Kapitalist devrin pasaport ve 'kimlik' anlayışından postkapitalist kişiliğe

Pasaport, bir şehrin ana kapısından geçerek o şehre girmek veya şehirden çıkmak anlamında kullanılan bir sözcükten doğmuş (passieren/to pass). Günümüzde pasaport, bir kişinin hangi ülkeye "ait" olduğunu gösteriyor. Buna kibarca, 'Bir ülkenin uyruğu olmak' diyoruz. Pasaport, 'bir ülkenin vatandaşı olmak' ediminin "resmi" belgesi sayılıyor ve çok normal bir şey sayılıyor.
Kimlik belgelerini ilk önce Ortaçağ'da görüyoruz ve sadece imtiyazlı belli kişiler tarafından taşındığını biliyoruz. Bir hükümdar, başka bir hükümdara gönderdiği ulağının veya elçisinin kendisi tarafından gönderildiğini göstermek için özel bir belge verirdi. İlk kez böyle belgelerin üzerinde, belgeyi taşıyan kişi hakkında bilgiler yer almaktaydı. İlk kimlik belgeleri de bir aidiyet belgesi olmak özellikleri taşıyordu.



Kimlik belgelerinin uzun yüzyıllar boyunca bu temel vasfı ve şekli sürdürdüğü anlaşılıyor. Bu ilk kimlik belgelerinin ortaya çıkışı da, yolların ortaya çıkışıyla yaygınlaşıyor.
Tarihte bilinen en eski yol sisteminin Romalılar devrinde yapılıp, Roma sistemi çöktükten sonra 9'uncu Yüzyıl sonrasında neredeyse 12'inci Yüzyıla kadar aatıl kaldığı görülüyor. (Tabii burada Doğu Asya'dan ziyade Batı Avrasya'dan bahsediyoruz)
12'inci Yüzyıl'dan itibaren devletler, beylikler ve bazı şehirler, kendi yollarını düzenli olarak kontrol etmeye, onarmaya falan başlıyorlar (daha önce bunu yerel halk -o da canı isterse- yapıyor).
Ortaçağ'da seyahatlerin, bugün sanılandan çok daha sık ve fazla olduğu sanılıyor. Seyyahlar, sadece tüccarlar ve (hükümdarların gönderdikleri) elçiler/ulaklar falan değil. Hacılar, el zenaatkarları, sanatçılar, hatta dilenciler (mesela Kalenderi dervişleri) ve tabii haydutlar.
Avrupa'da bilinen en eski kimlik kontrolü uygulaması, 746 yılında Langobard Kralı Ratchi tarafından emrediliyor (Thomas Claes, "Passkontrolle" Berlin 2010). Kral, ülkesine giren ve çıkan her kişi hakkında kayıt tutulmasını istiyor ve yazılı izni olmayan ülkeyi terkedemiyor.
Sadece soyluların ve imtiyazlıların kullandığı -ve başlıbaşına imtiyaz sayılan- ilk kimlik belgesi örneklerinin ardından, ilk kez Fransa'da, yaygın şekilde kimlik belgesi kullanıldığını görüyoruz. Fransa Kralı XI. Lui 1462'de, tüm Fransız askerlerinin birer kimlik belgesine sahip olmasını şart koşuyor. Her asker komutanından bir yazılı belge alıyor ve yanında taşıyor. Amaç, asker kaçaklarını önlemek ve kolayca tanımak.
Anlaşıldığı kadarıyla en yoğun kimlik kontrolü uygulaması, Amerika'nın keşfinden sonra ortaya çıkıyor. Bugün "Kimlik Belgesi" denen şeyin ne olduğunu anlamaya yardım eden en ilginç örnekleri, Amerika'nın keşfinden sonra görüyoruz. Ülkeler, kendi köylülerini/çifçilerini kaybetmemek için onlara kimlik belgesi vermiyor, ülkeden çıkmalarını istemiyorlar mesela. Ekonomisi köylülere dayanan ülkeler için anlaşılabilir bir durum.
16'ıncı Yüzyılda, kimlik belgesi taşımak yaygınlaşıyor -ama asla günümüzle kıyaslanamaz elbette. Hatta komik bir şekilde yaygınlaşıyor. Kimlik belgelerini yerel prenslikler, hatta şehirler verdiği için, uzak bir yere gitmek isterseniz, geçtiğiniz her yerel yönetimden kimlik belgesi almak zorunda kalıyorsunuz! Ve buraya kadar vurgulanması gereken konu şu: Kimlik belgesi, sadece seferi olana, yani seyahat edene veriliyor. Diğer hiçkimse kimlik belgesi taşımıyor -imtiyazlı/soylu bazı kişiler hariç.
