Tartışılmayan öyle önyargılar var ki -ben onlara "önyargı" demek istiyorum- artık mutlaka konuşulmaları ve fikren de olsa aşılmaları gerekiyor. Mesela, 'Demokrasi' diye birşey olabilmesi için ille de siyasi partiler mi olmalı? Partiler olmadan demokrasinin işlemediğini/ işlemeyeceğini söyleyen bir kural yok. -Tam tersi.
Son seçimlerde TBMM'ne iki Sol milletvekili girdi. Sırrı Süreyya Önder ve Ertuğrul Kürkçü...
Bağımsız Milletvekili olarak seçilen bu iki yeni Milletvekili, iki büyük hayal kırıklığı oldular. BDP'nin parti disiplinini benimsediler ve hiç yoktan, aslında aktivisti olmadıkları bir partinin gönüllü olarak sultası altına girdiler. Onların durumlarına bakarak, Simone Weil'a hak vermemek elde değil. Weil'e göre siyasi parti kurumu şu üç temel nedenden dolayı iptal edilmelidir:
1. Siyasi Partiler, kollektif hırsların üreticisi ve taşıyıcısı haline gelmişlerdir.
2. Siyasi Prtiler, düşünce üzerinde kollektif bir baskı oluşturarak, fikirsel çeşitliliği önlemektedirler.
3. Partilerin asıl amacı, kendi iktidarları ve iktidarı mümkün olduğunca uzatmaktır, bunun için olmadık yalana/dolana başvurabilmektedirler.
Biz bunlara, Türkiye'ye özgü bir dolu çarpıklık ekleyebiliriz.
Şimdi, sadece Bağımsız Milletvekillerinden oluşan renkli bir Millet Meclisi düşünmenin zamanı.
"Parti" sözcüğü, Latince (Pars/Partis) kökenli ve idealist/çıkarcı hedeflere ulaşmak için iktidar gücü edinmek için kuruluyor -tarihte de böyle. Türkiye açısından bakacak olursak, galiba kuruluş itibarıyla birbirinden farklı iki siyasi parti türünden sözedebiliriz. Bunlardan ilki, Mecliste oluşmuş partilerdir ve ilk TBMM ve oradaki Mebusların biraraya gelmesiyle kurulan CHP ve gene onun parlamentodaki bölünmelerinden doğan 'Meclis Partileri'dir. Bir de TBMM'in dışında doğup, siyasi sisteme katılan partiler var. Bunların ilk önemli ve etkili örneği TİP oldu. CKMP üzerinden meclise giren MHP ve Erbakan ardılı partileri de bu ikinci kategoriye sokabiliriz. Bugünkü anlamda siyasi partilerin ilk örnekleri arasında, galiba İngiliz parlamentosundaki "Whig" ve "Tory" partilerini sayabiliriz. Partiler, 20'inci yüzyılın başından beri, (bugün pek bir anlamı kalmasa da) esasen "Sol" ve "Sağ" partiler diye ikiye ayrılıyor.
Türkiye'de ilk CHP döneminin bir "Parti-devlet" dönemi olduğu malum. Bugün de o dönemin yönetim biçimine özenen bir iktidar var Türkiye'de. Bu aşamada özellikle Türkiye'de ortaya çıkan sonuç, siyasi partilerin, sadece muhalefetteyken bir ölçüde demokrat olabilmeleridir ve çağın karmaşık yeni sorunlarına kesinlikle yanıt verememeleridir.
Türkiye'de tek tek kişileri ve aileleri doğrudan ilgilendiren baş sorun, muazzam bir (kredi kartı vs.) iç borçlanma, cari açık, neoliberal politikalarla tüm devlet hizmetlerinin (eğitim, sağlık vs.) paralı hale getirilmesi eğilimi, geleceğe olan güvensizlik ve insanların tek gelir kaynağı bildikleri 'Ücretli iş'in aküt sorunlarıdır, yani kalıcı işsizliktir. Halkın TBMM'de hakkıyla temsilinden geçtik, sistemle ilgili olan bu sorunların sisteme rağmen çözümüne ilişkin hiçbir tartışma yürütülmemekte ve ciddi önlem alınmamaktadır. Bunun önündeki temel engel de, parti başkanlarının seçtiği Milletvekillerinin üzerinde, büyük bir Lider/Parti baskısının oluşması ve bu yapının, böyle hayati konuların TBMM'de hakkıyla konuşulmasını engellemesidir.
