Avrupa basınında Yunanistan'ın iflası tartışmaları, Türkiye ve savaştan kaçınmak

Yunanistan'ın iflasına karşı mümkün olan herşey yapılmalı elbette. Fakat şu da görülmeli: Esas sorun, Yunanistan'ın iflası değil. Esas sorun, kapitalizmin iflası. Bunu konuşmak, eskiden marjinal olmak demekti. Hiç olmazsa şimdi marjinallik sayılmamalı. Çok kısıtlı zamanı, entel pişmanlığı ve depresyonla geçirmenin lüzumu yok. Nedenini hâlâ anlamadığım üzere, Türkiye'de Sol geleneğin bu kadar çok küçümsenmesini, belgeli/birikimli eski "Marksist" yeni sağcılara borçluyuz. Bu tipler Soldan neden bu kadar nefret ederler, anlaşılır gibi değil!
Global Sistem bir bütün. Herşey birbirine bağlı. Türk ekonomisinin diğer ekonomilerden daha iyi durumda görünmesi, hep böyle devam edeceği anlmına gelmez. Yunanistan çökersa, herkes etkilenir. Türkiye de...


Yunan gazetesi Eleftherotypia, Yunanistan'ın Euro bölgesinden çıkartılması gerektiği söyleminin, Kuzey Avrupa ülkelerinin popülist politikasından öte birşey olmadığını söylüyor
(13.9.11). Keşke bu kadarcık olsaydı. Şu anda sistemi ayakta tutmak için yoğun bir "mücadele" dönemine giriliyor. Bu mücadeleyi sistem adına veren zihniyete, Solculuğumuzu takınıp pek âlâ 'Bütüncül Emperyalizm’ diyebiliriz. Ve bu "şey" milli/ulusal bir şey değil. Sistemin halen işlemekte olan kısmını bozulan kısmından korumayı ana amaç edinmiş bir hühümetler/firmalar/bankalar/vs. koalisyonu. Bu kafa, Irak'ı bombalayan kafayla aynı, yeni Sağcı Müslüman Türk neoliberal kafasıyla aynı, sistem çökerken bankalar üzerinden yeni milyar Dolarlar yapan kafayla aynı... Sistemin "para/meta" anafikrine karşı gönüllü yeni alternatifler üretilmediği sürece, bu şey, dünyayı kana boyaya boyaya çarpışarak ölecektir. Ama mutlaka ölecektir! Yunanistan'da bunun anlaşılmaya başlandığı görülüyor. Ama tüm dikkat, iflastan 'kurtulmak' üzerinde odaklanmış durumda -yanlış da değil. Ama keşke bu noktaya getirmeden önlemler alsalardı, AB'ye yalan söylemeselerdi, bilançoları doğru yansıtsalardı. Eleftherotypia, Yunanistan'ın Euro bölgesinden çıkarılmasının neden lafta kalabileceğini göstermek için, Yunanistan'ın uluslararası anlaşmalarına dikkat çekiyor ve AB'den çıkarılması halinde bu anlaşmaların hepsinin değiştirilmesi gerektiğini ve bunun hiç pratik olmadığını yazıyor. Almanya, Avusturya, Finlandiya ve Hollanda'da eğilim, Yunanistan'a yapılacak mali yardımlara karşı çıkmak. Bunun basit de bir nedeni var: Bu ülkelerde yakın tarihlerde seçimler yapılacak. Konunun az ya da çok popülizmle ilişkisi olduğu açık. Güven endeksine, yani bir tur Polyannacılığa dayalı sanal ekonominin popülizme pek tahammülü yok. Popülizm ters tepebilir. Şimdi ekonomi, sanıldığından çok daha kırılgan.

Hollanda'da yayımlanan sağcı Trouw gazetesi, Yunanistan'ın Euro bölgesinden çıkarılmasını savunan Hollandalıları uyarıp, böyle bir şeyin tam bir felaket olabileceğini yazıyor
(13.9.11). Malum olduğu üzere ekonomi popülizme göre işlemiyor. Gazete, böyle birşey olursa bundan en çok İtalya, Portekiz İrlanda ve benzeri zayıf Euro ülkelerinin etkileneceği, bu ülkelerin uluslararası piyasalardan kredi bulamayacağı anlatılıyor -ki çok yerinde bir değerlendirmedir. Bunun sonucunda Euro'nun çöküş ihtimali de var elbette. (Türkiye'nin bir numaralı ticaret bölgesi!) Gazete, sorunun çözümünün -bu nedenle- Yunanistan'ın birlikten çıkarılması olmadığının altını çiziyor. Bu noktada, Türkiye'nin Arap dünyasını kazanmak çabalarının bir anlamı varmış gibi görünüyor, ama yok. Nedeni de çok basit:
1. Arap dünyasının tüketici potansiyeli Avrupa'yla kıyaslanamayacak kadar küçük, ama kısa vadeli -yedek- bir gelecek vaad ediyor.
(Üç yıl?!)
2. Kapitalizme dayanan bir gelecek yok! Fay hattına çürük bina inşa etmenin bir anlamı olamaz -hele deprem her an başlayabilecek ve en fazla beş yıl içinde mutlaka yaşanabilecekse.