Kimlik uygulamasının bu abartı devrinde en uç örneklerden biri İspanya Kralı Filip zamanında 1503 yılında yaşanmış olmalı, çünkü adam "Kağıt Kral" diye anılıyor. Nefret ettiği Yahudiler Amerika'ya gidemesin diye Filip, Yahudilere her türlü seyahati yasaklıyor. Hatta ülke içinde bir yerden bir yere giden herkese bir seyahat belgesi almak mecburiyeti koyuyor! Sonunda o kadar kağıdın ne yapıldığı, yakılıp yakılmadığı bilinmiyor, ama aynı yoğunlukta "Kağıt kimlik" uygulaması, veba salgınları sırasında kullanılıyor. Bu kez adı "Sağlık kimliği."
Bugün bilindiği kadarıyla, yerel birimler tarafından hazırlanan bu kimliklerin önemli bir kısmı sahte. Yani adını kafasına göre değiştirip bir yerden bir yere giden, yerleşen falan sayısı oldukça fazla! Taklit/sahte kimlik belgelerine, daha 13'üncü Yüzyıldan itibaren -dünyanın bu tarafında- heryerde rastlanıyor!
Sahte kimlik belgelerine karşı bilinen ilk resmi önlem, 1551 tarihini taşıyor. Orta Avrupa'da, "Çingelerin kimlik belgesi yok" denerek, kimlik belgesi taşıyan tüm Romanların belgeleri ellerinden toplanıp yakılıyor (Bu vesileyle Romanlara kimlik belgesi verilmediği de resmen kabul edilmiş olunuyor!).
Bugünkü anlamda ilk Pasaport uygulamasını Fransa'da, Fransız ihtilalinden hemen sonra görüyoruz. İlk kez sadece seyahat edenler ve imtiyazlılar değil, 'Her Vatandaş' bir kimlik belgesi taşıyor. Tabii bunu "Özgürlük" diye satıyorlar, ama hiç de öyle değil. Çünkü bu yeni pasaport/kimlik uygulaması, aynı zamanda ilk modern/idari devletin kurulmasına uygun bir yapılanmaya işaret ediyor. Yani kimlik uygulamasıyla tarihte ilk kez insanlara tek tip (homojen) bazı şartlar koşuluyor ve insanların belli kurallar dahilinde hareket etmeleri ve yaşamaları dayatılıyor. Yeni kimlikler, bu dayatmanın kontrolü ve yaptırımı için kullanılıyor. İlk Fransız Pasaportu uygulamasından önce Fransa'da benzeri uygulamalar olmuş, mesela 1669 yılında Fransız Kralı XIV. Lui, ülkeden çıkış yasağı koyduğunda, seyahat etmek isteyen herkes, "Aveu" denen bir kimlik kağıdı almak zorunda bırakılmış (a.g.e.). İlk uygulamalarında, kapitalistleşen toplumlarda yoğunlaşan hareketliliğin kontrolü çabalarını açıkça görüyoruz. Ama ilk Kimlik/Pasaport'un, nisbet yapar gibi, 26 Ağustos 1789'da "İnsan Hakları Beyannamesi"nin ardından uygulamaya konduğu da bir gerçek. Türkiye'de ilk pasaport uygulamasını, Sultan II: Mahmud emrediyor.
Yeni idari modern devletin temel özelliği, kendi vatandaşına derinlemesine nüfuz ederek onu şekillendirmek isteğidir. Kapitalizmin kültürel homojenleşmeyi dayatmak ihtiyacından doğmuştur -zira karmaşıklaşan yeni üretim/tüketim ilişkilerinin pürüzsüz ve hızlı bir şekilde yürütülebilmesi için homojen bir (milli) kültür oluşturulmalı ve halk ona uydurulmalıdır. Bunun kontrolü ve gereğinde kişileri cezalandırabilmenin ilk şartı da, her kesin bir kimliğe sahip olması, yani yeni homojen ülkenin "uyruğu" olduğunun ona sürekli hatırlatılmasıdır!
Kimlik/Pasaport uygulamasının Avrupa'da adeta silah zoruyla yayıldığı gibi garip bir durumdan da bahsedilebilir. Napoleon 19'uncu Yüzyılın ilk yıllarında Avrupa'da Prusya'yı yenince, bu uygulamanın Alman prensliklerinde hızla yayıldığı görülüyor. Mesela Prusya, köylüler Fransa'dan görüp ayaklanmasınlar diye onları -yukarıdan aşağıya- özgürleştirirken, bir taraftan da ilginç bir oyun oynuyor. O dönemde otuz küsür Alman devleti var ve sadece ikisi (Prusya ve Avusturya) nisbeten büyük devlet. Prusya, Ruslarla ve Avusturyalılarla birleşip Napoleon'u yendikten sonra Alman coğrafyasında adeta bir pasaport savaşı yürütüyor ve nihayet Avusturya'nın malubiyetine de dayanarak bu devletlerin kuzeyde kalanları arasında "Ortak pasaport" uygulamasını kabul ettiriyor. Tabii bu, Almanya'nın kültürel homojenleşmesinin de başlangıcı aynı zamanda (Almanya'nın asıl homojenleşmesi, I. Dünya Savaşı'ndan sonra Polonya ve batıdaki Fransız topraklarını yitirmesinden sonra pekişmiştir).
