Geçen hafta perşembe günü Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Alexander Lukaşeviç, dünyayı bir İran saldırısı konusunda uyarmıştı. En dikkat çekici olan, sert bir üslup kullanan sözcünün argümanlarıydı. Lukaşeviç, askeri müdahale için bir BM kararı istiyor ve ancak Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nden saldırı kararı çıkması halinde İran’ın cezalandırılabileceğini söylüyor.
BM'de konu gündeme geldiği takdirde başta Rusya'nın saldırıyı veto edeceği, herkesin malumu olmasına rağmen, uluslararası hukuk diye birşeyin olduğunu (yoksa da olması gerektiğini) hatırlatıyor. Gücün "kanunu" ile hareket eden "Saldırgan haydut devlet" mantığına karşı çıkıyor. İlginç olan, BM kararını şart koşan ve bunda yerden göğe haklı olan Rusya'nın, ABD-İngiltere-İsrail-Türkiye-Suudi Arabistan koalisyonunun İran ve Suriye'ye eşzamanlı saldırısı halinde, hareketlenmesi ihtimalidir. Rusya, müttefiki lojistik dev Çin'in desteğiyle tekniğiyle, İran'a Suriye'ye olacak bir saldırı durumunda haketlenmek zorunda kalabilir.Bu hareketlenmenin yıllardan beri, garip/absürd gizli servis operasyonları şeklinde başladığını biliyoruz. Anlamsız görünen birçok olay, anlam kazanabilir.
Lukaşeviç: "BM Anlaşmasına göre, güç kullanılması, sadece BM Güvenlik Konseyi'nin kararıyla, özellikle 51'inci maddeye dayanarak, savunma amacıyla olur ve bunların hiçbiri Güvenlik Konseyinde konuşulmadı. Bu nedenle güç kullanmak ve bu korkunç senaryoyu hayata geçirmek konusu, bir 'teori' olarak bile düşünmemeli" dedi.
Yeterince açık bir uyarı.
İran'ın nükleer programı bahanesiyle sistemin siyasi "en" merkezi (ABD-Büyük Britanya-İsrail) ve onların müttefikleri (Türkiye, Suudi Arabistan) tarafından başlatılması düşünülen İran/Suriye savaşı, aslında bir "İleriye doğru kaçış" hamlesine benziyor. Kapitalist sistemin her krizi savaşla aşabileceği temel kuralının burada da işleyeceği ve kapsamlı/kontrollü (?!) bir savaş sonrasında gene eski hamam eski tas, aynen devam edeceği varsayımı, hakim kafalara hakim! (Aslında, sonra ne olacağını onlar da bilmiyor, bugünkü durumun cenderesinden biraz olsun kurtulmak için ileriye doğru kaçıyorlar.)
Sistemin bir savaşla krizi aşması -bu kez- mümkün değil...
Ya da şöyle ifade edelim: Savaşın ateşiyle insanlar sistemin hızlı çöküşünü bir süreliğine görmezden gelebilirler. Ama bu savaş hem Suriy/İran'la sınırlı kalamayacaktır, hem de savaştan sonra yeni bir konjonktürel yükseliş başlamayacaktır -çünkü sistemin "tatminkar" bir şekilde genişleyebileceği yeni bir pazar alanı bulunmuyor.
(Doğu Bloku yıkıldıktan sonra "özelleştirme" devri başlamıştı ve sistem her yerde kamu mallarını yağmalamıştı. Ondan sonra internet ticaret ve benzeri pazar açma denemeleri fos çıktı. Çünkü: Kapitalist sistemde açılacak her yeni pazarın boyutu, en az bir önceki kadar büyük olmalıdır. Kısacası, şimdiye kadarki filmin adı "Dünya Yetmez"di. Şimdikinin adı, "Dünya Bitti".