(Bu konularda yıllardır yapılan tüm uyarılar, "entel muhabbeti" seviyelerinde değerlendirilmiştir!)

Finlandiya'nın Turun Sanomat gazetesi, Yunanistan'ın borçlarının yeniden yapılandırılması ve bu çerçevede Euro bölgesinden çıkarılmasının uzun vadede Avrupa'ya katkısı olabileceğini savunuyor
(13.9.11). Bu fikir etrafında olasılıkları değerlendiren gazete, Yunanistan'ın eski parası Drahmi'ye dönüşünü destekliyor. Yunanistan yeni bir başlangıç yapmak zorunda ve devasa borcunu makul bir ödeme perspektifine sahip olmak zorunda -daha önemlisi, bu konuda dünya piyasasını "ikna" etmek zorunda! (Her nerede ikna ediyor ve ettirililiyorsa!)

Tam da bu atmosferde ABD'nin 11 Eylül anma gününde "Teröristler gene tehdit ediyor" mealinde yeni bir söylem benimseme girişimi, yeni bir savaşın işati sayılabilir. Şaka değil, ABD çok zor durumda. Durumun zorluğu, şu andaki boyutuyla degil, sürdürülemezliğiyle ilgili. Afganistan, Irak, Somali falan derken, sistemin merkez ülkelerine de bulaştığı anlaşılan çöküş virüsüyle mücadele edebilmek için en eski yönteme -yani savaşa- başvurulabilir. Ve bu savaşın, Çin'in elinden Afrika petrolünü kapmak mücalesi şeklinde -Arap baharı bahanesiyle- başladığı da malum. Türkiye, bu yeni durumlar manzumesinin dışında kolay kolay kalamaz, ama peşinen bir savaş dili benimsememeliydi. Avrupa gazeteleri, Erdoğan'ın Mısır, Tunus, Libya gezisine geniş yer ayırıyorlar, ama ben -verilen gaz bir yana- aslında ne söylediklerine bakarım.
Erdoğan, Arap Baharı öncesinde Arap sokağında kurduğu sonrasında kaybettiği etkiyi yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bu bağlamda israil düşmanlığı üzerinden gidiyor. Mısır'daki İsrail büyükelçiliğine saldırıya neden olduğu düşünülen düşmanlık söylemi, yeni Arap yönetimlerinde de fazla destek bulmadı. Başka birşey daha oldu ve ABD Washington'daki Türk Büyükelçisini uyardı. Türk Hükümeti'nin politikası, İsrail düşmanlığı üzerinden Türkiye'nin yerel güç haline geldiği savını gözlere sokmak. Krizdeki sistemin böyle gönüllü cengaverlere ihtiyacı var, hele feda edilebilecek cengaverler olurlarsa, bu daha da "iyidir!"
Türkiye, Arap Baharı öncesinde yumuşak bir diplomasi, televizyon dizileri ve ekonomiyle çok daha başarılı olmuştu, şu anda tamamen değişik, savaşçı söylemi olan bir politika güdüyor ve kazandığı güveni adım adım yitiriyor. Hem de savaşçı bir Osmanlı söylemi, şimdi İsrail'e karşı olsa da, -İsrail'e tavır bu kadar çabuk değişebildiğine göre- yarın Arap ülkelerine karşı dönmeyeceği ne malum? Osmanlılık iddiası, zor kazanılmış güveni yemekle meşgul şu anda. Türkiye'nin en büyük sorunu, sistemin de en büyük sorunu şu anda: Güven sorunu. Bu sorunun gölgesinde savaşçı bir söylem edinmek son derece tehlikeli. Türkiye, hiç ummadığı bir biçimde, tayin edici bir anda yalnız kalabilir. Savaş dili ve Osmanlı söylemi terkedilmek zorunda.