Bu hafta başında Kamboçya'nın başkenti Pnom Penh'de, tarihin en zalim rejimlerinden biri olan Kızıl Khmerlerin davası başladı. Birleşmiş Milletler (BM), davanın bağımsız olabilmesi için her türlü yardımı sağladı. BM nezdinde 1990'lı yıllardan beri bir dava açılmaya çalışılıyordu ve bu girişim, 2003 yılında somutlaşmıştı.
1975'den 1979'a kadar süren Kızıl Kmer rejiminin yaşayan en önemli dört önderi mahkeme önünde. Eski Maocuların hatırlayacağı, bir zamanların önemli isimleri bunlar: Kızıl Khmerlerin Cumhurbaşkanı Khieu Samphan, Dışişleri Bakanı Ieng Sary, İdeoloğu Nuon Chea veIeng Sary'nin karısı sosyal işler bakanı Ieng Thirit.
Bir hükümet düşünün ki, kendi ülkesinde illegal.
Yani muhalefette falan değil, ülke işgal altında değil, ama buna rağmen illegal!.. Yani bir hükümet var, ülkeyi yönetiyor, ama başbakanın adı "gizli!"
Bugün lanetli adını artık herkesin bildiği Pol Pot, Kızıl Khmerler iktidara geldikten bir yıl sonra halka, "Ben başbakanınızım" diyor ve kendini, "kauçuk plantajlarında çalışan bir işçi" olarak tanıtıyor. Koca bir ülkeyi toplama kampına dönüştüren ve "Burjuva" saydığı enlelektüellerin/eğitimlilerin tamamını öldüren ve "belki onlar da entelektüeldir" diyerek gözlüklüleri de öldüren, hem de öldürdüklerinin karılarını ve çocuklarını da öldürten aşağılık insan müsveddesi. Kızıl Khmerler, sekiz milyon nüfuslu Kamboçya (Khmer) halkının iki milyonunun ölümünden sorumlular.
Kamboçyalılar, hakkında iki satırdan başka bilgi bulunmayan Pol Pot'un gerçekte kim olduğunu, ancak o devrildikten sonra öğrendiler. Fransa'da eğitim görmüş, daha 1950'lerde Solcu, kendi kafasına göre kurduğu "Tarım komünizmi" ile her dört Kamboçyalıdan birinin kanına giren Başbakan, devlet jargonundaki adıyla "Yoldaş 1 Numara".
Pol Pot, 1998'de kendi adamları tarafından öldürüldü. Oldukça vahşice öldürülmüş olmalı, çünkü otopsiye ve cesedinin görülmesine izin verilmedi. Ama Kamboçya'daki ölçülerde inanılmaz vahşet uygulamış bir parti kadrosunun 21'inci yüzyıla kadar Kamboçya Cangılında yaşayabilmesi -işte asıl inanılmaz olan da bu.
Kızıl Kmer ve rejiminin şimdi yargılanan önderlerinden Iang Sary, bence en önemli yaşayan Kızıl Khmer üyesidir, çünkü Kamboçya Vietnam tarafından işgal edildikten sonra bile, Kamboçya'nın Birleşmiş Milletler'deki koltuğunu (1991 yılına kadar) belirlemiş ve Kızıl Khmerlerin dünya tarafından tanınmaya devam edilmesini sağlamıştır...
Maoist örgütlerden sayılan Kızıl Khmer özelinde, ideoloji denen şeyin nelere kadir olduğunu hatırlamak ve bu bağlamda örgüt hakkında pek bilinmeyen bazı ayrıntılara değinmek gerekiyor.
İdeolojinin ne olduğunu, insanları nasıl kısıtladığını, modern zamanlara has bir tür düşünce bozukluğu olarak, kapitalizmin belli bir dönemine tekabül ettiğini ve bu dönemin popüler "düşünme" biçimi olduğunu, ama günümüzde önemli ölçüde miyadını doldurduğunu anlatmıştık. (Bkz. Bu blogdaki ideoloji ile ilgili yazılar)
Kızıl Khmerler davası, eskiden Sol sayılan düşüncelerin (ezilenlerden ve mazlumlardan yana olmak, eşitlikçi ve özgürlükçü olmak vs.) günümüzde yeniden yükseldiği bir döneme denk gelmesi bakımından ibretlik bir konuyu/düşünceyi yeniden gündeme getirip hatırlatmamızı gerekiyor, o da şudur:
"Tanrı dünyayı, insan üzerinde tepinsin diye yaratmış, ona vermiştir. Bu "Eşref-i mahlukat", dünyanın efendisidir. Öyleyse bu dünyayı ister sever, ister yakar, ister dibine dinamit kor patlatır..."
