Alman savaş pilotu 'Kızıl Baron'un Osmanlı Harp Madalyası ve düşmanı tarafından onurlandırılmak

Bu adamın ateş kırmızısı uçağı Fokker Dr. 1 küçücük birşeydir. Birbirine pararlel üç kanadı vardır (Dreidecker/triplane) ve Birinci Dünya Savaşında İngilizlerin ve Fransızların korkulu rüyasıdır. Bu uçağı gören pilotlar tepeden tırnağa ürperirler. Çünkü bu küçük uçağın pilotu Manfred Alfred Freiherr von Richthofen, tam 80 düşman uçağı düşürmüştür ve düşürdüğü uçakların pilotlarından otuzüçü ölmüş, onaltısı da kaybolmuştur. Ama bu pilot, gökyüzünün şovalyesidir aynı zamanda ve bazı ilkeleri vardır. O asla, pilotları öldürmek için ateş etmez. Onun amacı her zaman uçakları düşürmektır; hatta düşen uçağın pilotunun yanına inip onu esir almaktır ama onu öldürmemektir. Birinci Dünya Savaşı boyunca, gerçek savaşçılara özgü birçok kuralı, savaş pilotları uyguladılar. Bu kurallar işlemiştir, çünkü savaş pilotları gökyüzünde birbirlerini düşürmeye çalışırken gerçek bir düello yaşanıyordu. İşte bu savaşçıların en ünlüsü, Kızıl Baron'dur. 
Kabına sığmayan bu genç adam, çocukluğundan beri ava meraklıdır, iyi at biner ve Alman soylusudur ama öyle yüksek bir titre sahip bir soylu değildir, sadece bir 'Freiherr'dir. Kutsal Roma-Cermen imparatorluğu zamanlarından kalma bu çok eski asalet titri, asillerin en alt seviyesidir ama benzeri başka Avrupa ülkelerinde olmadığından 'Freiherr', diğer Avrupa dillerine genellikle 'Baron' diye çevrilmiştir ve Fransızların çok canını yaktığından bu adı Richthofen'e onlar takmıştır. Manfred von Richthofen bu adı benimseyip, kendi anılarını yazdığı incecik kitabına da bu isimden esinlenerek "Kızıl Savaş Pilotu" adını koymuştur. Kitabının ikinci yarısında, ilk kez gerçek savaşla nasıl "tanıştığını" anlatıyor.
 

Orduya daha 18 yaşında 1911'de katılınca onu hemen Ulanların birliğine veriyorlar. Mızraklı süvari birliği 'Ulanlar' bu adlarını, 'Oğlanlar' sözünden alıyor yani Türklerden. Bu süvari birliği formatı, gene aynı ad altında, o dönemde sadece Prusya'da değil, başta Polonya olmak üzere Almanya, İngiltere, Fransa'da da var. Manfred von Richthofen, hayatında savaşla ilk nasıl tanıştığını, bir solukta okuduğum ince anı kitabında anlatır (Manfred von Richthofen "Der rote Kampfflieger", The Echo Library 2008).

Richthofen Güney Belçika'da Virton'da, kocaman bir ormanın önünde durmuş düşünmektedir. 1914 yılının 21 Ağustos sabahı, arkasında dokuz Ulanıyla birlikte, ormanın bu bölümünü güvenli hale getirmek gibi absürd bir görevi vardır. Çekine çekine ormana girer ve girer girmez de silah sesi duyar, tabii kurşunların vızıltısını da! İlk kez o zaman, artık savaşı sadece kitaplardan okumayıp gerçekten yaşayacaklarını anlar. Ulanlardan birinin atı vurulmuş, bir Ulan da elinden yaralanmıştır. Küçük bir evden ateş edilmektedir. Hemen içeri dalar ve orada onun deyimiyle "düşmanca bakan dört-beş kişi" bulur. Kitabı, bir kahraman olduktan sonra yazmasına rağmen, öyle atıp tutmuyor, kahramanlık taslamıyor ve şöyle diyor: "O zamana kadar hiç insan öldürmemiştim." Ve öldüremiyor da. Evi arayıp, onlara ateş edilen tüfeği buluyor, adamlara bağırıp çağırıyor, elindeki tabancayı sallayıp duruyor, o kadar. Bunun üzerine adamlar, nasıl oluyorsa, dokuz Ulan'a rağmen, evin arka kapısından kaçıyorlar. Sadece bağırmakla ve tehdit etmekle yetinen genç bir çaylağın, onları vuramayacağını anlamış olmalılar. Richthofen, arkalarından ateş ediyor, tabii her atışı karavana! İyi yürekli savaşçımız, yaralı askeriyle üssüne dönüyor. Bu onun ilk savaşı ve ilk zaferi (insan yanının zaferi tabii)
1915'de cephedeki pasif görevinden bıkıp hava kuvvetlerine tayinin istediğinde daha 22 yaşında. Hava kuvvetlerinde, kendisi gibi zıpkın biriyle tanışıyor: Ernst Udet. Bu adam, uçmayı çok seven bir tür cambaz. Uçağına binip fizik kanunlarıyla dalga geçen biri. Tek "kusuru", düşman uçaklarına ateş edememesi, insan öldürememesi! Kendi uçağını düşürmek pahasına, düşmana ateş edemeden, 1916'da pilotluğu bırakmanın eşiğine geliyor, bir sinir krizi geçiriyor...
