Bir çağın sona erdiği konusunda herkes hemfikir. Ama onun yerine neyin geleceği henüz pek net değil.
Yön tayini için bazı işaretlere bakabiliriz.
Filozof Oskar Negt'in deyimiyle "öyle dönemler vardır ki, sadece ütopyalar geçerlidirler." Şimdi öyle biraz.
Tam bir altüstoluş dönemine girildi. Eski olan ve çok sağlam olduğu sanılan herşey sallanıyor. Buna ABD ve dev bankaların prestijinden tutun da, AKP ve ballı Başbakan'ın karizmasına kadar herşey dahildir.
(Yumurtayı yiyen muktedir, kendini mazlum gösteremediği gibi bir de madara oluyormuş demek ki!)
Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığının anlaşıldığı, yıkım ile yeni kurmak arasındaki belirsizlik dönemi...
Belirsizlik -çoğunluk için- artacak gibi görünüyor. Eski normların oldukça aciz kaldığı bir yere doğru gidiliyor.
Fakat gelişme hep aynı istikamette devam etmeyecek elbette. Karışıklığın bir yerden itibaren durulmaya başlayacağı, sislerin içinden yeni değerlerin ve yeni dengelerin, yeni yapıların çıkacağı bir dönem de gelecektir. Aslında nüveler çıkıyor, ama henüz çok cılız ve yetersizler.
Şimdi bu 'iki arada bir derede' halinde, adına 'Ütopya' demek istemediğim yeni fikirler/kurumlar ve hareketler şekillenecek gibi görünüyor.
Bunları daha önce de konuşuyorduk...
Şimdi lafdan ziyade işin esas olduğu bir zamandayız.
Bugünün, son birkaç yıldan farkı, artık beklemeyen, pasif değil aktif, yeni tip müdahaleci/mücadeleci bir tavrın ortaya çıkmasıdır.
Bu açıdan baktığımız zaman, WikiLeaks olayında da, Ankara Siyasal'daki öğrenci protestolarında da, zamanın kalitesini okumak mümkün. Artık, hiç beklenmeyen yöntemlerle, sistemin sinir uçlarına dokunup onu sahiden acıtma döneminde yaşıyoruz. Sonra daha farklı, çok daha fazla can yakan bir dönem gelebilir. 'Laf değil eylem' diye özetlenebilecek yeni dönemin bir önceki dönemle kalite farkı, zamanın ruhuna tamamen uygundur.
Bu açıdan bakılınca, 2008'den itibaren dikkat çektiğimiz gibi, tahmini istikamette gelşmeler devam ediyor. Şiddet, beklenenden/tahminlerden az. Ama polis ve hükümet, gençlere karşı aynı serliği sürdürürlerse -hiç ummadığı biçimde- canları yanabilir. Ve canları yanmasına rağmen, oradan bir "mazlum" edebiyatı da çıkmaz -tıpkı yumurtayı yiyenin mazlum olmayıp, bir de üstüne üstlük madara olması gibi...
Başka ülkelerde değişim, çok daha sert geçeğe benzer. Mesela Yunanistan'da, çöküşün asıl raundu henüz başlamamıştır.
Politize olmuş herkesin, tarihe karşı sorumlu olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu sorumluluk, gelişmelerin mümkün olduğunca kansız ve yeni kalitelere uygun olarak sürdürülmesiyle ilgilidir. Şimdi eylemin ilk rengi, WikiLeaks'in yaptığı gibi gerçekleri tüm çıplaklığı ve çirkinliğiyle ortaya dökülüp, gerçeklere göre hareket edilmesini sağlamaktır. Çünkü vahim bir vaziyette bulunan insanlığın ve yeni muhalif eylemlerin, gerçekçi olabilmesi için, durumu ayan beyan görmesi gerekmektedir. Savaşlarda da böyledir. Durumu en gerçekçi değerlendiren taraf, zafere bir adım daha yakındır. Sırf, yolsuzluklara bulaşmış politikacıları korumak maksadıyla gerçeklerin gizlenemeyeceğini, herşeyin ayan beyan dünya medyasında ve Türk medyasında yer alacağını, buradan geri dönüş olmayacağını, AKP Hükümeti bile anlamış görünüyor -ki bu bir başlangıçtır.
Adaletin kurulması için, önce şeffaflık gerekiyor...
Yalanın peşinen susturulması gerekiyor...
Bugünün en vahim durumlardan biri, "Gerçeklik yarılması"dır.
Tek tek insanların hayati çıkarları ile, yolsuz politikanın ve vahşi ekonominin çıkarları birbirinden ayrılıyor. Bunun yansıması, sanki çok normalmiş gibi işleyen bir siyasi sistem var... yani seçimler yapılıyor, meclis var, milletvekilleri var, bozuk da olsa hukuk mevcut falan... Ama toplım kaynıyor ve laf tükenmek üzere (öğrencilerin kimseyi dinlememek istemesi buna örnektir). Artık kuru lafla kimse ikna olmaycak ve beklemeyecektir. bu da yeni dönemin kalitesiyle ilgili bir durumdur.
Bugün, artarak sürecek karışıklıkla başedebilmenin tek koşulu, sahiden demokrat olmaktır. Canı tatlı "Müslüman" AKP'nin demokrasiye, bütün partilerden daha çok ihtiyacı vardır, çünkü gelişmeler doğal olarak en çok iktidar çevrelerini vuracaktır zaten.
Herkesin demokrasiyi öğrenmesi ve işletmesi gerekiyor -özellikle de AKP ve Erdoğan'ın.
Diğer çözüm, politize vatandaşların sorumluluğuyla ilgilidir. Bu vatandaşlar, diğerlerini de politize etmelidirler -ama parti politikaları bazında değil, demokrasi bazında. 'Herkese Demokrasi' bazında. Ve tabii politika, politikacılara bırakılamayacak kadar, (hele şimdi bir tek politikacıya bırakılamayacak kadar) önemlidir. Yükseklerden uçan bir politika değil, önce yereli düşünen gerçekçi politika. Şehirlerin adilce yönetimi, dağlar, ormanlar, nehirler, göller, doğa ve bitki örtüsünün korunması -hayatidir.
(Paranın yenmediğini yeniden öğrenmek zorunda kalmamak için!)
Diğer önemli olan konu, her ne olursa olsun özgür düşünceyi, aykırı düşünceyi korumaktır. Yasaklı sansürlü bir basın, önümüzdeki dönemde yaşayamaz. Gerçekler, herkesi/herşeyi sollayacaktır. Gerçekler gizlenemez. Bu esastır.
(Eğitimin kalitesi de mutlaka, her ne pahasına olursa olsun yükseltilmek zorundadır. Tabii bu da kesinlikle yeterli değildir.)
Aslolan, sıradışı ve aykırı adamların meydana çıkmasını özendirmektir.