Osmanlı bir Arap İmparatorluğu muydu yoksa bir Balkan İmparatorluğu mu?

Bugünün popüler İslami "Yeni Osmanlı projesi", ait/sahip olması gereken Balkanlara tamamen ilgisiz. Çakaralmaz İslamcılık ideolojisiyle oralarda hiçbir hükmü olamayacağını bildiği için, sadece Arap ülkelerine bakıyor... Halbuki Türk İslamı, beşyüz yıl boyunca aynı zamanda bir Avrupa diniydi ve bugünün "Müslümanlık" denen Ortadoğu Muhafazakarlığı ile de hiç alakası yoktu.Türkiye'nin neo-muhafazakar iktidar çevrelerinin aklı sadece İslamcılığa eriyor diye Osmanlıyı Arap imparatorluğu gibi gösterenlere kafa sallamak, en başta Osmanlının anısına saygısızlıktır.
İlkokul, Ortaokul ve Lise tarih kitaplarında bile doğru bir şekilde okutulur: Osmanlı İmparatorluğu bir Balkan ve Anadolu imparatorluğudur. 1300'lü yılların başında Marmara bölgesinde kurulmuştur ve 16'ıncı yüzyıla kadar bu İmparatorlukta ne Arap vardır ne de Kürt...
Mesela çok övünülen Fatih Sultan Mehmet döneminde, o İstanbul'u aldığında, İmparatorlukta Arap diye bir unsur yoktur. Arap coğrafyası, Osmanlı İmparatorluğu'na dahil değildir. Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden sonra oradaki Memluk (Türk) hakimiyetine son verdikten sonra bile, Arapların ve bugünkü anlamda Sünni İslam'ın Anadolu ve İstanbul'daki hükmü, yüzyıllar boyunca birkaç şehrin merkeziyle sınırlı kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun en Arap olduğu dönemde bile, yani Sultan II. Abdülhamit'in, dünya büyük bir savaşa doğru giderken, 19'uncu yüzyılın son yıllarında 'Panislamizm'i desteklediği dönemlerde bile, hiç bir Türkün aklına, bugünkü ruhsuz İslamcı takımı gibi "Türklüğü unutup Müslüman olalım" türünden "fikirler" gelmemiştir. Bugünkü İslamcıların dayandığı II. Abdülhamit Panislamizmi, Alman İmparatoru II. Wilhelm'in İngiliz İmparatorluğuna karşı kurgulattığı ilkmodern ideolojilerden biridir. O dönem, aynı zamanda bir ideolojiler ve milliyetçilikler devri olduğundan, "Jöntürklerin Türkçü ideolojisine karşı Osmanlı Abrülhamit'inin İslamcı ideolojisi" formatında, küflü bir düşmanlık halinde, günümüze kadar taşınmıştır. Günümüzde de (ne olduğunu artık kimsenin bilmediği içi boş) "Kemalizme karşı olmak" şeklinde -yeni elit fikriyatı halinde- yaşatılmaktadır, ve buradan "ulvi" bir tarihi yan da üretilmektedir.
"Yeni Osmanlı" zihniyetini, Suriye çölünde İngilizlere direnen İslamcı Teşkilat-ı Mahsusa kafasıyla özdeşleştirip bugüne kadar konserve edenlerin karşısına, çağın gerçekleri dikilmiştir. Bu gerçeklerin en eskisi, Osmanlı ruhunun Rumlar ve Ermenilerle yakınlığı, Arap ve Acemlerle uzaklığıdır. En yenisi de Arap Baharı'dır. Modern panislamizmin ve İslamcılığın bugünkü ardılı "Muhafazakar demokrat" zihniyetin Arap/Acem dostluğunun tarihsel dayanağı, medyada pazarlandığından çok daha çürüktür. En basit kanıtı da, "Osmanlı Eserleri" meselesidir. Bugünün gazetelerinde yer alan bir haberde Hollandalı sanat tarihçisi Machiel Kiel, on seneye kadar Balkanlarda bir tek Osmanlı eserinin bile kalmayacağından yakınıyor. Yeni Osmanlılar dahil kimsenin ilgilenmediği bu eserlerin yerleri ve sayıları bellidir. Ve Balkanlarda, Arap ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar çok Osmanlı eseri bulunmaktadır.

