Arap Baharı'nın bir Avrupa (veya "Batı") komplosu olduğunu söyleyenler giderek artıyor...
Bu notu buraya düşmemizin nedeni, aklı başında bazı dostların da komplo teorisine yakın durmaları ve işin içinde -başından itibaren- Avrupa parmağı olduğunu düşünmeye meyilli olmaları...
Buna kısa değil biraz uzunca bir yanıt vermek gerekiyor...
İlk cevap şudur: "Akacak kan damarda durmaz."
Geçen yıl, bu olaylar başlamadan önce, -sadece Arap ülkelerinde değil- dünyanın birçok yerinde böyle çatışmaların (yönetim ve halk arasında) yaşanabileceğini, bunların birer devrim gibi şiddetli olabileceklerini yazmıştık...
Böyle şeyler zaten olacaktı...
Avrupalı'ların yaptığı tek şey, bu gelişmeyi ve istikametini çok daha hızlı anlamak ve ona adapte olarak kendine yontmaya çabalamaktan ibarettir...
Peki muhalifler Avrupa'da eğitilmediler mi? Elbette! Kırgız muhaliflerden tutun da Nepal'deki yeni muhalefet bile Avrupa'da eğitiliyor, çünkü böyle şeylerin okulları bir tek orada var ve eğitimi gören, öğrendiklerini kendi istediği gibi kullanıyor...
İslamcı fundamentalistleri sokmamaya gayret ediyorlar tabii, ama genelde bir kısıtlama yok...
Devrim nasıl yapılır?!..
Kursu var. Gidip katılabilirsiniz. Fiyatı da uygun. Avrupa'ya yalnız İngilizce öğrenmeye gidilmiyor...
(mesela, Mısırlı muhaliflerin buna benzer okullara gittiğini yazmış, bu okulları tanıtmıştık burada)
Burada Avrupa'nın yaptığı, bir yumuşak güç üzerinden peşinen sempati kazanmaktır...
Oraya gidenler, üç ay boyunca o ülkede kalır, güzel anıları olur, arkadaşlıklar kurar ve bir partiyle okulun bitişini kutlar falan -bu bütün okullarda böyledir zaten.
Avrupa, elbette Libya'ya karışmıştır. Fransa, haddini bile aşmıştır. Bu şekilde Libya'daki petrol işletme haklarından bir kısmını da elde etmiştir (Orada, çölde, dünyanın en büyük güneş santralini kurma projeleri vardı -onu da kaybetmek istemediler tabii. Bu proje başarılı olursa, Avrupa petrol bağımlılığından kurtulacak).
Batılı ülkeler bu tip "çalışmalarda" hem daha fazla iyi eğitimli personele, hem daha fazla paraya, hem de daha fazla silaha sahipler. Bu avantajları kullanıyorlar. Türkiye de eskisinden daha iyi kullanıyor. Ama Türkiye bir türlü yumuşak güç olamıyor, çünkü Türkiye'de adam gibi bir demokrasi yok, Arap ülkelerine örnek değil. Halbuki bu "okullar" bal gibi Türkiye'de de olabilirdi, aynı gönül bağı burada oluşabilirdi, o okullara gitmiş olanlar "Türkler bu işlere ne diyor?" diye can kulağıyla Türk basınını dinliyor olabilirlerdi. Bunun için de sadece her şeyin okulunun olması yeterli değildir. Burada işleyen bir demokrasinin olması şartır. (Seçimler sırasında gelip seçim çalışmalarını ve Türkiye'yi izlediler, buradaki demokrasi ile Bin Ali'nin Tunus'daki eski "demokrasi"si arasında pek büyük fark olmadığı kanısına vardılar -bunlar çok önemlidir.) Sahici demokrasi olmadan doğru dürüst eğitim de olmaz sanat da. Bunlar olmayınca Türkiye, istendiği ölçüde çekim merkezi de olmaz, inandırıcı da olamaz...
(Hem demokrat değil, hem dış politikada çok yalpalıyor, hem de eskiden can ciğer kuzu sarması olduğu ülkelerle çok çabuk kanlı bıçaklı olabiliyor -böyle bir ülkeye kimse güvenmez...)
"Komplo" meselesi kısaca böyle...
Yani komplo olup olmadığı, biraz da nereden baktığınıza bağlı...
Bence komplo yok!..
(Emperyalizm meselesine gelince...
Bunu kimse enine boyuna tartışmaya yanaşmıyor artık...
Ben kestirmeden söyleyeyim: Artık bir bütüncül/sistemsel emperyalizmden bahsedilebilir. Buradan çıkarak artık, "Fransa emperyalizmi" denemez mesela...
Emperyalizm, kapitalizmin bir aşaması İDİ. Şimdi başka bir aşamasını yaşıyoruz...)