Kutsal kitaplara da dayandırılan (kutsal kitapların bilinçli bir şekilde yanlış yorumlanmasına dayanan ve insanın düşüncesindeki görsel-sözel dengenin bozulmasıyla ilgili eski Grek kökenli) bu "kadim" (kurnaz) barbar zihniyetin, bugünkü modern versiyonlarından biri de -bir uç örnek olarak- Kızıl Khmer ideolojisi ve "pratiği"dir. (Bu blogun ilgi alanına girmesi de bu nedenledir) Parolası, "ben yaptım oldu"dur. Eh insan müsveddesi bazı mahlukat, kendi kendini kafadan "eşref" sayıp, eşrefliğini de sadece kutsal kitap okumaya (veya Mao'nun temel eserlerini okumaya) dayandırınca, kendi kafasına göre kendine yeni bir toplum kurma cüretine de sahip olabiliyor. Bu kafaya "ideolojik kafa", bu cürete de "ideoloji" diyoruz. Bu kafayla, ister "İslam İmparatorluğu" kurmaya kalkın, ister "Komünizm", sonuç değişmez, aynı şeyin suyudur... Bu yazı da bunun nedenini anlatmak için yazılmış blog yazılarından biridir.
(Başkaları Süpermen, Teksas-Tommiks okuyor, ama kamu malını çalmıyor, kul hakkı yemiyor. Onlar da diğer dindar hırsızlar kadar eşreflikle müşerref olabilirler mi hocam?! Yoksa eşreflik, sadece kutsal kitap okuyanların monopolünde tescilli bir mal mıdır?!)
Bu zihniyet, işi ileri götürüp bu dünyanın/mülkün kendine ait olduğu fikrinden, tamamen kendi kafasına göre tasarladığı bir toplum kurmak "fikrine" kadar (ileri!) gitmiştir.
İdealistlikle bu (ideolojik) zihniyet arasındaki farka çok dikkat etmek gerekiyor. Aradaki fark, (kutsallık da içeren) insan doğasını gözetmek veya gözetmemekle ilgilidir.
İnsan doğasına uygunluk, bu konularda temel kıstastır ve bu kıstasın adı kısaca 'Özgürlük'tür.
(Kızıl Khmerler, ileride daha çok konuşacağımız özgürlük konusunu anlatmak bakımından da önem taşıyor.)
Gerçi bu grup hakkında araştırmalar/incelemeler de bulunmaktadır ama, ben bu kaynaklara girmeden kendi öznel düşüncelerimi yazmak istiyorum.
Bu grup, bir avuç megaloman psikopat tipin, kendilerine taraftar yaratmak için zamanın ideolojilerini kullanmaları sonucu oluşmuş bir tür "yaptım oldu" grubu gibi duruyor. Başa geldikleri zaman, Mao'nun "Kültür Devrimi" zamanı (tam bir barbarlık örneğidir). Ama bu tiplerin iktidar olmalarının sorumlusu ABD'dir.
Vietnam savaşı sırasında Vietkong, kontrolü imkansız cangıl'dan Kamboçya'ya giriyor ve bu yolla Amerikan kuvvetlerinin arkasına sızabiliyordu. 'Ho Amca'nın (Ho Chi Minh) gerillaları "Ho Chi Minh güzergahı" diye adlandırdıkları bu yolla direnişe hem lojistik destek sağlıyor hem de sürpriz saldırılar örgütleyebiliyorlardı. Vietkong'un bu güzergahını kesebilmek için Nixon-Kissinger ikilisi bir fırsat kolladılar. Kamboçya kralı Norodom Sihanuk bir dış gezideyken askeri darbe oldu ve Amerika'ya sadık Lon Nol adlı general, iktidarı ele geçirdi. Amerikan CocaCola temsilcilerinden daha Amerikancı Lon Nol.
