Dünya ekonomisini/siyasetini yönlendiren AĞ ve "Sistemin merkez firmaları"

Sistemin "Merkez firmaları"nın bir numarası: Barclays Bank
Orbis bilgi bankasına kayıtlı 37 milyon firmanın ilişkilerini inceleyen, çok karmaşık sistemlerin işlemesi türünden sofistike konularda uzman üç ("Sistem dizaynı") bilim adamı, bir araştırma yapmışlar. Konu, global ekonomik sistemdeki güç dağılımını, firmaların karşılıklı bağımlılık derecesini ve firmaların global ekonomi üzerindeki etkilerini, ekonominin dinamiklerini ölçmek. Stefania Vitali, James B. Glattfelder ve tabii Stefano Battiston. İsviçre'nin saygın eğitim kurumlarından ETH'nın Sistem Dizaynı masasından üç bilim adamının oluşturduğu grup içinde Stefano Battiston özellikle dikkat çekiyor. Battiston, ekonomi alanındaki böyle (ama çok daha sınırlı) başka bir araştırmasını, Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz'le birlikte yayımlamıştı. Şimdiki konu, çok genel hatlarıyla bildiğimiz başka bir gerçeğin global ekonomiye (ve tabii firmalara) uyarlanmış hali: ABD ve Çin birbirine bağımlıdır ve bu iki ülke arasındaki bağımlılık ilişkisi (ortaklık), günümüz global neoliberal sistemin en temel özelliğidir. Karşılıklı bağımlılık, liberal ekonomi döneminde (1945-1980'li yıllar) asla bu ölçüde 'zorunluluk' boyutunda değildi. Stefano ve arkadaşlarının gösterdiği asıl konu, aynı karşılıklı bağımlılık ilişkisinin firmalar arasında da mevcut olmakla kalmadığı. Bir grup firmanın arasındaki ilişki çok daha "bağlayıcı" boyutlarda. Çünkü dünyanın bazı dev firmaları, diğer dev firmaların hisselerine sahip -hem de oldukça yüklü miktarda. Ortada, birbirinin sahibi olan ve mülkiyet üzerinden birbirine bağlı bir AĞ var. Bunu, karmaşık bir yumak şeklinde düşünebilirsiniz. İpe takılı 1318 firma var ve bu firmalar, başka iplerle de birbirine bağlı. Ve adına "Sistemin merkez firmaları" adını vereceğimiz bu topyekün ağ, global dünya ekonomisi toplam cirosunun yüzde 60'ını yapıyor. Battiston ve arkadaşları, bu yumağın içinde daha da küçük bir grup keşfetmişler. Birbirinin sahibi bu 174 firma grubu ise, dünya ekonomisinin yüzde 40'ına sahip.
Dünya siyasi sistemi esas olarak 193 Birleşmiş Milletler üyesi ulus devletten oluşmuyor. Ama Global Sistemin asıl unsuru, irili ufaklı firmalar ve onların oluşturduğu “piyasa”/kâr/para ağı. Geride bırakmakta olduğumuz neoliberal dönemde firmalar, sistemin asıl unsurları olmuşlardı, ulus devletlerden daha önemli/etkili/güçlü hale gelmişlerdir. Bu gerçek, kuru “kimlik” tartışmalarıyla havanda yirmi yıldır su döven yeni sağcı eski solcular tarafından artık gizlenemeyecek kadar büyüktür.
174 firma hangileri?
Buna gelmeden önce, bu sayının nereden çıktığına ve araştırmadaki dille sistemin nasıl görüldüğüne ve işlediğine bakmalıyız. Sistem temelde bir para sistemi olduğu için, burada esas olan para ilişkileridir.
İsviçreli araştırmacılar grubu, global bazda faaliyet gösteren ve bir kısm hisselerine başka firmaların sahip olduğu 43.060 firmayı araştırmış. Bu firmaların kendi aralarındaki ilişkileri/ortaklıkları yakından inceleyince şu sonuca varmışlar: Global dünya ekonomisine (ve ekonomi üzerinden siyasi ilişkilere de) bir AĞ hükmediyor...
