Yip Man ustanın ABD ile kültür savaşı


2020 yılında Çin esasen pandemi ve ABD ile aralarındaki ticaret savaşı üzerinden çok konuşulduğundan, kültür konusu gölgede kaldı, oysa 2019'un son günlerinde Hong Kong'da jübilesi yaılan ve ardından tüm dünyada gösterime girmesi planlanan "IP Man 4: The Finale", Çin'in ABD'ye global kültür anlamda da açıkça meydan okuduğunu gösteren belki de ilk filmdi. Baştan sona Çin'de Kantonca, Mandarin ve İngilizce dillerinde çekilen ve teknik bakımdan büyük Hollywood prodüksüyonlarından bir farkı olmayan film, ardında net bir kültür politikası olduğunu düşündüren belli adımlarla geldiğinden şaşırtıcı değil, ama ABD ile keskinleşen sürtüşmenin sadece ekonomi ve jeopolitik ile alakalı olmadığını gösteriyor. 

   Çin sineması 1970'lerde sadece Hong Kong sineması demekti ve Mao Zedung'un bile bu filmleri keyifle seyrettiği biliniyordu ama Çin Halk Cumhuriyeti'nde dünyaya sayrettirilebilecek filmler üretilmiyordu. Ülkenin dışarıya doğru açılmaya başladığı seksenli ve doksanlı yıllarda kültür konusu henüz çok önem verilen bir alan olmasa da 21'inci yüzyılın başından itibaren Çinliler, onlardan önce aynı yollardan geçip kültürlerini globalleştiren Japonların yolundan gittiler ve mesela Sony'nin yaptığı gibi ABD'de film şirketleri satın aldılar. Yakın zamana kadar hayranlıkla izlediğim bir ustalıkla, ABD'de çekilen ve giderek daha Çin temalı olan ama başrollerini popüler Amerikalı aktörlerin oynadığı Çin ortak yapımı filmler, giderek "Çin'in ihtişamını dünyaya göstermek" gibi bir rol üslendiler. Batıda "Fantastik kurgu" ile oluşturulan canavarların, imparatorlukların, masal diyarlarının Çin'de binlerce yıllık sahicilerinin olduğu, bir o kadar çok ve de orijinal masal kahramanlarının bulunduğu giderek daha ustalıkla anlatılıyor. 1960'lı yıllarda başlayan "Kültür Devrimi" ile kendi organik kültürünü imha eden Çin, Hong Kong (ve dış Çinliler) üzerinden yeniden başladığı kültür mücadelesini gene Hong Kong üzerinden sürdürüyor ve bu kez artık Hollywood'a bile gereksinim duymadan, aynı yüksek teknik kalitede polüler cumartesi gecesi eğlenceliğini, kendi kültür kodları ve hatta klişeleriyle birlikte dünyaya sunuyor. Filmin kötü adamları artık Amerikalılar, hem de Amerikalı ırkçılar, iyi adamı ise taa Çin'den gelip Amerika'da faşist Amerikan başçavuşlarını pataklayan Wing Chun dövüş sanatı ustası Yip Man.


   Ünlü Kung Fu ustası ve sinema starı Bruce Lee'nin hocası Yip Man (1893-1972), Çin'de büyük saygı duyulan bilgelerden biri ve hayatından esinlenen çok sayıda film bulunmakta. Çinli dünya starı Donnie Yen'in başrolünü oynadığı son film, gene aynı başrol oyuncusuyla çekilen dört filmlik serinin sonuncusu. Artık yaşlılık belirtileri gösteren Donnie Yen, çok sakin ve mütevazi olan, yaşlarken de kendine "usta" denmesinden haz etmeyen Yip Man'ı başarıyla oynuyor, Kung Fu'nun özel bir türü olan Wing Chun'u ve ustanın talebesi Bruca Lee'nin kendine has Jeet Kune Do stilini filmde izlemek mümkün ama Çinlilerin hem de Amerika'da karşılarına çıkan Amerikalı faşist askerlerin Japon Karate'si ile dövüşmeleri, Çinlilerin Japon düşmanlığının belki Mars'da bile süreceğini gösteriyor. Filmin en çarpıcı diyaloğu, ABD'de doğup büyümüş Çinli bir kız öğrencinin, onu Çinli olduğu için aşağılayan Amerikalı sarışın kız öğrenciye "Aptal sarışın" demesi ve Çinlilerin Amerikan kültürünü öğrenmeleri ve Amerikada yaşayan (beyaz Hristiyan) Amerikalılar gibi olmaları gerektiğini söyleyince, "Siz de burada göçmensiniz, Amerika'nın gerçek sahipleri siz değil Kızılderililer" demesi. Bu sözü üzerine temiz bir sopa yese da tesadüfen okulda bulunan Yip Man duruma müdahil oluyor ve Çinli kızı öfkeli beyaz öğrencilerin elinden kurtarıyor.