Rusya'nın uyarısı çok önemlidir. Askeri bakımdan dünyada hiç tartışılmaz üstünlüğe sahip ABD, şimdilik tek üstünlüğü olan askeri gücünü kullanarak, yakında hızla tükenecek petrol/gaz kaynaklarının kontrolünü -geleceğe doğru- garantilemek ister görünüyor. Gerçek şu: Amerikan Ordusu maalesef kâğıttan kaplandır, çünkü Amerikan Ordusu gibi endüstriyel profesyonel bir savaş makinasını işletebilmek için milliyetçilik gazı değil bilgisayar ekranları dolusu bol sıfırlı paraya ihtiyaç vardır. Türk askeri Mehmet, vatanı için bedavaya savaşır. Ama Amerikan askeri maaşını almazsa derhal istifa eder! O koca ordu da hiç ummayacağınız bir anda önce felç olup sonra çökebilir. Yenilmez Amerikan Ordusunu vurmak gerekmiyor! Amerikan ekonomisini vuran, Amerikan Ordusunu da yenmiş demektir! Tabii bunu yapacak olanlar, otuz kere düşünüp taşınacaklardır. Nihayetinde, sistem topyekün bir bütündür. Ama bazı şeylerin bir tahammül sınırı vardır ve o sınıra doğru yaklaşılıyor.
(Ayrıca ekonomiyi takmayan, sistem karşıtı faktörleri de unutmamak gerekiyor)
İran ve Suriye'ye karşı sıcak başlayacak savaş, ikinci raundda bir sanal savaşa dönebilir. Bunun için ABD ve sistemin merkez siyasi "otoriteleri"ne karşı geniş bir koalisyon oluşabilir. Otonom grupların hacker saldırıları veya banka sistemine saldırı, ABD'nin yüzünü ve konumunu, hiç umulmadık bir şekilde -bir anda- değiştirebilir. Rusya, özellikle de Çin, bunları biliyorlar. ABD yenilmez değil. (Türkiye hiç değil)
Bambaşka kalitede, görünmez bir savaş yaşayabiliriz. Bu savaşın ikinci raundunun başrol oyuncuları da, Çin gizli servisi için çalışıp, dünyadaki Başbakanların iPad'lerine kadar sızabilen Çinli gençler olabilir.
Daha oralara gelmeden:
1. Türkiye, İsrail'in İran'a saldırısıyla eşzamanlı olarak Suriye'ye saldırmaya falan tevessül etmemeli. Türkiye, "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesine bağlı olduğunu ilan etmeli ve buna uygun davranmalı. Suriyeli muhaliflerin askeri kanadına ev sahipliği yapmamalı, hiç bir ülkeyi işgal etmemeli.
2. Türkiye, İran'ı feci şekilde tahrip edebilecek ağır silahların İncirlik'ten atılmalarına kesinlikle karşı çıkmalı. Savaşın ikinci raundu başlamadan, derhal neoliberal politikalara son vermeli, sosyal devleti yeniden inşa etmek yolunda ikna edici adımlar atmalı, alternatif üretim-tüketim sistemlerini (gerekirse, ulusal paraya endeksli, her ile özel yerel para uygulamasını) yerel yönetimlerle koordineli olarak devreye sokmaya (fukaralıkla savaşa) hazırlanılmalı. Özelleştirilmiş bazı hayati kurumlar, devletleştirilmeli. Üniversiteler özerkleştirilip, 'Konuşan ve fikir üreten kurumlar' haline getirilmeli. Basın üzerindeki baskı derhal son bulmalı ve kangren olmuş siyasi/fikirsel Balyoz/Dalyoz tipi davalar acilen sonuçlandırılmalı. Askerlerin itibarı derhal iade edilmeli. Bedelli askerlik falan gibi konular, 2015 sonrasına ertelenmeli.
3. Türkiye, savaşın yokedici olası üçüncü raunduna şimdiden hazırlanmalı. (Bu ayrı bir yazı konusu olabilir)
4. İnşallah savaş/mavaş olmaz da bu yazıyı buradan sileriz...