Julian Assange'ın özgürlüğü, WikiLeaks ve tarihin ivmesi

Perşembe günü, yerel saatle 16.46'da serbest bırakılan Julian'ın avukatları, ABD'de gizliden gizliye bir dava hazırlığı yapıldığı haberini aldılar.
Görgü tanıklarının ifadesine göre, Julian'ın serbest bırakıldığı dakikada Londra'da kar yağmaya başladı.
Bulvar gazetesi Sun internette, "Here we snow again" diye başlık attı.
Kefaletle serbest bırakılan Julian'ın, 9 gün hapisten sonra, özgürlüğünün bir tür gizli tutukluluk haline dönüşüp dönüşmeyeceği şimdilik bilinmiyor. Bilinen tek şey, WikiLeaks'in fena halde can yaktığı ve canı yananların -ki bunlar dünyanın hakim güçlüleridir- ona herşeyi yapabilecekleri ihtimali. WikiLeaks'in önemi, açıkladığı belgelerden gelmiyor. Asıl önemi, bir model olmasından ve tarz yaratmasından geliyor. Bu değişikliğin anlamı daha çok konuşulacak elbette, ama Türk basınının olaya son derece Fransız kaldığı, kimsenin aklına -dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi- WikiLeaks'e destek oluşturmak, imza toplamak falan gibi şeylerin gelmediği düşünülecek olursa, Türk basınına söylenecek bir çift laf aramak -sahiden gerekiyor!
Şimdi Julian'a karşı iftira/tecavüz kampanyası devam edecektir. Amerikan kriptolarını sızdıran Amerikan askeri Bradley Manning'e baskı yapıldığını da dışarıya sızdı. Hapiste sağlığının bozulduğu söylenen Bradley Manning, Julian'a iftira atması için baskı altında tutulduğuna dair duyumlar var. Julian'ı bir komplonun parçasıymış gibi gösterip suçlamaya hazırlanıyorlar.
İlk kez, dünyadaki malum siyasi/ekonomik elitlerinin, itibarlarını önemli ölçüde kaybedebilecekleri anlaşıldı. İtibar ve güven, elitlere inanç, günümüzde hayati önemde önemli konular. Sanal bir para sistemine dayanan bir sistem için böyle şeyler çok önemli. WikiLeaks'in yaptığı, ABD merkezli siyasi/iktisadi sistem için büyük bir tehlike teşkil ediyor. Şimdi bu tehlikeye karşı İsrail'inden AKP'sine, oradan ABD'sine ve Suudi Kralına, hatta BP'sine, dev bankalarına kadar herkes "dayanışacaktır." Ortada, sistemi sallayan fundamental bir "sorun" var!
Fakat WikiLeaks'i ve Julian'ı susturmaları, çözüm değil!.. Bu, durumlarını daha da kötüleştirecektir.
Çünkü konu WikiLeaks değil, uç veren bir anlayıştır, bir tarzdır, bir modeldir.
Ayrıca...
Devletinden bankasına kadar her kurum, insanlardan oluşuyor. Daha önemlisi, onların ikna edilmesi ve inandırılması üzerine kurulmuş bir sistem söz konusu. Para sisteminin yaşaması için esas olan, bir tür "inanç"tır, "Paraya inan ve güven"dir.
Bu çok önemli.
WikiLeaks örneğinde göründüğü kadarıyla WikiLeaks ve benzeri platformlar, gelişmelerden öğrenen bir modeldirler ve bildiğimiz medyayı çok zorlayacak bir model sözkonusudur. Yani medyanın buna ilgisiz kalmasının gerilikten başka bir izahı olamaz.
Şimdi, WikiLeaks sonrası gelişmeler hakkında konuşulması gereken çok şey var. Bu gelişmelerin başında, dünyadaki rejimlerin bu olaya tepkilerinin ne olacağı konusu gelmektedir.
Diğer konu, oldukça tehlikeli sularda yüzen dünya ekonomik sisteminin -ki ABD'nin iflası da konuşulmaya başlandı- içinde bulunduğumuz mecburi değişim trendine karşı koymaya devam ederse, "başına ne gelebilir?" sorusudur. Muhalefetin sanal alanla sınırlı kalmayıp hangi alanlarda etkili eylemler yapabileceği de diğer önemli konu...
Para sistemini artık sanal müdahaleyle çökertilebilecek kıvama geliyor...
(Bunu söylemeye artık utanıyorum ama: "Dünyam insanına, uyanması için biraz daha zaman tanınmalı.")
Çökmeden, radikal bir şekilde reforma tabi tutulması, sanal paranın önce reel para haline getirilmesi yönünde acil adımlar atılması gerekmektedir. Çünkü sistem çökerse, tam bir kaos ortamı yaşanabilir.
Ben genelde çok umutluyum.
İçinde bulunduğumuz dönemin, bütün karamsar tahminlerin ötesinde, hayal ötesi iyi bir yere varacağından eminim. İleride bu dönemin, birçok iyi ve güzel şeyi tetikleyen bir dönüşüm devri olduğu yazılacağından eminim. Zamanın kalitesine karşı kürek çekilmezse, dönüşüm devri de muhteşem bir deneyim olarak yaşanabilir. Felaketlerin falan olması gerekmiyor.
2008'de başlayan dönem, insanlık tarihinin en önemli dönüşüm dönemlerinden biri olarak tarihe geçebilir.
Karşılaştırmak bakımından kısa bir örnek vermek gerekirse:
14'üncü Yüzyılda Avrupa'da bir veba salgınları silsilesi başladı. 
(Mikrobun Çin'den geldiği biliniyor.)
"Kara ölüm" denen bu salgın, Anadolu'da Moğol işgali dönemine denk gelir.
Avrupa'da 6 yıl içinde 25 milyon insan öldü. (Avrupa nüfusunun üçte biridir.)
Bu olaydan sonra Avrupa'da önemli bazı mental değişikliklerin olduğu biliniyor. Mesela, Vatikan'ın hastalığın sadece kabullenilmesini öneren aciz tutumu, kilise otoritesine karşı hareketleri ve 'Özgür düşünce' denen şeyi tetikledi. 
Şimdi, o dönemden çok daha köklü sarsıntıların olacağı bir dönemde ilerliyoruz. Tabii "sarsıntı", mutlaka çok insanın öleceği anlamına gelmiyor -gelmek zorunda değil. Ve bu kez sarsıntı, dünyanın belli bölgeleriyle sınırlı kalmayacak gibi görünüyor.