Ateş etmektense kusan ve uçağını düşüren Ernst Udet'in bir süreliğine başka birliğe gönderildiği yıl, bir başka pilota daha uçuş yasağı konmuş. Ama bu adama uçuş yasağı konmasının nedeni çok farklı. Oswald Boelke çok önemli biri, uçağıyla düşüp ölmemesi gerekiyor! Havada kardeşiyle beraber uçan ve her seferinde onunla kavga eden Oswald Boelke, bilinen ilk 'Hava savaşı' teorilerini geliştiren kişi sayılıyor. Onun kuralları, it dalaşı yapan bugünün pilotları tarafından bile öğrenilip uygulanıyor ve bu temel savaş kuralları bugün 'Dicta Boelke' adıyla biliniyor.
Manfred von Richthofen'i keşfeden, Oswald Boelke oldukça enteresan biri. Rütbesi düşük olmasına rağmen, devrin bütün ünlülerini tanıyor. Mesela Enver Paşa'yla dost oluyorlar. (Aşağıdaki fotorafta -en sağda- Boelke, Liman Sanders ve bir Türk subayıyla beraber görünüyor).

Savaş sırasında kahraman-lıklarıyla öne çıkan subaylara verilen ve Sultan V. Mehmet Reşat tarafından vakfedilen 'Osmanlı Harp Madalyası'na Almanlar 'Demir Ay' diyorlar ('Eiserner Halbmond'. İngilizler de, 'Çanakkale Yıldızı' diyorlar, yani 'Gallipoli Star'). Beşkenarlı bir yıldız olan bu madalyanın ortasında Sultanın Tuğrası ve Hicri 1333 (1916) tarihi işlenmiş. İşte Osmanlı İmparatorluğu'nun bu son madalyasını Kızıl Baron'dan önce Boelke, Haziran 1916'da alıyor. Tam da hava savaşı kuramını kurup pilotlarını eğittiği dönem. Richthofen'in devri, 28 Ekim 1916'da, Boelke'nin uçağı eğitim uçuşu sırasında başka bir uçakla çarpışıp düşünce, Boelke öldükten sonra başlıyor. Ama önce Boelke'nin hava savaşı kurallarına 'Dicta Boelke'nin bir-iki maddesine değinelim...
"Birinci kural, saldırırken güneşi arkana almaktır ve uçaktan ve pozisyondan emin olmadan saldırmamaktır. Saldırıya başladın mı onu bitireceksin, yarım bırakmayacaksın. Makineli tüfeği, düşman uçağına iyice yaklaşmadan ve düşmanı gez-göz-arpacıkta görmeden ateşlemeyeceksin. Düşmanını asla gözünden kaçırmayacaksın. Her türlü saldırıyı, düşmanının arkasından yapacaksın. Düşman uçağı sana dalış yaparsa, ateşinden kaçmak yerine hemen onun üzerine döneceksin..." diye devam eden sekiz kuraldan oluşuyor.
