Avrupalı entelektüellerin iyi dergilerinden Lettre International'da okuduğum bir yazıdan sözedeceğim.Fransız düşünür Sami Nair'in 'Avrupa melezleşiyor' başlıklı yazısının dikkatimi çeken yanı, kapitalizmin fakir toplumların en alt katmanlarına kadar yayılmasıyla birlikte ortaya çıkan durumlar. Konu hakkında türkiye ile paralellikler kurmak da mümkün bu arada.
Sami Nair, üretim ilişkilerinin ve ediminin (prosesinin) mobil/hareketli hale gelmesiyle, dünyaya dağolmasıyla -mesela fabrikaların Çin'e taşınmasıyla- ve dünya kültür endüstrisiyle ortaya çıkan yeni kafa karışıklıklarına dikkat çekiyor. Kimliklerin giderek bozulması, onu rahatsız etmiş.
"Ne uluslar yok oluyor, ne de ulus-devletler, ama küresel bazda yeni bir ilişkiler düzeni oluşuyor ve bu bir eksen kaymasıyla birlikte yaşanıyor. Az gelişmiş sayılan bazı ülkeler güç kazanıyorlar."
Ama ne pahasına?
Türkiye açısından bakacak olursak, tarımın tamamen yokolup köylülerin kırdan köye göçmeleri, Sami Nair'in değindiği değişikliklere uyuyor.Kapitalizm, halkların en derinliklerine kadar işliyor ve en ucuza çalışan, asla itiraz etmeyen bir üretici kesim ortaya çıkıyor. Fakir ülkeler, bu "insan malzemesi"ni acımasızca sömürüp, kendi çıkarları için kullanıyorlar.
Sami Nair, güç dengelerine çarpıcı demografik bir örnek vermiş.
20'inci Yüzyıl başında dünyanın nüfusu 1.5 milyardı ve Batı bu sayı içinde önemli bir yer tutuyordu. Şimdi 6.5 milyar ve artan nüfus, Batı'nın nüfusu değil, Güney Amerika'nın, Asya'nın ve Afrika'nın nüfusu.
Sami Nair, modern kapitalizmin yayılmasını, "Dünyanın Batılılaşması" diye adlandırıyor.
Nüfus artışının ve kapitalistleşmenin sonucu olarak göçlere de dikkat çekiyor, örnekler veriyor.
Bence bu göçleri iki ayrı konuda değerlendirmek daha doğru olur Türkiye için: İç göçler ve dış göç. İç göç, Türkiye için tayin edici önemde. Çünkü neredeyse -mesela- köylülüğün büyük bir kesim olarak ortadan kalkmasına yakın bir durum söz konusu. Göçlerle sosyokültürel dokunun bozulması da cabası.
Sami Nair'in en önemli saptaması, "Kitle kapitalizmi" (veya "kitlesel kapitalizm") dediği şey.
Çin, Hindistan ve Brezilya'nın seçtiği bu kapitalist metoda göre çok iyi örgütlü rafine sistemler kullanılarak teknolojik üretim yapılıyor. Kırdan gelmş köksüz fakir işçi kölelerin kullanıldığı bu sistem, kapitalizmin ilk dönemlerindeki vahşilikle işliyor. Gelişme istikameti, bu ülkelerin birinci dereceden teknoloji ülkeleri haline gelmeleri ve Batılı firmaları ülkelerine çekmeleri.
Sami Nair, gelişmenin bir sonucu olarak, bu ülkelerde teknokrat bir sınıfın/zümrenin ortaya çıkacağını da umuyor. Batı ile Doğunun (ve Güneyin) bu şekilde içiçe geçmesiyle bir kimlik krizinin de ortaya çıktığına, Batı ile diğerleri arasına kesin kimlik sınırları çekmenin zorlaştığını ve Avrupa'nın bir tür melezleşme yaşadığını söylüyor -hem de sadece etnik ve kültürel açıdan değil, dini açıdan da.