Kapitalizmin gerçek anlamda alternatiflerini konuşmak büyük ilgi uyandırıyor. Zaten asıl sorun da buradaydı: Bir zamanlar Magaret Thatcher'ın moda ettiği TINA "prensibini" kırmak... ("there is no alternative.")
Sistemin alternatifsiz olduğu yanlış kabulünü ortadan kaldırmak ve bunun da (sosyalizmler devrindeki gibi) kuru laftan ibaret olmayacağını görmek, insanları heyecanlandırıyor...
Şimdilik pek anlaşılmayan şey şu: Eski ideolojiler devrindeki gibi yukarıdan aşağıya yeni bir ekonomi kurulmayacak. İşte buradan, kapitalizmin alternatifleri konusunda asla unutulmaması gereken ilk ilkeye gelebiliriz. Bilinmeyen birşey değil: Özgürlük. Yani devlet dahil hiçkimse hiçkimseye yukarıdan aşağıya iş dayatamaz. İnsanlar ne yapacaklarını (piyasaya/devlete göre değil) kendilerine göre belirlemelidirler. Bu anlayış, daha baştan, ideolojik düşünceyi dışlar...
Eskiden bol bol konuşup herkes evine ve kapitalist düzen içindeki yerine geri dönüyordu, yani sabah erkenden kalkıp işine gidiyor ve başkalarının belirlediği işleri yapmaya devam ediyordu. Şimdi bu "zorunlu" yaşam biçiminin önce yumuşatılması, sonra postkapitalist adacıklar ve adalar yaratılmasından bahsedeceğiz.
Kapitalizme alternatifler arasında ilk deneyimlerini edinen yöntem, paylaşımcı ekonomi. Bu konuda deneyimli Brazilyalı dostlar, "Başka alternatif yok" lafına karşı şimdiden yeni bir slogan buldular:
"Um outra economia acontece!" "Başka bir ekonomi çoktan var!"
Sisteme alternatifleri konuşup oluştururken, şu aşamalara dikkat etmek gerekiyor:
1. Kapitalizmin ne olduğunu iyi öğrenmek gerek. Kapitalizmin özellikle para/değer/meta kavramlarının iyi anlaşılması gerekiyor. (Bu konuların, klasik sosyalist öğretiyle pek alakası yok)
2. Pratiğin çok önemsenmesi gerekiyor ve yerel tarihi örneklerden öğrenilmesi gerekiyor -tabii en başta Ahilerden.
3. İşin içine devlet ve İslami cemaatler gibi otokratik/biatkar merkeziyetçi yapıları karıştırmadan kişilerin (özellikle de kadınların) özgürce düşünüp davranmalarına önem vermek. Sosyal pratiği mutlaka bu konuya da dahil etmek.
4. Edinilen tecrübeyi konuşacak, danışmanlık da yapacak, politika ötesi tartışma/danışma/iletişim alanları oluşturmak.
Dayanışmacı ekonominin ana fikri, kendi arasında anlaşmalı herkesin, şimdiki gibi birbiri için çalışması, ama amacını/alanını kendi belirlediği işi için karşılık beklememesidir. Ütopik gibi görünse de, bunun pratiği, şimdinin ekonomik kriz ortamına da uygundur: Yani "yapılan işe, para/kar beklentisi olmaksızın devam etmek" gibi bir çıkış noktası vardır.
Burada özellikle bir formül vermeyeceğiz, çünkü birşeyin en iyi/sağlam benimsenme yöntemi, onu konuşarak/deneyerek oluşturmak ve kendine maletmek yöntemidir. Bazı yönlendirmeler dışında böyle bir yöntemin benimsenmesi, Türkiye'ye özgü yöntemlerin geliştirilmesine de katkıda bulunacaktır. Meksika'daki Zapatist hareketin bu anlayışı ifade eden güzel bir sloganı var: "Sora sora ilerliyoruz!"
(Türkiye'de olduğu gibi "hakim sınıfları" ve/veya "İktidarı" hergün eleştirmek yetmiyor -yetmedi. Samimi sorular sormak ve yanıtlarını da açıkça konuşmak gerekiyor. Solun tüm iyi niyetine ve doğruluğuna rağman halk tarafından benimsenmemesinin en önemli nedenleri de şöyle şeylerdi zaten: Yerel/manevi değerlerden uzak olmak ve destruktif/karamsar/yıkıcı bir eleştiri anlayışına sahip olmak)
Para sisteminin reel ekonomiden koptuğunu ve sade suya tirit paranın, bankada yata yata paraya para kazanır hale geldiğini, reel ekonomiye yatırım yapmanın para getirmediğini görenlerin de paralarını bankaya/borsaya istiflediğini çok yazdık. Orada hangi işi görüp arttığını soranla çoğaldı. Bunu konuşmaya devam ederken bizi ilgilendiren, yeni dayanışmacı sistemi -malum sisteme paralel bir şekilde- kurup işletmek, dığarıdan bu sisteme (kapitalist) para da aktarmak olabilir. Ters gibi gelen bu durumun şöyle denenmiş bir sonucu var: Piyasa/kar tarafından belirlenmeyen hedeflerle işleyen, insan odaklı yeni ekonomiye giren kapitalist para, antikapitalist hedefler için kullanıldığı sürece yeni sistemi bozamıyor.