Burada bir soluklanıp, şunu peşinen belirtelim: Olay bir komplo teorisi değildir, gizli Mason teşkilatları, ritüeller falan gibi şeylerden bahsetmiyoruz. Burada aslolan, çok daha "köklü" birşeydir: Sistemin mantığı. Bu firmalar, dünya ekonomisi üzerinden devletlere/siyasete de hükmediyorlar.
147'ler listesine bakınca şunu görüyorsunuz: Listenin ilk 49 firması, banka veya benzeri para kurumu. (Hedge fonları vs.) Bir Numara, Büyük Britanyalı Barclays Bank. İki numara, kimsenin adını duymadığı Capital Group Companies. Bu grup, Geberit gibi ortaklarıyla birlikte bir trilyon Doları yönetiyor.
İlk yirmi firma arasında JP Morgan, Goldman Sachs, UBS, Credit Suisse gibi bankalar var. Bunlar zaten bilininen şeylerdi. Stefano Battiston, “Ekonomi üzerinden uyguladıkları yaptırım gücü muazzam” diyor.
Yazıya burada ara vermeden önce, “küçük” bir şey hatırlatmak istiyoruz. İsviçreli araştırmacılar, 2007'den günümüze uzanan bir süreci incelemişler. Bu 174’ler listesinin 34’üncü sırasındaki Lehman Brothers Bankasının batmasının ağ üzerindeki etkisi nasıl oldu? İşte bilimsel araştırmadaki bizce en önemli yanlardan biri... Bu iflas, sistem içinde, tıpkı Yunanistan’ın batmasına benzer bir olay teşkil ettiğinden, incelemeye değer -çünkü buradan, AĞ'daki zayıf noktayı görmek ve onu daha iyi tanımak mümkün olabilir.
Birbirinin sahibi firmalar ağının gücü, dünya ekonomisini ve siyasetini çok önemli boyutlarda belirlemesinden, zayıflığı da, birbirini tam anlamıyla kontrol etmesinden geliyor.
Occupy-Wall-Street hareketinin sloganı, "Biz yüzde 99'uz", tamamen doğru. (Slogan, "Biz binde 997'yiz" olsa, çok daha doğru olurdu!)
AĞ oluşturan firmaların oranını göstermek için bir örnek vermek istiyoruz:
Wikipedia'daki her konu başlığında, tıklayıp başka bir başlık açabiliyorsunuz. Her konu başlığının, diğer konu başlıklarıyla doğrudan bağlantı (link) oranı, ortalama yüzde 40 kadar. Ama Orbis veri bankasına kayıtlı 37 milyon firmanın sadece binde 3'ü diğerleriyle -Wikipedia yazılarındaki gibi- çoklu doğrudan bağlantıya (linke) sahip. Birbiriyle doğrudan çoklu doğrudan bağlantılı olanlar 43060 firma. Bu firmanın arasından 1318'i -yani her biri- diğerleriyle ortalama 20 doğrudan bağlantıya (mülkiyet/para ortaklığına) sahip. Bu bağlantıların sayısını, yaklaşık 400.000 olarak veriyorlar. Sadece bu 1318 firma, yeryüzünde yapılan cironun yüzde 20'sini yapıyor. Bu firmalar, diğer dolaylı bağlantılarıyla birlikte, dünya ekonomisinin yüzde 60'ını kontrol ediyorlar. Burada asıl mesele, bu kadar az firmanın bu kadar çok ciro yapması ve dünya ekonomisinde bu kadar büyük rol oynaması değil. Asıl mesle, bu firmaların kendi başlarına hareket etMEmesi ve bir AĞ halinde tek bir bütün gibi hareket etmesi, etmek zorunda kalması. İşte burada devreye, birbiriyle çok daha yoğun mülkiyet ilişkisi içindeki 174 Firma giriyor. "Sistemin Merkez Firmaları" Ağı'nın yaklaşık dörtte birini oluşturan bankalar ve finans kurumları, asıl yön tayin edici AĞ olarak işliyorlar, çünkü reel ekonomi değil sanal ekonomi, Global neoliberal sistemin motoru.