Arap Baharı'nın Türkiye'ye ilgisi, Avrupa'ya olan ilgisinin oldukça gerisindedir. Ve bu çok da doğaldır. Çünkü istikamet özgürlükçü demokrasidir, Türk hakimiyeti veya otokratik/totokratik mübarek "tek adam demokrasisi" değildir. Türkiye, Arap coğrafyasında (ve Balkan coğrafyasında) "Osmanlı" adı altında asla başarılı olamaz -çünkü Araplar (ve Balkanlar) kendi özgürlüklerini "Osmanlıdan kurtuluş" üzerinden tarif etmeye devam ediyorlar. Diğer ülkelerle ancak eşit ilişkiler kurulabilir. Türkiye'nin, sıcakpara ve cari açık tehdidi altında yaşayan yeni bir neoliberal tüketim cenneti olmak dışında sunduğu özgün bir ekonomik alternatif de yoktur. Ve İslamcılar, böyle alternatifleri oluşturacak entelektüel seviyeye sahip değiller -üstelik kompleksli oldukları için, bu konularda başkalarıyla işbirliği yapacak, başkalarının sözünü dinleyecek durumda da değildirler. Kimseyle uzlaşmayan (böylece tipik 'İdeolojik anlayış'ın özelliklerini taşıyan) bir tutumla Anayasayı bile tek başına yapmaya kalkan bir zihniyet, bu devirde sadece kaos üretebilir.
Türklüğü unutalım, "Müslüman" olalım, o zaman Araplar bizi kabul ederler mantığı hem saçmadır, hem de bir kişilik bozukluğuna işaret eder. Bir kere sen unutsan başkası unutmaz (Kürt bile unutmamışken!) Üstelik bu varsayımın ilk sorusu, "Hangi Müslümanlık" olacaktır -ki bugünün, "Müslüman" soslu biat kültürü ve Ortadoğu'daki gibi sadece kendi çevrelerini/partilisini/ailesini nemalandırmak mantığını yaşatan neoliberal "Müslüman" kimlikçiliğinin 'İslam'la alakası yoktur. Üstelik bu kimlik, Ortadoğu'dan bile silinmektedir. Bugün panislamizmin Türkiye'deki son modern veriyonunun da en fazla çeğrek yüzyıllık bir geçmişi vardır. (1980-Evren modelidir)
"Türklüğü bırakalım" mantığı, dünyanın başka yerlerinde sadece iğrenme ve küçümseme duygusu uyandırır, (zaten kimse "Müslümanlar" istedi diye Türk olmayı bırakmaz).
Sonradan modernleşip her türlü ölçüyü kaçırmış bu ruhsuz, kişiliksiz, vicdanözürlü bozuk insan türünün, şaman/maman diye kendi atalarına hakaret etmeden önce, insana ve inanca saygı göstermeyi öğrenmesi gerekir. İslam'ın tarihi, sadece binbeşyüz yıl. Ama Tanrı binbeşyüz yıl önce doğmadı! (Daha önce de vardı!..) Kutsal, insanoğlu/insankızı varolduğundan beri her zaman kutsaldır -yeter ki Ona hakkıyla ve samimiyetle yaklaşılsın. Samimiyet bozulup da inanç dinci bezirganların oyuncağı haline gelince, ya yenisi gelir, ya da bezirganlardan hesap sorulur ve inanç tazelenir.
Bu hep böyle olmuştur...
Bütün ama bütün inanç yolları aynı hedefe çıkar. Ölçü, samimiyet ve safiyettir. Onlar olmadıktan sonra sen Anadolu'yu birbirinin klonu beton camilerle de doldursan bir şey farketmez. O camileri, kendi para toplama merkezlerin haline getirdin mi getirmedin mi? Samimi inananların sadakalarını kendine iş/makam/iktidar kurmak için kullandın mı kullanmadın mı?!..
Üstelik bunlardan pişman olduğun ve bunları yapanları cezalandırdığın da görülmemişken, hangi İslamın hangi Osmanlının ne imparatorluğu?
Bakın: Samimi şamanlar Tanrı'ya, hırsız imamlardan daha yakındır...

Konjonktürel neoliberal "Müslüman" kimlikçiliğine güvenerek yeni bir Osmanlı/İslam "imparatorluğu" kurmak fikri, elbette fazla ciddiye alınacak birşey değildir. Ama, böyle şeylerin nefretle karışık kanlı tasavvurlarının sadece İslamcılar arasında yaşam alanı bulabilmesi çok önemlidir. Malum anlamda imparatorluk denen şey karakteri gereği, ancak savaşla, yani gereğinde silah/zor kullanarak, Osmanlı bakiyesi ülkelere saldırmak opsiyonunu peşinen kabul ederek mümkündür.
Ama İslam, Barış demektir ve bu çok önemlidir.
Çok tehlikeli ve tayin edici bir zaman diliminde yaşarken, Enver usulü bir imparatorluk kurmak fikrinin peşinden gitmek, ancak Enver'in sonundan farksız (yani başsız) biter.
İmparatorluklar devri kapanmıştır. Son İmparatorluk ABD de, bu anlayışın en sonuncusudur. Ondan sonra ne bir Çin imparatorluğu, ne bir Avrupa imparatorluğu, ne de bir Osmanlı imparatorluğu kurulacaktır. Bu saatten sonra da hiç kimse, "Ah üşenmeyip Arap olmuş Türklerimiz gelmiş! Hadi onları kendimize baş yapalım" demez, demeyecektir. Kula kulluk devri kapanmaktadır. Küflü imparatorluk heveslerini nefret diliyle teçhizatlandırıp yeniden piyasaya sürmek, üstelik buna bir de İslam'ı alet etmek, sadece felaket getirir. Ölümün/savaşın kokusunu bile duymamış olduğu halde ekran başında "İmparatorluk" hayali kuran, kendi dışında herkesi, kadın-çoluk-çocuk ayırmadan "gavur" ilan edebilen soradan modernleşmiş şehirli lüks İslamcılar için söylenebilecek en hafif söz, bunların birer oturmaodası faşisti olduklarıdır.
(Henüz zalimlik stajı yapıyorlar!..)
Kendine İslamcı diyen bu zihniyetin, İslam'la ve İslam'ın ruhuyla hiç alakası yoktur.