İşte asıl lanet bundan sonra başladı denebilir, çünkü Amerikan hoyratlığı yanında eski Fransa işgali, pazar pikniği kadar "sakin" kalmış olmalı. Amerikan hedeflerine Kamboçya da dahil oldu ve Amerikalıların Vietkong'u vurmak için (ve Kamboçya'daki direnişi kırmak için) attıkları bombanın miktarı, İkinci Dünya Savaşında Japonya'ya yağdırdıkları bombaların toplamından daha fazla. İkiyüz bin sivil bu bombardımanlarda öldü. (1968-1973 döneminde Kamboçya'ya Amerikan B 52 bombardıman uçaklarından, 700 bin ton bomba atılmış)
Pol Pot ve adamları tarafından kurulup, ülkeninin batısındaki cangılda üslenen gerilla örgütü, Amerikancı Lon Nol'a karşı sıkı ve haklı bir savaş yürütüp, onu başkente hapsetti. Nihayet 1975'de gerillalar başkent Pnom Penh'e girdiler.
Bu garip örgütün bence dikkat çekici özelliklerinin başında, (ilk aklıma gelenler) mesela örgütün bir adının olmaması... Onlara 'Kızıl Khmerler' adını, devlet başkanı ilan ettikleri Prens Sihanuk takmıştır. Bu ada itiraz etmeyip kullanmışlardır (Grubun en önemli iki adamı Pol Pot ve Khieu Samphan, Paris'ten tanışan Frankofil iki Solcu olduklarından, bu lafın Fransızcası daha çok kullanılmıştır: "Khmer Rouge").
Bu devletin/örgütün bir bayrağı yoktur!
Amerikancılara karşı mücadele sürerken bir öğrenci grubunun kendisi için yaptığı bayraktır. Öğrencilerin eylem yapmak için bastıkları bir radyo istasyonunda salladıkları bayrak, sonra ülkenin bayrağı olmuştur: Kırmızı zemin üzerinde sarı Angkor Wat silüeti. Oysa bayrak, Kızıl Khmer'in olmayan ruhuna aykırıdır. (Angkor Wat, dünyanın en büyük mabedler kompleksidir, Mabetşehridir. İkiyüz kilometrekare üzerine kurulmuştur ve burada 9. Yüzyıl ile 15. Yüzyıl arasında, kendini sadece inanca/meditasyona adamış ilginç bir uygarlık yaşamıştır. Geride yazılı tek satır kitap bırakmadan kaybolan Angkor Wat uygarlığının bu devasa şehrinde birkaç milyon insan yaşadığı sanılıyor. Ayrı bir yazı konusudur). Bu bayrağın acı yanı şudur: Kızıl Kmer Kamboçyası, inancın her türünün yasaklandığı dünyanın ikinci ülkesidir (ilki Enver Hoca Arnavutluğu). Pol Pot hükümeti, ülkede bulunan yüzlerce Buddha (Burhan) mabedini, kiliseyi ve camiyi yıkmıştır ve dini/etnik azınlıkları son kişisine kadar yoketmiştir (mesela etnik Vietnamlıları).
İllegal takılan Kamboçya Başbakanı, iktidara geldikten bir yıl sonra "ben başbakanınızım" diye piyasaya çıktıktan sonraki hali de bir acaiptir. Bu "devrümcü yoldaş"ın "devrüm" konusunda yazdığı tek satır yazı, yazdırdığı tek kitap veya broşür bulunmamaktadır! Sadece parti kadrolarının kafalarını tornalamak için yazılan, partililerin okuyup ezberlediği ve sonra satır satır alıntıladığı "Temel Eserler" veya "Toplu Eserler" falan gibi şeyler yoktur Kamboçya'da... Kendi "kutsal" kitaplarını yazmaya pek meraklı sosyalist "önderler"den farklı olarak Pol Pot sade "eylemciliği" seçmiştir ve ilk emrini, Kralı içeri tıktıktan sonra halkına vermiştir:
"Şehirler boşaltılacak, 48 saat içinde boşalt!.."
