Son zamanda fısıldayarak da olsa yeni krizden ve bu krizin Türkiye'yi de vuracağından bahsedilip duruyor. Peki nedir yeni kriz, nasıl bir özelliğe sahip olacaktır, kapitalizmin hangi aşamasına tekabül eder, öncelikleri nelerdir ve hepsinden önemlisi: böyle bir krizden nasıl sağlam çıkılır?
Konuyu daha çok konuşacağımızdan, önce kısa bir tarih turu yapmak istiyoruz.
Devlet iflasları yeni bir olay değil. Eskiden de birçok örneği var. Bu krizlerden ülkeler, borçlarını ödeyerek çıktılar. Ama günümüzdeki yüzmilyarlarca Dolarlık borçların ödenme ihtimali bulunmuyor. Tabii o konuya sonra döneceğiz ama önce, devletleri iflas konusunda ikibin yıl önce uyaran Marcus Tullius Cicero'nun sözlerine kulak verelim.
Cicero, bir devletin iflas etmemek için şu dört kurala uymasını öğütlüyor:
1. Ülkenin bütçesi dengeli olmalı. (Bugünkü dile tercümesi: Bütçe açığı, taşınabilir sularda olmalı, gelir-gider dengesine dikkat edilmeli.)
2. Kamusal borçlar düşük tutulmalı.
3. Bürokrasinin kibri ve abartılı harcamaları (Mercedes makam arabaları vs.) kontrol altında tutulmalı (azaltılmalı).
4. Başka ülkelere yapılan ödemeler (dış borçlar) azaltılmalı.
Gelecekte olabilecekleri tarihten okumak kısmen mümkün...
Kağıt para ve onun bugün kullanılan versiyonu (ve sanal biçimleri), 'Güven' adlı insani değer üzerine kurulmuştur. Kağıt para, bir şeyin ödeyeceğine dair verilen garantinin 'Güven belgesi' demektir. Paranın kökeninde, 'Güven' meselesi bulunduğuna göre, bugünkü para formuna sadık kalmanın bir zorunluluk olmadığı da anlaşılır. Ama bu başka bir yazı konusu.
Marco Polo, 1295'te, Çin'de kağıt para kullanıldığını anlattığında, İtalyanlar buna inanmamışlardı. Ama kağıt para -bir 'Alacağına güven belgesi' olarak- ilk kez yaygın olarak Çin'de kullanılmış ve ilk kez orada çökmüştür. 15'inci Yüzyıl Ming hanedanlığı döneminde kağıt para birden çökerek, değerinin yüzde 99'unu kaybetmiştir (enflasyon). Paranın sayısal değerinin, gerçek değerinin çok üzerine çıktığı bu ilk deneyim sırasında yapılan, kağıt paranın bir süreliğine tamamen iptal edilmesi olmuştur. Ming sarayı, daha sonra yoluna sadece altın ve gümüşle devam etmiştir. (Tabii bugün altın ve gümüş kullanarak karmaşık ekonomiyi döndürmek kesinlikle imkansızdır.)
Paranın çökmesi durumuna en çarpıcı örnek, 2001'de Arjantin'de yaşandı. Cumhurbaşkanı Fernando de la Rua, ülkesinin iflasını ilan ettiğinde, bankalardaki tüm mevduat donduruldu. Bankalar kimseye parasını vermedi. Halk sokağa indi. Buenos Aires'te Cumhurbaşkanlığı Sarayı sarılınca, Cumhurbaşkanı helikopterle kaçtı ve sonra istifa etti.
Avrupa'daki tüm bankaların çöküşü ise, ilk kez 1340'da yaşandı. Bu tarihte Britanya Kralı III. Edward, ülkesinin iflasını ilan etti ve alacaklı bankalaradan başlayarak, Avrupa bankaları -o zamanki versiyonlarıyla- çöktüler. Daha sonraki tarihi gelişmeleri de dikkatle değerlendirmek gerekir. Mesela bu tarihten sonra Orhan Bey'in komutasındaki Türkler, sadece Bizans'a ve Batı'ya yönelttikleri saldırılara ara verip, Anadolu'ya yönelmişlerdir.
Konu hakkındaki bir diğer örnek, Yunanistan'ın Avrupa para birliğinden atılması olayıdır!
Yakın bir gelecekte yeniden yaşanırsa büyük bir sürpriz olmaz ama, 1908'de Türkiye'de Meclis yeniden açılmış 'Hürriyet' kutlamaları yapılırken, Avrupa ülkeleri Yunanistan'ı Latin Kuruşu Birliği'nden attılar. Atanlar da Fransa, İtalya, Belçika ve İsviçre'ydi.
Şimdi şöyle şeyler olabilir:
1. Yunanistan Euro bölgesinden çıkartılabilir.
2. ABD iflas edebilir.
3. Dünyada enflasyon oranları iki haneli sayılarla ifade edilmeye başlanır.
(Ba da Türkiye'yi teğet geçer herhalde!.. Geçer mi geçer!..)
Yardımı olacaksa söyleyelim: Kapitalizmin son ikiyüz yıllık tarihinde 300'den fazla devlet iflası yaşandı...
Ama bu sefer yaşanabilecek olanlar, daha öncekilerden oldukça farklı bir durum arzediyor.
(Konu hakkında ayrıca bakınız, bu blogda: Ernst Lohoff'un, "Yanan İtfaiye Araçları" başlıklı yazısı)