I. Dünya Savaşı, 19'uncu yüzyıldaki nisbeten rahat "Kimlik" uygulamasının da sonu aynı zamanda. Mesela Cihan Harbi'ne kadar Avrupa ülkelerine dışarıdan gelenler için son derece rahat uygulamalar söz konusu. Esas kontrol edilenler, ülkeyi terk edenler. Cihan Harrbi sath-ı mahalline girilir girilmez kontroller hemen sıklaşıyor. Büyük britanya 1914 başında, Almanya 1914 sonunda, pasaport zorunluluğu getiriyor. Haziran 1916'da Pasaportsuz seyahat edilemez hale geliyor ve Kimlik uygulaması kurumsallaşıyor -yani bugünküne yakın bir anlayışla ele alınıyor.
Kapitalizm devrinde Kimlik, insanları homojen kültüre sahip ülke uyruğu haline getirmeye çalışırken, postkapitalist döneme yaklaşırken, bunun yeni bir boyut kazandığını görüyoruz. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra gelen "Güvenlik devleti" anlayışı, aslında, "Bozulan sistemi zapt-u rapt altına alma devleti" uygulamalarına dönüşüyor. Neoliberal dönemin, aslında kapitalizm ilk ciddi çöküş devrinden sonra geldiğine dikkat çekmiştik. Çöken, kooperatist kapitalist sistemdi, yani "reel sosyalizm" idi. Devlet kontrollü bu kaba kapitalizm biçiminin, daha fazla kontrole, kağıda ve kimliğe ihtiyaç duyduğu ve devasa bir bürokratik (Nomenklatura) sistem kurduğu malum. Neoliberal dönemde ekonomisiz/devletsiz bölgeler ortaya çıktıkça, devletlerin homojenleştirme/kontrol sistemleri de zayıfladı. Bu proses, "Devleti küçültelim" söyleminde de ifadesini bulmuştur. Etnik/dini kimliklerin de doğduğu, "alternatif tarih"lerin yazıldığı neoliberal dönemde, bir dökülme yaşanıyordu.
2008'den itibaren bu gidiş, artık bir çöküş görüntüsü arzetmektedir ve "Amerika'ya Arapları sokmayalım, çünkü hepsi terörist" mantığının çeşitli türevlerinin de, işleyen kapitalist bölgelerde yeni bir tür homojenleşmeyi amaçladığı görülmektedir: Uslu tüketici ol canımı ye!.. Kapitalizmin halen işlediği bölgelerde, homojen bir "sağlıklı" kapitalist doku kalmadığı/olmadığı anlaşılalıberi, herkes ve herşey kontrol edilmektedir. Katrina kasırgasından sonra, Afrika'da görünen resimlerin benzerlerinin, Amerika'da bile görünebileceği anlaşılmıştır. Sistem hızla bozuluyor ve bu bozulma içinde, iyi tüketici olanları destekleyen, onları yatak odalarına kadar denetleyen bir yeni "Global homojenleşme" amaçlanıyor ve bu yeni kültürel homojenleşmede de internet kültürü önemli bir rol oynuyor. İnternet elbette iyi anlamda da kullanılıyor. Global tepkilerin kolay şekillenmesinden tutun da, global sorunların kolay aşılması konusunda internet önemli bir araç. Ama bu yeni gelişme, iki ağızlı keskin bıçak gibi işliyor: Bir taraftan global bir homojen sığ tüketici kültürü ve kimliği geliştirirken, bir taraftan da globalizmin bu "tek" kültürcü yanına karşı yeni bir 'Ortak' (tek değil) kültür üretiyor. Bu yeni kimlik, "uyruk" olmaktan ziyade, bir KİŞİLİK şeklinde gelişiyor ve o nedenle de tek değil çok. Yeni postkapitalist Kişiliklerin -şimdilik- ilk özelliği, kendisini bu tekdüze sığ global tüketiciye ve sisteme karşı bir yerden tarif etmesi ve çokluğu, renkliliği benimsemesi. Fakat dönüştürmek istediği şey (kapitalizm) tek olduğu için, postkapitalist kişiliğin ilk biçimleri de birbirine benziyor ve kapitalizmin yol açtığı sorunlara birlikte çözümler arıyor ve çözümleri sistem ötesi biryerden görmeye de önem veriyor.