Emrine uymayanlar derhal öldürülmüştür. Bu aşağılık adamın diğer hasta tarafı, çocuklara karşı en ufak bir sevgi ve acıma duygusu taşımamasıdır. Pnom Penh'i aldığında dünya gazetecilerinin en çok şaşırdığı şey, gerillaların bir çoğunun çocuk olmasıydı. Savaşta öksüz/yetim kalmış kimsesiz çocuklara güya "babalık" yaparak onları profesyonel katiller haline getirmek "fikri"nin mucidi Kızıl Khmerler ve Pol Pot'tur. Aynı şekilde Pol Pot, gözünden düşen (mesela Avrupa'dan gelip devrimci saflara katılan) entelektüel özellikli kişilerin öldürülmesini istedi mi, mutlaka onların eşlerinin ve çocuklarının da öldürülmesini istiyordu, bunu bir kural haline getirmiştir. Angkor Wat gibi, Dünyanın en büyük ruhani merkezinin üzerine böyle bir cehennem kurmak fikri, tamamen Pol Pot'a ve şu anda yargılanmakta olan yardımcılarına aittir...
Pol Pot'un, kendi tasarladığı "Tarım Komünizmi" fikrine göre Lon Nol rejimi, şehirler ve kırlar arasındaki uçurumu, halkın satın alınabilir hale getirmek için kullanmıştır, o halde şehirlerle kırlar arasındaki fark kaldırılmalıdır...
Nası' yani?!..
Herkesi köylü yapalım!..
Böylece herkes, şehirleri boşaltıp kırlara doğru (bu kırlar oralarda çok ormanlık!) yürümeye başlamıştır!..
Bölgenin coğrafi koşulları, böyle hazırlıksız ani nüfus hareketlerine uygun olmadığından, haftalar süren bu yürüyüşler sırasında, başta yaşlılar ve çocuklar olmak üzere yüzbinlerce insan ölmüştür. Pol Pot, kendine muhalif olabilecekleri "düşüncesiyle", ülkenin sadece entelektüellerini değil, nitelikli/eğitimli (ve gözlüklü) tüm bireylerini öldürtmüş. O katliamdan sonra koskoca ülkede sadece 5000 doktorun kaldığı bugün biliniyor. İnsanların bir çoğu, en sıradan sağlık hizmetlerinin bile olmaması nedeniyle ölmüş.
Kızıl Khmer rejimi, parayı kaldırıyor ve parayla birlikte ülkedeki bütün kitapları da yakıp yok ediyor (ve yerine hiçbirşey koymuyor). Halkı günde en az 12 saat pirinç tarlalarında çalıştırarak tarımsal üretimi üçe katlamayı planlayan (Solcular bu iş/işçi fetişizmine ve insanları it gibi çalıştırmaya pek meraklı olurlar) ve bu uğurda halkının dörtte birini kurban veren Pol Pot, koyduğu o "büyük" hedefe bir de ulaşamamış mı sana?!.. (Sosyalistler için "üretim" neden bu kadar önemlidir -bilinmez!) Yani bu odun kafalı adamlar, atalarından en ufak birşey öğrenmedikleri için, Kamboçya'nın en az bin yıllık uygarlık deneyimini tamamen küçümsedikleri için ve kendilerinin her bir haltı daha iyi bildiğini düşündükleri için, bu "Tarım Komünizmi" işini de bir halt sanmışlardır.
İnsan doğasına tamamen aykırı bu ruhsuz saf sosyal mühendislik rejimi sonucu tarımın altyapısı çökünce olan: Açlıktır. (Aynısı Çin'de olmuştu, oradan da öğrenmemişler)
Pol Pot, eğitimli kesimleri yokederken, "Burjuvaziyi yokediyorum" diyordu.