   Filmin en trajikomik yanı, San Francisco Çin mahallesindeki derneğin Bruce Lee'nin Amerikalılara Kung Fu öğretmesiyle sorunlu dernek müdavimi dövüş sanatı okulları. Amerikalı Karate ustaları tarafından bir güzel pataklanıp Yip Man'dan yardım isterken, bir taraftan da Amerikalıların aşağı bir insan türü olduğunu, onlara asla güvenilemeyeceğini söyleyip duruyorlar. Filmde Doğu'ya has çifte standart çok kötü sırıtıyor. Çinlilerin Amerikalılara karşı ırkçı ve aşağılayıcı ifadeleri/düşünceleri pek sorun edilmiyor ama aynı şeyi Amerikalılar yapınca beyaz perdede damızlık iri hayvanlar şeklinde gösteriliyorlar. Filmde Doğuya has "Zavallı madur" arabeskliği de var elbette ve bütün bu klişelerden geriye kalan, Amerikan ordusuna Kung Fu öğretmek için çırpınan Çin asıllı genç bir Amerikan subayı oluyor ama onun amaçları da milliyetçilikten uzak değil. Bu genç adam, Amerikalıların Japon Karate'si ile yetinmeyip yüksek Çin Kung Fu'sunu da öğrenmeleri için çırpınıyor ve bu isteğini de Yip Man, karate ustası iri kıyım bir başçavuşu hastanelik etmesiyle kabul ettiriyor. Yani Amerikalıların Çin kültürünü kabul etmeleri için eşek sudan gelinceye kadar dayak yemesi gerekmiş oluyor.

   Çin sinemasında, Batılıların "Boksörler ayaklanması" adıyla bildiği ve 1900'de başlayan "Adalet ve Ahenk Grupları Hareketi" dönemini konu edinen sayısız film vardır. Bu dönemde, Başkent Peking'i ve bazı limanları kontrol eden, işgal altında tutan ve Çinlileri durmadan aşağılayan İngiliz Amerikalı Fransız Rus vd. devletlerin vatandaşlarını yumruk ve tekmeyle döverek öldüren Kung Fu savaşçısı gençler peydahlanmıştı. Bir tür isyan olan bu hareket, Çin'i içgal altında bulunduruan çok sayıda Batılı ülkeye karşı başarı da kazandı, zamanın Hükümdarı dul İmparatoriçe Cixi tarafından da desteklendi. Dövüşçü gençler tamamına yakını Hristiyan misyoneri olan 200 beyazı ve Hristiyan olmuş 32.000 Çinliyi öldürdüler. Hareket, sadece beyazlara değil, onların kültürüne ve dinine karşı da bir isyandı. Güncel Yip Man filmi ise, Amerika'daki Çinlileri -ve Afrika kökenlileri- aşağılayan iri kaba beyaz ırkçı Hristiyan Amerikalıları evlerinde pataklayan bir anlayışla, eski Kung Fu geleneğine iyice yabancılaşmış da olsa, bir itiraz filmi gibi algılanmak istiyor ama aşırı milliyetçiliği ve (bugün Trump tarafından temsil edilen) Amerikayı şeytanlaştırıp pataklayışı, hiç de demokratlığından değil. Irkçılığa karşı "mücadelesi" şekilci ve sahte duruyor. Filmde çerez olarak bulunan Afrika kökenli "ezilen" bir kaç Amerikalı da "inandırıcılık adına" filme sonradan dahil edilmiş gibiler. Çin kültürünün tüm derinliğine rağmen günümüzdeki siyasallaşmış versiyonuyla her yerde kendi kültür kodlarını dayatmaya meyilli olduğunu görüyoruz. Her savaş filminde Alman öldürmelere doyamayan Amerikan kahramanları bu filmde yok, olanları da öfkeyle kalkıp zararla oturuyor, filmin sonunda hastaneyi boyluyor.

Suudların 2030 Vizyonu hakkında


Petrol Çağı sona eriyor. Bu gerçeği umursamayan nadir ülkelerden biri de Türkiye ve Dünyanın gidişatını belirleyecek böyle ciddi konularla hiç bir seviyede ilgilenmeyerek, aslında Dünya Ülkesi olmak özelliğiyle alakasız bir elit tarafından yönetildiğini de göstermiş oluyor. Bu tesbit, sadece muktedir politikacılar için değil, muhalif politikacılar ve entelektüeller için de geçerli.  