İsviçreli araştırmacılar, bir grup firmanın muazzam ölçülerde birbirine bağlanıp, dünya ekonomisi ve siyaseti üzerinde asıl söz sahibi olmalarının tehlikelerine dikkat çekiyorlar. Karmaşık sistemlerin nasıl işledikleri ve dinamikleri konusunda uzman olduklarından, sisteme dışarıdan/tarafsız bakabiliyorlar.
Lehman Brothers bankası iflas edince, dünya ekonomik krizi yeni bir ivme kazanmıştı. Bu çok da doğaldı. Lehman Brothers büyüklüğündeki bir bankanın kaç sayıda başka firmayla doğrudan bağlantısının olabileceğini düşünmek bile, böyle durumların AĞ'a nasıl etkide bulunduğunu anlamaya yardımcı olabilir. Yunanistan'ın iflasını önlemek için nasıl çırpınıldığı ve sonuçlarının ne olacağı şimdiden biliniyor. İlk söylenen, Yunan tahvillerine sahip bankaların da birlikte çökeceği yönünde. Bu durumda AĞ'da yeni delikler oluşacak demektir.
Araştırmacılar, 2007'den itibaren inceledikleri verilerden, "delik" sorunu hakkında bazı bilgiler de çıkıyor. Mesela sistem, yeni ağlarla deliği kapatmaya çalışıyor. Ama delik sayısı artarsa, o zaman ne olacak?
Bütün bunlar bir yana, dünya ekonomisinin ağırlıklı bölümünü doğrudan kontrol eden, geri kalanını da bu çoğunluk üzerinden yönlendirebilen bir firmalar kliğiyle, kapitalizmin "erdem"lerinden olduğu söylenen 'Rekabet' özelliğinden sözetmek, artık zor. Çünkü firmalar bazı şeyleri, rekabet ötesinde denetliyor, yönlendiriyorlar. Bu özelliklerine bakarak şunu rahatlıkla yeniden söyleyebiliriz:
İnsancıl, yeşil bir kapitalizm mümkün değildir.
Burada hemen, 174 firmanın ağının devletler tarafından siyasi kontrol altına alınarak sistemin siyasiler tarafından yönlendirilebileceği söylenebilir. (Lafta kolay!..) Buradaki siyasi irade, ülkelerin birlikte alacağı karardan fazlası olmak zorunda. Çünkü siyaset, sadece oy üzerinden seçmenle bağlı. Ama bu firmalar seçmenle, işleri, banka hesapları, alışveriş merkezleri ve bakkallar üzerinden bağlı.
Sadece Lehmans'ın batmasıyla önemli bir delik açılmamış AĞ'da. Merkez, aynı gücünü koruyor. Burada ilginç olan, AĞ'ın hareket kabiliyetini yitirmesi ve giderek donması. Sistemin istikrarını korumak için hareket kabiliyetini yitirmemesi gerekiyor. Şimdi tersi söz konusu. Birbirine mahkum olmak, ikinci bir risk daha taşıyor. Sistemin bir yerinde doğacak (veya doğurulacak) bir sorun, sistemin içinde hızla yayılabilir. Ayrıca bu kapalı sistemde, reform olanaksız.
Bütün bu yapının siyaset üzerindeki etkisiyle, demokkrasiyle bağdaştırılamayacak bir şey olduğunu söylemete bilmem gerek var mı?
Bu, çözümü zor bir düğüm, Gordiyon'un düğümü gibi...
(Ama buralarda böyle düğümleri eskiden kılıçla çözmüşler. -Bir vuruşta!)