 

Richthofen, daha Kasım 1916'da, 18 uçak düşürmüş bir pilot. Bunun için Alman İmparatoru II. Wilhelm'in elinden, Prusya'nın en büyük cesaret madalyası Pour le Mérite'i alıyor (Bu madalyanın neden Fransızca bir adının olduğunu bilmiyorum). Sekiz sivri köşeli çivit mavisi bir haç bu madalya. Richthofen'in bu madalyayı takmasından iki ay önce de Mustafa Kemal adlı tanıdık bir subaya Sultan Mehmet Reşat tarafından bir Gümüş Liyakat Madalyası takılmıştır. Sultan, aynı madalyalyadan bir tane de Kızıl Baron'a gönderiyor, çünkü Richthofer'in komutasındaki elit pilotlar birliği 'Jasta 11', tam bir efsane haline gelmek yolunda ilerlemektedir ve Kızıl Baron'un o süreye kadar tam 20 İngiliz uçağı düşürmesi dillerdedir. Ve Kızıl Baron İngilizlere öyle feci çakıyor ki, 1917 Nisan ayına İngilizler 'Bloody april' (kanlı Nisan) diyorlar. Bununla yetinmeyip, Kızıl Baron'un başına büyük de bir ödül koyuyorlar.
Almanya'nın yeni kahramanı Kızıl Baron, işte asıl bundan sonra,
1918 İlkbaharında kızıl oluyor...
Komuta Richthofen
geçince, Boelke'nin savaş metodunu geliştiriyor ve şöyle bir yöntem buluyor:
Uçakları sökersin, trene yükleyip gizlice başka bir cepheye götürürsün, orada monte edip birden ortaya çıkarsın, hem de rengarenk. Düşmana meydan okuyarak. Kamuflaja falan gerek duymadan. Korkmadan, ama korku salarak...
İngilizler ve Fransızlar, bu metoda dayanamayıp sürekli uçak kaybediyorlar...
Uçak vuramayan, savaşı görünce miğdesi kalkan Ernst Udet de tam bir avcı haline gelip önüne geleni indiriyor
(toplam 62 uçak düşürmüştür ve o da Mérite madalyasıyla taltif edilmiştir). Mustafa Kemal'in Alman cesaret madalyası 'Demir Haç' aldığı 1917 yılının Nisanında, Kızıl Baron başından yaralanır. Olay kamuoyundan gizli tutulsa da, beynini etkileyen bir yaradır bu. Etkileyici olan şudur. Bu genç adam gökyüzünde vurulduğu ve bir süre görme yetisini kaybedecek kadar ağır yaralandığı halde uçağını indirmeyi başarmıştır. Bundan sonra onu hastanede tutmak da mümkün olmamıştır. Kırk gün sonra doktorlarını atlatarak gene uçağa binmiştir. Onu anlatan 2008 yapımı Alman filminde (The Red Baron), onun uçmayı bırakması için yapılan telkinleri de görüyorsunuz. Uçmayı bırakıp yerde görevlendirilirse, arkadaşı Udet, göklerin yeni kahramanı olacaktır. Richthofen, filmde gösterildiği gibi arkadaşıyla bu konuyu tartışır ve ancak Udet'in de uçmayı bırakması halinde uçmaktan vazgeçebileceğini söyler. Udet'in yanıtı çok açıktır: "Uçmak benim hayatım."
Bütün arkadaşları, Richthofen'in değerli bir komutan olarak, artık uçmaması gerektiğini söyleyen doktorlarla hemfikirdirler. Üstelik İmparator II. Wilhelm Richthofen'e, hava kuvvetlerinin komutasını vermek istemektedir. Ona, 24 yaşında bir pilota.
Richthofen'i, savaş uçaklarından uzak tutmak için olsa gerek, Brest Litovsk anlaşmasının imzalandığı yere gönderirler, kardeşi Lothar'la birlikte gider. Bu yolculukta kesin kararını da verir. Uçmaya ve havada komuta etmeye devam edecektir.


Kızıl baron, Almanya'ya döndükten sonra, kızıl uçağıyla İngilizlere ve Fransızlara ateş olup yağıyor...
Elit Jasta 11 filosu, 1918'de o kadar büyük başarı kazanıyor ki, 'Kızıl Baron' adı bütün dünyada tanınıyor. Bu dönemde Richthofen'in, Türkiye'den Sultan Mehmet Reşat'tan aldığı üç madalyası bulunmaktaydı.
