Kısa bir aşama olacağından kuşku yok ama mutlaka konuşulması gerekiyor...
Bu aşamayı anlamak için, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Çin'deki liberalleşmeye iyi bakmak gerekiyor.
"Sosyalizm" denen sistemin, bir tür kapitalizm olduğunu, para/iş sistemi (yani kapitalizmin 'Anafikri') olarak liberal kapitalizmle arasında sadece nüans farkları olduğunu yeniden yazmaya bilmem gerek var mı. 25 Aralık 1991'de Mikael Gorbaçov'un ünlü konuşmasıyla serbest piyasa ekonomisine geçildiğinin ilanı ve altı gün sonra Deng Xiaoping, "Güneye Yolculuğu" ardından daima, "free-market-capitalism" denen şeyin zafer kazandığı söylendi.
Acaba öyle mi?!
Şimdi 2008 krizine bakıyoruz ve asıl krize girenlerin (ve çıkamayanların), "Sosyalizmi yenen" serbest piyasa ekonomisinin aktörleri olduklarını görüyoruz: ABD, AB ülkeleri, vd. Kısaca "G7 Ülkeleri" de diyebiliriz.
Buna karşın Rusya, Çin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, krizden çok daha az etkilenmiş görünüyorlar. Biz, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bu ülkeler grubuna G20 diyoruz ve kapitalizmin yeni aşamasına bir "G20'ler Düzeni" hakim oluyor.
Kapitalizmin sıklaşan kriz dönemlerinin bu aşamasında (bir sonraki krize kadar) yeni bazı özellikler göze çarpıyor ve bu özelliklerin başında, bir tür "Devlet destekli kapitalizm" modelinin giderek daha çok destek bulması geliyor.
Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) yaşlı kurdu Deng'in 1970'li yılların sonunda anladığı çok önemli bir şey vardı. Eğer ÇKP serbest ekonomiyi halka indirmeyip gibi sert devletçi politikalarda ısrar ederse iktidarını yitirecekti. Aynı şey Sovyetler Birliği için de geçerliydi, ama Ruslar bunu anlayamamıştı. Çin'in yaptığını Ruslar başka türlü ve sonradan yaptılar. Başta petrol şirketleri olmak üzere, en önemli firmaları -Çinlilerin yaptığı gibi- 'Devlet Firması' halinde tuttular ve bu firmalar, yeni global "Serbest Piyasa"da sanki diğer "Özel şirketlerdenmişler" gibi yer aldılar.
Ama arkalarında devlet desteği vardı...
G7 ülkelerinden diğer "Serbest Piyasa" firmalarının arkasınsında devlet desteği yoktu...
Başta pek dikkat çekmeyen bu durum, rekabet ortamında, devlet destekli firmalara önemli üstünlük sağladı. Mesela Rusların Gasprom'una, Rosneft'e, Sinopec'e. Aynı şey Çinliler için de geçerliydi. Industrial and Commercial Bank of China (ICBC) da bu örneklerden biriydi. Artık iyice dikkat çeken durum şu: Şu anda petrol şirketlerinin dörtte üçü, devlet firması -ve Suudilerin petrol şirketleri de bunlara dahil. Rekabette öne geçmek konusunda başarı sağlayan devlet desteği örneği, Türkiye'de de TOKİ için geçerli.
Kapitalizmin bozulma aşamasında, yeni bir tür istikrar faktörü olarak ortaya çıkan bu yöntemin, bir tür "Mış gibi yapmak" durumu olduğu için fazla uzun süremeyeceğini söylemek gerekiyor. Bu oyuna katılan devletler, kapitalizmin iki klasik kuralına uymamş görünüyor.
Bunlardan birincisi, rekabeti devlet desteği ve özel imtiyazlarla sollamak durumudur -ki global piyasada "karşılığını" mutlaka görür.
İkincisi, bu ülkelerin (yani Çin, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye vd.) ekonominin kar maksimizasyonu yerine siyasetin oy/nüfuz/iktidar maksimizasyonunu esas almalarıdır. Bu çok ömemli, çünkü hem despotlaşmaya işaret eder, hem de iktidarların iktidardan düşmekten çok korktuklarını gösterir.
Çünkü sistemin nasıl bozulduğu ve her iktidarı fena halde tehdit ettiği biliniyor. Ayrıca yeni neoliberal kapitalizm düzeninde iktidar değilseniz, (ve aktif mücadele biçimleri de uygulayamıyorsanız) hiçbirşeysiniz...
Korkunun nedeni, neoliberal dönemde özellikle böyle ülkelerde iktidar ile neoliberal ekonominin (ihalelerin) bütünleşmesidir ve bu gücü yitirmek korkusudur -zira muhalefetler her türlü ekonomik (iktisadi) kararın dışında kaldıklarından, tüm önemli siyasi kararlardan da tamamen dışlanmaktadırlar.
Kapitalizmin yeni aşaması, -bir dostun dediği üzere- "kanlı ve pis (yolsuz)" olmaya adaydır.
Tabii ne kadar sürecek, hep birlikte göreceğiz!
(Belki de sadece ilk yeni krize kadar -yani en geç gelecek yılın sonuna kadar!)