Piyasa, kapitalist ekonominin en önemli bileşenlerinden biri. Yeni ekonomik ilişkiler, bu pazarda kendine yer edinmeye kalkMAmak zorunda. Bu önemli ilke, yeni ekonominin kapitalizmin güleryüzlü yeni yöntemi olmasını önleyecektir. Kendi kendine örgütlenen, bu konuda devlete ihtiyaç duymayan yapılar önemlidir. Bu yapıların ilk sağlam örneklerini tarım alanında gördüğümüzü de hemen ekleyelim. Tarım/çifçilik/bahçecilik, şu anda bu ekonominin işlediği ilk alandır ve ilk adacıklar da tarımdadır.
Burada dayanışmacı ekonomi konusunda iki küçük tartışma örneği vermek istiyorum.
Burada daha önce bahsettiğimiz ve faizli paraya bir alternatif teşkil eden yerel-para uygulaması, faizli kapitalist parayı devreden çıkarıp, belli birimlerde ayrıntılı bir değiş-tokuş ekonomisine ve dayanışmacı ekonomiye büyük destek oluyordu. Bu para cinsi, gereğinde milli paraya dönüştürülebiliyordu. Bu şekilde yapılan, faizi devre dışı bırakmak ve herkesin -hiç parası olmasa bile- paradan yararlanabilmesini sağlamaktı. Fakat Türkiye'de bu para uygulaması, etnik ayrımcılığı desteklemeyecek şekilde nasıl yapılır veya yapılmalı mıdır -tartışılması gereken bir konudur. Her yerel birim bu yöntemle geçici süreler için para basıp, kendi idaresi altındaki bölgede tüm işlerin yürütülmeye devam edilmesini ve herkesin de hakkıyla çalıştığının karşılığını ürün/hizmet olarak almasın sağlayabilir. Bu paranın özelliği, süreli olmasıdır yani biriktirilmesinin mümkün olMAmasıdır ve sadece belli bir bölgede geçmesidir.
Piyasa için üretmek, önce insan için değil önce para/kar için üretmek mantığına sahip olduğu için, 'Toplumun mutluluğuna hizmet eden ekonomi' anlayışını ön plana çıkarmak gerekiyor. Bu anlayış her şeyden önce, piyasaya ve kapitalizme aykırı olduğundan, toplumun mutluluğunun ne demek olduğunun konuşulması ve benimsenmesi gerekiyor. Konu elbette insani/yüksek değerlerle de ilgilidir ve anti-otoriter bir yana sahiptir.
Anadolu'da Muzip Ejder Hace Nasreddin'in Ahileri tarafından temeli atılan paylaşımcı ekonominin ilk biçimlerini -ana fikir olarak- alarak yola çıkmak mümkün.
İlk amaç, insanların gelecek korkusunu yenmek ve koşturarak aç kalmak yerine koşturmadan tok gezmek ve güvenli sosyal ağlar yaratmaktır.
Alternatif para biçimini kullanan, karşılıklı dayanışan ve yardımlaşan, böylece sistemin dışında varolan a-kapitalist yapılar oluşturmak ve bunların işlediğini göstermek, özellikle yoksul kesimlerde ilgi görüyor. Fakat bu yöntemle önemli ölçüde devletin ve ekonominin kontrolü dışına çıkıldığından, hakim yapılar bundan korkuyor ve devletle mücadele aşaması devreye giriyor. İşte bu aşamada, bu muazzam yeni gücün devletlere karşı "kullanılmayacağını" anlatmak gerekiyor. Ne kadar da anlatılsa, sözkonusu yapılanmaların, bildiğimiz otokratik milli kapitalist devletlerin sonu olduğu açıktır. Ama bu, devlete karşı sert bir red hareketi olmak zorunda değildir. Yani değişim/dönüşüm mutlaka sert olmak zorunda değil. İşte bu noktada, sağlam demokrasi kuralları ve dürüstlük devreye giriyor. Bu yeni sistemler, sadece dürüstlükle işliyor!
Kapitalizm denizinde, kapitalist olmayan yeni adaların ortaya çıkması bir zorunluluktur. Sistem bozuldukça bunlar mecburen oluşacaktır. Önemli olan bunlara, daha iş silaha/külaha gelmeden, barışçı demokratik bir atmosferde şimdiden aşina olmaktır en azından. Ve en iyisi bunun hazırlıklarını, ilk deneylerini yapmaktır.
Ücretli iş, kapitalist para, bugünden yarına ortadan kalkmayacak. Bu çok açık. Ama ilk iş olarak, kapitalizmi yeni sistem için çalışır hale getirmek ve bunun için de politikayı ve Tarir Meydanı tipi antipolitikayı kullanmak mümkün. İnsanlar, dünyadaki gelişmeler sonucu bazı şeyleri değiştirmek zorunda da kalabilirler. Ve düşünen/hisseden 'Asil ruhlu insanlar'a düşen, iş oralara gelmeden herşeyin çaresini şimdiden düşünmek ve uygulamaya hazırlanmak olmalı.