21 Nisan 1918 günü Manfred Alfred Freiherr von Richthofen, ona eşlik eden dokuz pilotla, dokuz uçan Ulanıyla bugünün Fransız semalarında son savaşına doğru uçmaktadır. Aradan geçen yıllarda öldürmeyi çok iyi öğrenmiştir. Kanadalı bir subayın komutasındaki İngiliz uçaklarına rastlarlar. Havada savaş başlar. Ama Kızıl Baron'un kıpkırmızı uçağını gören İngilizler kaçarlar. Kızıl Baron, Wilfried May adlı bir İngiliz pilotu kovalamaya başlar. Bu pilot kaçmakta, Richthofen kovalamaktadır. Bir yerden sonra Manfred'in dokuz arkadaşı geri dönmesi için ona işaret ederler, çünkü İngiliz bölgesinin içlerine doğru ilerlemektedirler. Kızıl Baron hiçbirini dinlemez ve kaçan pilotu kovalamayı sürdürür. İngiliz bölgesinde uzun süre uçar ve nihayet Amiens yakınlarında, Vaux-sur-somme'de, yerden üç makinalı uçaksavarın çapraz ateşinde kalır. Kurşunlardan biri sağ böbreğinin üzerinden girip karaciğerini ve kalbini yaralayarak, kurşun geçirmez yeleğine takılır.
Manfred, herzamanki gibi uçağını yere indirir. Arkasından gelen arkadaşlarından biri, onun uçağını indirdiğini görüp sevinir ve üssüne, Kızıl baron'un esir düştüğünü bildirir.
Manfred indikten sonra, uçağının koltuğunda, ona yaklaşan Avustralyalı askerlere bakarken can verir...
İki gün sonra 23 Nisan günü bir İngiliz savaş uçağı, ölümü falan takmadan tek başına Alman bölgesine kadar girerek, Manfred'in pilot silah arkadaşlarının üssüne bir mesajı eliyle atar. Bugün aynen korunmakta olan mesajda aynen şu yazmaktadır: "To the German Flying Corps. Rittmeister Baron Manfred von Richthofen was killed in aerial combat on April 21st 1918. He was buried with full military honours."
"Alman Hava Kuvvetleri Pilot silah arkadaşlarımıza. Biniciustası
(Manfred'in Hava kuvvetlerindeki görev titri, süvarilerinkine benzer şekilde 'Biniciustası/komutanı' anlamında 'Rittmeister'dir) Baron Manfred von Richthofen, bir hava savaşında 21 Nisan 1918'de vurulmuş ve tam bir askeri törenle şereflendirilerek defnedilmiştir..." (benim çevirim) 
Gerçekten de böyle olmuştur. İngilizler, savaşın ortasında, Kızıl baron'un şerefine 22 Nisan günü, bir askeri tören düzenlenmişlerdir. (Törenin filmleri bugün de mevcuttur) Ve üç İngiliz uçağıi Kızıl Baron'un şerefine mezarının üzerinden 'Mising Man Formation' denen şekilde alçaktan uçarak onu onurlandırmışlardır. İngilizler, şehit düşen kendi subaylarına gösterdikleri saygının aynısını, 25 yaşında ölen bu genç adama göstermişlerdir...
Ben, kahramanlık hikayelerinin devamı merak etmem. Çünkü yükseklerde biterler...
(Ama bir istisna yapalım ve soralım:
Manfred yaşasaydı, savaştan sonra ne yapardı?
Bence yaşamazdı. Onun gibi biri, savaşta ölmeliydi, öyle de oldu...
Ama, düşman uçağı vuramayıp sinir krizleri geçiren yakın arkadaşı pilot Ernst Udet, savaştan sonra uçak cambazlığı yapan bir eğlence pilotu oldu. Bu kadar mükemmel bir pilot başka ne yapabilirdi ki?! Galiba o naifliğini korumayı başardı ve çok eğlenceli bir hayat sürdü. İki kez havacılık firması kurup batırdı -sırf zevkinden! İlgisini yitirdiğinden. Kızıl Baron'un ardından Almanya'nın bir numaralı kahramanı oldu. Tam bir Playboy!
Kızıl Baron'dan sonra Jasta 11'in komutanı o olmuştu. Gene krizleri tutunca komutayı kime bırakmıştı biliyor musunuz? Hermann Göring'e. Daha sonra Hitler Almanya'sının en önemli birkaç kişisinden birine. Ve nihayet Udet'i de "ikna" edip Nazi partisine üye yaptılar. Nisbeten önemsiz bir görevi vardı. İkinci Dünya Savaşının en kanlı yılında ve Alman ordusu Wehrmacht'ın neredeyse bütün cephelerde ilerlediği 1941 yılında Ernst Udet, kafasına bir kurşun sıkarak Berlin'de intihar etti. Bu kadar kan, katliam ve acı, kanına dokunmuştu. O da büyük bir askeri törenle gömüldü ve intihar ettiği gizli tutuldu.)