セルジュク

Musashi, kötülük ulağı bir Nue'yi öldürüyor
Tahta kılıçlı iki savaşçı.
Sarı Saltık ve
Miyamoto Musashi

Sarı Saltık (صارى صالتق) ve Miyamoto Musashi (宮本 武蔵), aynı türden iki büyük savaşçıdır. Savaşlarının özgün spiritüel bir boyutu vardır ve bu onları benzersiz kılar. Sultan II. Mehmet'in oğlu Cem Sultan, Sarı Saltık'ın maceralarından çok etkilenmiş olmalı. Şehzadeliği sırasında, bu ilginç savaşçı hakkında anlatılanların biraraya toplanmasını ve O'nu anlatan bir kitap yazılmasını için Ebu'l Hayr er-Rumi'yi görevlendiriyor. Saltukname, yedi yılda yazılıp 1480'de tamamlanıyor. (Üç cilttir) Bu kitaptan, Sarı Saltuk ve maceraları hakkında çok şey öğreniyoruz. Kitapta bazı olayların abartıldığı veya birçok olayın Sarı Saltık'a maledildiği da anlaşılmaktadır. Ama en heyecan verici şeylerden ilki, kitaptan sezinlenebilecek (halktan aktarılan) dildir. O zamanlar halkın kullandığı fütursuz/komplekssiz (mesela cinselliği falan dışlamayan) dil, halkın ne kadar yaratı olduğunu da göstermektedir. İkincisi, kitapta bahsedilen 'Ejderha' ve benzeri olağanüstü yaratıklarla karşılaşması, onlarla savaşması ve onları yenmesi gibi bir çok olağanüstü olaydan bahsedilmesidir... Tabii bugünün modern (kapitalist) biliminin/tekniğinin, dünya denen şeyi bütünüyle açıkladığını "düşünen" naylon aydınlar için, Saltukname'de anlatılanlar masaldan ibarettir! (Onların -hayatın ruhsal/spiritüel boyutunu reddeden- zırmaddeci bilimselliğinin/teknikselliğinin vardığı son "mükemmel" nokta ise bir gerçektir: iklimlerin bozulması, doğal felaketlerin hızla artması ve dünyanın biteviye bir beton çölü haline gelmesi. O "masallar"ın böyle dipsiz betonarme kötülüklere değil, belki -onların hiç anlamadığı- iyi şeylere vesile olmuş olabileceğini de biliyoruz.)

Sarı Saltık, özgün bir savaşçı prototipidir. Görünürde öyle büyük meydan savaşlarına katılmışlığı falan yoktur, varsa da bu önemli değildir. Ama O'nun savaşının asıl önemi, görünmeyen/spiritüel boyutla ilgili bir durumdur ve bu boyutun farkında olan, o boyutun bir katmanı hakkında kitap yazmış olan Miyamoto Musashi de aynı türdeki savaşçılardandır. Saltık, kendini ve savaş sanatını kalitesini/özelliklerini anlatan bir eser yazmamış/yazdırmamıştır (belki de böylesi çok daha iyi), ama Musashi, Türkçe'ye de çevrilmiş olan Go-Rin-No-Sho adlı eserinde, savaşın spiritüel boyutu hakkında bazı fikirler verir. Burada sözkonusu olan, göçebe kökenli halklara has bir kalitedir.


Saltık ve Musashi, tahta kılıç kullanıyorlardı. Musashi, hayatının son dönemlerinde tahta kılıç kullanmıştır. Buna rağmen, karşısına ustura gibi keskin matal kılıçla çıkan bütün rakiplerini altetmiştir. O, çifte kılıç kullanımını esas alan bir öğreti kurmuştu (Niten ichiryu). Öğretinin adı 'Çifte Gökyüzü' (Ni Ten) anlamına gelmektedir (Ten/Tan, bütün Doğu kültürlerinde Gökyüzü'nü ve/veya Tanrısallık prensibini ifade etmek için kullanılan bir sözdür). Musashi, savaşı önce ruhen kazanmak gerektiği üzerinde durur. Saltık hakkında anlatılan hikayelerden, O'nun da bu ilkeyi sadece anlamakla kalmayıp çok daha geniş ve derin anlamda kullandığı anlaşılıyor. 


Saltuk'un tahta kılıcı, tek ve alışılandan uzundur ('Alışılan' derken: tahta kılıç örneklerini müzelerde görmek mümkündür. Anadolulu dervişlerin kullandıkları, genellikle kısadır ve aslen sembolik/spiritüel bir anlam taşır). Saltuk, tıpkı Musashi gibi, kılıcını sahici silah olarak da kullanır.

Mesela Vilayetname'de de tahta kılıçlardan bahsedilir ve 'batın' bir kılıç olduğu (aslen 'Görünmeyen Kılıç' olduğu) anlaşılır. Bu çok eski toyonist bir gelenektir. Vilayetname'de anlatılana göre Hacım Sultan, Hacı Bektaş Veli'nin tahta kılıcını bir eşekte denemeye kalkar ve bir vuruşta eşeği ikiye böler. (Vilayetname, Erenlerin buna kızıp, "keşke kolu tutulsaydı da vuramasaydı" dediğini yazıyor. Bunun üzerine Hacım Sultan çolak olmuş, ancak başka dervişlerin yalvarmaları sonucu bu lanet gene Hacı Bektaş Veli tarafından kaldırılmıştır)

Ritüel amaçlarla pek kullanılmamakla birlikte tahta kılıç, Japonya'da günümüzde de yaşıyor. Daha çok kılıç kullananların alıştırma yapmak amacıyla kullandıkları tahta kılıç 'Boku-to'
(木刀), sert ağaçtan yapılıyor. Bunların bazıları, iyi kullanıldıkları takdirde neredeyse bir kılıç kadar etkili olabiliyorlar. Amaca göre çeşitleri bulunmakla birlikte, en yaygın olan türü, kılıç (Katana) uzunluğunda ve formunda olanlarıdır (104 cm). Bir tahta kılıcı -normal çatışmada- en etkili kılan, onun dışa kıvrık kısmının keskin olmaması ve kalın olmasıdır. Bir dezavantaj gibi görünmesine rağmen, Boku-to, kesmeyip kırar. Verdiği zarar, bazen normal kılıcın verdiği zarardan daha büyük olabilir. Boku-to'nun içe kıvrık kısmı, genellikle kesmeye yarayabilecek şekilde yapılır -yani normal kılıcın tersidir. Bu da, tahta kılıcın, Japonlarda ve Türklerdeki ruhuna uygundur. Çünkü tahta kılıç, kan dökmenin değil, önce nefsi terbiye etmenin ve yenmenin sembolüdür. Diğer zaferler ancak ondan sonra gelir. Tahta kılıç, adaleti ve hedeflere barışçı yollardan ulaşmayı, zaferi savaşa girmeden önce kazanmayı sembolize eder.


Japonya yazıları için tıklayınız.: