Van/Erciş yazıları 2
"Bizi talancılara döndürdüler, böyle yardım olmaz."
Bunu söyleyen, Van Hacıbekir mahallesinden bir baba. Ufaklıklardan biri kucağımda, diğer iki kız -biri on biri onbir yaşında- iki yanımda, babalarını dinliyoruz. Btandadan yaptıkları cadırin önündeyiz. Hemen yanında küçük bir piknik çadırı var, içinde beş-altı kadın oturmüş sohbet ediyorlar. Moralleri düzgün, ama ufaklıkların babası sayesinde. Çocukları için çırpınan bu adam, yardımlardaki koordinasyonsuzluk ve çadır eksikliği yüzünden değil, asıl, yardımların yapılış tarzına isyan ediyor.
"Zeytin paketlerini insanların üzerine atıyorlar. Tutunca patlıyor, zeytinler ortalığa saçılıyor. Savaşta bile böyle yardım dağıtılmaz."
Karısı hamile genç bir adam, "Bu yapılan insan haysiyetine aykırı" diyor ve hemen çok yerinde bir öneride bulunuyor: "Muhtarlara soyleseler, muhtarlar birkaç saat içinde hangi ailenin neye ihtiyacı olduğunu saptar, kargaşa olmaz."
Başka biri, "Kömürü herkesin kapısına götürüp verdiler, bunu da öyle yapsalar" diyor. Evet burada önemli bir zihniyet farkı, mantalite farkı sırıtıyor...
İnsanlara "feodal devrin kulları" gibi yukarıdan bakıp yukarıdan kese kese zeytin fırlatmak mi, yoksa onların insan haysiyetlerine uygun şekilde yardım etmek mi?
İşte Gölcük depremi sırasında kimsenin aklına bile düşmeyen böyle önemli inceliklerin, Van'ın bir mahallesinde dörtdörtlük bir şekilde ifade edilmesi, bizi muazzam sevindiriyor.
Çadırların yağmalanması, İran kamyonunun yarı yolda talan edilmesine biraz da bu gözlle bakmak gerekir. İnsanları talancıya dönüştüren bu zihniyet, depremin altında kaldı. Biraz geç kalmış da olsa, Kızılay'ın ağzına yüzüne bulaştırdığı çadır sorunu çözülecek. Ama yağmur-kar gelmeden DERHAL yapılmalı. Yapılamıyorsa derhal yabancılara bırakılmalı. Hele böyle zamanlarda milliyetçiliğin hiç lüzumu yok...