   Suudiler kendi siyasi hedefleri doğrultusunda, özellikle 1970'lerdeki petrol krizinden beri çeşitli yardım kuruluşları üzerinden dünyanın her yanında islamî vakıfları, cemaatleri, partileri ve çeşitli ülkelerdeki cami projelerini desteklediler. Türkiye'de Rabıta üzerinden -bugün ülkeye hakim olan- "Müslüman Kardeşler" tipi siyasallaşmış neoliberal "müslüman kimliği" dairesinde modern cemaatçiliğe yaslanan yeni bir İslam türünün Sünni toplumları "kültürel" anlamda (Suudlara uygun islamî ölçekte) dönüştürüp belirlediği bir zaman dilimi yaşandı. Türkiye'nin bin yıllık müslümanlık anlayışının dönüştürülmesi ve siyasallaştırılarak muktedir bir teolojik politik plütokrasiye bağlanması 1970'lerin başından itibaren günümüze kadar süren, "antikomünist" Türk elitlerinin Sol'a karşı seçimiydi/tercihiydi.

   11 Eylül 2001'de New York'daki İkiz Kulelere ve diğer ABD hedeflerine saldıranların beşi hariç hepsinin Suud vatandaşı olması, Suudi Arabistan'ın bol keseden seksen ülkede dağıttığı paraların, cihadcı gruplara da verildiği gibi haklı bir kuşku uyandırdı. Bu kuşku, Suudların Suriye savaşında müttefiklerinin "doğru tarafı"nı seçmeleri nedeniyle bir süreliğine görmezden gelindi ama er geç gündeme gelecekti. 


   Suudlar o kadar beklemediler. 2015'de, Kral Salman'ın kurduğu yeni "Aid and Relief Centre" ile yardımların daha şeffaf yapılmasını sağladılar ve gelişmekte olan Müslüman ülkeleri desteklemeyi hedefleyen yeni bir amaç edindiler. Bu değişimde Rusya'nın Suriye savaşında devreye girmesi ve savaşın sonucunun görünür hale gelmesinden daha önemli neden, aynı yıl düşen petrol fiyatlarıydı. Ama asıl önemli değişiklik, Batı'da yetişmiş yeni nesil Arap soylularının ve iyi eğitimli gençlerinin, Suudların yaşlı elitini ikna ederek -Suudi Arabistan gibi tutucu bir yerde- petrol çağı sonrasını esas alan yani bir ekonomi ve o ekonomiye uygun yeni bir toplum modeli önermeleri olmalı. Konunun önemi, gençlerin toplaşıp yaşlı adamlara birşeyler anlatmaları, sonra da işlerine evlerine dağılmaları değil, önerilerini bir de kabul ettirmelerinden geliyor. Konu oldukça net bir kuşak değişimiyle ilgili.


   Böyle durumlarda kuraldır, bir konunun bol bol konuşulması ile o konuda somut adımlar atılması, daima iki farklı şeydir. Türkiye'de de laf bakımından ölçüsüz efor sarfedildiği halde, onca lafın nefesinin bile bir tek kuru yaprağı kımıldatmadığı konular ve dönemler çok. Arabistan'da da bu istikamette hareket etmek isteksizliği belirgin olsa da, ortada sağlam bir plan ve o istikamette hareket eden kurumlar/kesimler var görünüyor.


   Suudi Arabistan'da sinemaların otuz küsür yıl sonra yeniden açılması, kadınlara yalnız otomobil kullanma izni gibi kadınları önceleyen yenilikler, ülkedeki kadın çalışan oranını yüzde otuza çıkarmak hedefiyle uyumlu.


   Yeni genç Suud eliti, ülkeyi 2030'a kadar petrol bağımlılığından kurtarmak gibi yüksek bir hedef belirlerken, esasen memurluktan başka iş yapmayan Suud vatandaşlarını da daha çok iş hayatına çekmeyi ve özel teşebbüsü desteklemeyi, eğlence sektörü kurup geliştirmeyi planlıyor. 


   Suudi Arabistan nüfusunun üçte biri yabancılardan oluşuyor ve çoğunluğunu Hindistan, Pakistan, Bangladeş kökenli yabancıların oluşturduğu bu insanlar, Suudi Arabistan'ın neredeyse çalışan nüfusunu temsil ediyor. Vergiden muaf Suud vatandaşlarına ilk kez katma değer vergisi kondu, yurtdışında yaşayan iyi eğitimli Araplar yüksek maaşlarla ülkeye çekildi. Kuzeyde aynı zamanda bir tür Silicon Valley projesi olan "Neom" kuruluyor, tamamen otomatik işleyen bir şehir. Elli boş ada, yeni bir tür turizm için açılıyor, bu bile başlı başına bir yenilik.


   Suud vatandaşlarının yüzde 70'i otuz yaşından küçük ve gençler, yeni genç Suud elitini destekliyorlar. Kuşaklar değişimi orada da kendine özgü bir yerden yürüyor. Türkiye'de genç kuşağın ülkeyi devralması siyasi bir önderlikten ziyade bir mantalite değişimi üzerinden yaşanıyor ve yeni Türkiye sessiz sakin adımlarla adım adım yaklaşıyor.