar. Ama ben daha cesur ve iyimser olmalarını beklerdim doğrusu. Burada, onların haklı oldukları yan üzerinden, dünyadaki son gelişmeleri kısaca yorumlamaya çalışacağım.
WikiLeaks belgeleri, bir tür milattır. Ama, belgelerin içeriği nedeniyle değil...
(-ki içeriğin de ne kadar önemli olduğunu biliyoruz ve asla önemsizleştirmeyi düşünmüyoruz. Tam tersine.)
Bir milattır, çünkü yeni bir mücadele türünün ilk başarılı örneğidir. Bunu küçümsüyorlar. Küçümsemekte hem haklı hem haksızlar.
Bence -Türkiye'nin yüzakı- bu iki güzel kadın, birçokları gibi, belgelerin sadece içeriğine takıldılar. Açıklanan belgelerin 'Öz'e dokunmadıkları/dokunamayacakları için fazla etkili olamayacakları ana fikri, küçümsenmelerini haklı kılar.
(Ama öyle mi?)
Neoliberal toplumlarda bir tür yarılma yaşandı.
(Düzen şeklen işliyor, ama düzenin çıkarlarıyla vatandaşların çıkarları çelişiyor.)
Bu yarılma sonucu, birbirinden ayrı iki dünya doğdu: Biri, ekonominin yani paranın dünyası, diğeri lafazanlığın yani "demokrasi"nin (postdemokratik) dünyası.
(Neoliberalizmde postdemokrasi, ekonomi ötesi bir lafazanlık özgürlüğü sayılmaktadır ve demokrasi, ekonomiyi/kapitalizmi konuşmamaktadır.)
Neoliberal "demokrat" dünyada, her laf serbesttir. Hatta Türkiye gibi "kendine Müslüman demokrasi"lerde, istediğinizin yolsuzluğun belgesini de çıkarsanız, yayımlasanız, bağırıp çağırsanız, dünya kamuoyunun fazla dikkatini çekmediği sürece, pek birşey de olmaz. (En fazla, Deniz Feneri davası gibi olur)
-Yeter ki paranın dünyasını radikal bir şekilde etkileyecek türde şeyler olmasın!..
WikiLeaks belgeleri, dünya kamuoyunda unutturulmamaları halinde, Türkiye'de de etkili olacaklardır. Kamuoyunun yönelimlerine etkiyeceklerdir -ama bu etki oldukça küçük bir etki olacaktır. "WikiLeaks belgeleri neyi değiştirir?" diye sorup küçümseyen Hükümet taraftarları bu konuda haklıdırlar -tabii olay bundan ibaret olsa idi...
Bir kere burada asıl önemli olan, o belgelerin içeriğinden ziyade, sızdırılmasıdır, toplanmanmasıdır ve açıklanma tarzıdır.
Vatandaşlardan kopup yarılarak, bir avuç zengin için işleyen neoliberal düzene karşı ilk defa, legal siyasi partilerden ve devletlerden bağımsız bir vicdan hareketinin sivil eylemi, dünyayı sahici anlamda sallayabilecek bir etki yapmıştır.
Bildiğiniz gibi şimdi demokrasi var! Yürümek, gösteri yapmak, çenesi yerlerde sürününceye kadar konuşmak serbest -ama sistemin özüne, yani tek taraflı işleyen ekonomisine dokunmamak koşuluyla...
WikiLeaks belgeleri, ilk kez, kuru "insan hakları" ile yetinmeyip, işin ekonomisine de balıklama dalmışlardır.
Başbakanın İsviçre hesaplarından tutun da eski bir bakanın eroin ticaretine ve diğer yolsuzluk olaylarına varıncaya kadar "ekonomik" bir veri tabanıyla karşı karşıyayız -bu, neoliberal "demokrasi" lafazanlığı ötesi bir durumdur. Eğer "PKK-AKP ilişkileri" türünden belgeler açıklansaydı, iktidarı bu kadar ürkütmezdi. Ama bu da çok korkutmamıştır. Çünkü belgeler, daha çok Türkiye'nin dış dünyadaki imajını kötü etkileyebilecek ve Türk kamuoyunu az etkileyebilecek şeylerdir. Belgelerin bir çoğunu kanıtlamak zaten mümkün değildir. O halde bu belbelerin asıl tehlikesi nerede? Amerikalılar ve diğer ülkeler, firmalar (BP mesela) neden panik olmuş durumda?