Nihayet 25 Aralık 1978'de Vietnam, bu vahşete bir son vermek, yokedilen Kamboçyalı Vietnam kökenlilerin hesabını sormak ve tabii ülkeyi ele geçirip Vietnam'ı büyütmek amacıyla Kamboçya'yı işgal etti. Heng Samrin adında bir Vietnamcı Kamboçyalının kurduğu hükümetle birlikte üç gün sonra, "Kamboçya Halkcumhuriyeti" devleti ilan edildi. Pol Pot'un Kızıl Khmerleri, ülkenin batısındaki ve kuzeyindeki balta girmemiş ormanlara/cangıla çekildi ve bir gerilla savaşı başlattı. Bu sırada ülkede yaşayanlar, işgali fırsat bilip komşu ülke Tayland'a kaçmaya başladılar. Bu arada Kızıl Khmer rejiminin tüm pislikleri ve Pnom Penh'teki sistemli işkence hapishaneleri falan da ortaya çıktı. Ülkede tam bir cehennem kurmuşlardı. (Başkentteki 21 Numaralı Hapishane, "Duch" kod adlı işkencehaneler müdürü tarafından işletiliyordu. Kendisi, Paris eğitimli bir zebanidir ve hapishanedeki 30 bin kişinin birçoğunu bizzat kendisi işkenceyle öldürmüştür.)
Kızıl Khmer, Sovyetler Birliği'nin çöküşüne kadar Vietnamlılara karşı düzenli bir gerilla savaşı yürütmekle birlikte, daha sonra çökme belirtileri gösterdi. Ama o haliyle bile 1994'te ormanda bir toplama kampı kurmuştur ve binlerce sivili kamplarda yaşamaya zorlamıştır -aklı sıra kendi korkunç rejiminin sürdüğünü göstermek istemiştir. Gaddarlığıyla ünlü Kızıl Khmer başkomıtanı Ma Tok, 1997'de Pol Pot'u devirerek, yeni "Yoldaş 1 Numara" olduğunu ilan etmiştir. Bir yıl sonra, yanına işkenceci "Duch"u da alarak dört kişi Tayland'a gitmiş oradaki yerel makamlara teslim olmuştur. Pol Pot, 1998 Nisanında öldürüldü. Ölümüne kanıt olarak Kızıl Khmer tarafından çekilmiş, kanlı bir tek fotorafı gösterildi.
25 Aralık 1998'de, Kızıl Khmer rejiminin Cumhurbaşkanı Khieu Samphan ve örgütün baş ideologu Nuon Chea, Ma Tok'un halefi iki yüksek Kızıl Khmer fonksiyoneriyle birlikte ("2 Numaralı kardeş" ve "3 Numaralı Kardeş") Kamboçya makamlarına teslim oldular.
"Olağanüstü Kamboçya Mahkemesi" adını taşıyan mahkeme, "Duch"u 35 yıl ağır hapise kahkum etti. Bu cezanın nedeni, itiraflarda bulunması. Tutukluların hepsi yetmişli-seksenli yaşlardaki adamlar ve birçoğu vücuduna dövmeler yaptırmış...
Burhan inancına göre bu şekilde bir sonraki hayatlarında daha az acı çekmeyi umuyorlar. Tabii dünyaya birer sıçan olarak gelme ihtimalleri bile var. O zaman -bilinci/bedeni fena halde kısıtlanmış bir varlık olarak doğmaları bile onlara işkence anlamına gelecek inançlarına göre...
Birçok Kızıl Khmer yöneticisi, halkın içine karışıp yaşamını sürdürmüş. Galiba ilginç olaylardan biri de Himmler'in Güney-Doğu Asya versiyonu işkenceci "Yoldaş Duch"un 1991'de Kamboçya'ya dönmesi, 1995'de Hristiyan olması ve günahlarından arınmak için de 1997'den sonra, yoğun bir şekilde Hristiyan misyonerliği yapmasıdır. Duch, Evangelist-metodist kilise için misyonerlik yapmıştır! Galiba en ilginci, Kızıl Khmerlerin bugün de gizli bir örgüt olarak varlığını sürdürmesidir. Ama Kamboçya hükümeti ve devletini tehdit edecek bir güce sahip değillier -ideolojiler devri kapandı. İnsanların düşünce ve vicdan özgürlüklerine ters bir şey olan "ideolojik düşünce biçimi" devri sona erdi. Artık "Tarım Komünizmi" için de "İslam İmparatorluğu" için de, "Yoldaş 1 Numara"lara biat edecek gönüllü köleler bulmak zor.