Şu anda Türkler, koalisyonlardan sonra tek parti iktidarlarını da denemiş oldular. Sonuç, fikir bakımından kısır/kabız bir Türkiye'dir. Basının bile istediği gibi konuşamadığı bir korku atmosferin hakim olduğu Türkiye'nin, 2012 yılının ikinci yarısına doğru bu halde ilerlemesini sağlayanlar lanetlidirler. Şu anda herkesin aklına gelen herşeyi ama herşeyi geniş kitlelerce paylaşabileceği ve konuşulanların pratiğe geçirilmesini sağlayacağı mekanizmaların varlığı hayati önemdedir. Elbette zor zamanlarda mecburi hareketlenmeler askeri önlemlerle giderilebilir -gibi görünür- ama bunlara halkın gönüllü katılımı ve tartışmalara doğrudan katılımı, alınacak önlemlerin halk tarafından taşınmasını/benimsenmesini sağlayacaktır ve bu da iç barış açısından hayati önemdedir.
Tek adamların örgütleri haline indirgenmiş Siyasi Partilerin kendi çıkarlarını korumak için yaptıkları/yapacakları manevralar, demokrasi için sadece ayak bağı olacaktır. Siyasi Partilerin modern despot üretim merkezleri haline gelmiş olmaları, onların evrimlerinde geldikleri son noktayı görmek bakımından da öğretici olmuştur.
Simone Weil'ın dediği gibi, grupların/çevrelerin çıkarları değil, sadece "İyi insan olmak ve kamu için iyi olanı yapmak" ve bu konuda sistem sınırlarıyla yetinmemek, ana ilke olmak zorunda. Bugün iyi insanların politika dışında kalmaya özen göstermelerinin nedeni de, bu Partiler bataklığına girmekten kaçınmalarıdır. Çünkü sahiden iyi birşeyler yapabilmek için artık Partilere değil STK'lara giriliyor veya tek başına yazı yazarak sosyal paylaşım siteleri üzerinden kitleler harekete geçiriliyor. Simone Weil -mutlaka Türkçeye de aktarılması gereken- sadece otuz küsür sayfalık kitabında, politikacı yalanlarının partilerle ilişkisini çok net bir şekilde anlatıyor. (Bkz. Simone Weil, "Anmerkung zur generellen Abschaffung der politischen Parteien" 1943) Şu sözler onun: "Bir insan, sadece kendi iç ışığına sadık kalmazsa, ruhunun ortalık yerine yalanı oturtturur. Bunun cezası karanlıktır." Bu doğru ve yerinde sözler, "Parti disiplini" denen saçmalığın tam tersidir. İnsanlar, artık, günüllerinden geçeni söyleyecek, konuşacaklardır ve fikirlerinin değişmesi de bu sürecin bir parçasıdır. Hiçbir Siyasi Parti, buna takaza olamaz, olmamalıdır.
"Partiler kitlesel ve resmi olarak öyle kurulmuş organizmalar ki, gerçeğin ve adaletin ruhlardaki varoluş biçimini öldürüyorlar." Partiler düşünceyi yok ediyorlar. Partiler ve demokratik seçimler konusu da önemli kusurlar içeriyor. Kitleler, toplumsal sorunları bizzat ifade edemiyor, onlara işaret edemiyor, sadece partilerden birini bunların çözümü için seçiyor. Eğer bizzat siyasete girip belli sorunların çözümü için çalışmak isterse, Siyasi Partinin dayattığı tüm maymunluklara da her partili gibi uymak zorunda kalıyor. Neden böyle olsun ki? Bu saçmalığın, önümüzdeki dönemde bu şekilde devam etmesi mümkün değildir. Ölü yapılar haline gelmiş partileri ortadan kaldırmak, hem fikir hayatını inanılmaz ölçüde canlandıracaktır, hem de sahici sorunların konuşulmasını sağlayacaktır. Siyasi Partilerin bugünkü haliyle ortadan kalkması, demokrasinin hak ettiği gerçek yerine oturması için çok önemli bir adım, despotik tek adamların ortaya çıkmasını önleyecek çok önemli bir sübap olacaktır.