Asıl tehlike, ekonominin/piyasanın/paranın vahşice at koşturduğu -vatandaştan soyutlanmış- "özgür" alanına ilk kez girmesidir. Yani para aristokrasisinin ve onların memurları gibi işleyen neoliberal iktidarların, dış dünyadan yalıtılmış mahrem dünyasına, ilk kez dışarıdan birileri dalmıştır. Üstelik sadece dalmakla kalmamış, o mahrem dünyaya "can" veren sanal paraya müdahale edebilmiştir.
1991'de ilan edildiğinden beri ilk kez, Yeni Dünya Düzeni'nin ruhuna sızılmıştır. Bu ruh, sanal paradır.
Ne anlama geliyor...
Sanal para, adı üzerinde sanaldır -yani aslında yoktur. Ve bu olmayan şey, sadece insanların düzene (borsalara, para birimlerine, devletlere ve hükümetlere) olan güveni sayesinde yaşamaktadır.
kısacası, maddi bir şey değildir artık. 1970'li yıllara kadar para, önemli ölçüde gerçekti, bir altın standardına bağlıydı ve maddi karşılığı vardı. Artık yok. Yatırımcının inancına/güvencine uygun olarak değeri düşüp çıkıyor. WikiLeaks, bu inancı/güvenci önemli ölçüde etkileyebilir. Mesela BP hakkında belgeleri yayımlamaya başlasa, BP borsada mahvolur. Kriz ortamında firmanın batma ihtimali bile var. Kısacası: Sanal paraya karşı sanal saldırı, en etkili yöntemdir. o yüzden, olay küçümsenemez.
Ve sanal para "alemi"ne asıl etki, WikiLeaks tarafından yapılmamıştır. Asıl etki daha yoldadır!..
İlk provası geçen gün yapıldı.
WikiLeaks'e online bağış toplanmasını sağlayan PayPal, bu işlemi durdurmuştu. İnternet üzerinden yapılan yoğun saldırılar sonucu, WikiLeaks için toplanan bağışları WikiLeaks'e iletmek zorunda kaldı. Visa ve Master Card siteleri de yoğun saldırıya uğradılar ve bir süreliğine işleyemediler. Bunu yapanlar, kendiliğinden örgütlenen ve bir ağ halinde hareket eden yüzbinden fazla (bilgisayarlı) aktivist. Anonimler ve kendilerine eğlenceli bir ad bulmuşlar: "Anonymouse" ('Anonim fare' gibi!) Bunlara siber ordu da denebilir. Böylece ilk siber savaş, Akşam gazetesinin cuma günü dikkat çektiği gibi, sivil toplumla devletler/firmalar/bankalar arasında olmuştur ve sivil toplum bir sıfır kazanmıştır.
(Julian'ın attığı golü de sayarsak, 2-0)
Olaylar internette sanal ortamda yaşandığından ve gerçek hayatla alakasız göründüğünden, Türkiye'de küçümsendi. Ama para denen şeyin de, internette sanal ortamda gezinen sayılardan ibaret olduğu unutulmuş görünüyor...
Visa ve Master Card'ı felç edebilenler, bir sonraki aşamada, banka ekranlarındaki sayıları neden felç edemesinler, değiştirmesinler, silemesin veya manipüle edemesinler?
Böyle bir opsiyona sahip olmak, şu anda tüm battal atom başlıklarından daha caydırıcıdır.
Sıcak para bağımlısı Türkiye de dahil olmak üzere, ABD ve diğer devletlerin asıl korkusu budur.
Zaten krizle boğuşan ekonomide, pamuk ipliğine bağlı dünya finans sisteminin kaderi, şu anda bir sanal ordunun insafına kalmış olabilir. Ortada dönen de budur.
Aslında yıllardan beri asıl hedef, reformlar yapılması ve sistemin dönüştürülmesiydi.
Sistem bu haliyle, insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Sistemin değişmesi gerek.
(Bu, milyon kere söylendi, -ama uyku tatlı geldi!.)
Ne dersiniz? Sizce siber ordu, dünya para sistemini vursun mu, vurmasın mı?!..
Siz olsaydınız hangisini seçerdiniz?
Ben olsaydım, "Vurmasın" derdim -ama ben olsaydım!..
(Ben olmasaydım, Hagakure'nin şu sözünü hatırlardım:
"Ölümle yaşam arasında karar vermek zorunda bırakılırsan, ölümü seç.")