Kathimerini gazetesi dün (18.9.11), Yunan Maliye Bakanı Evangelos Venizelos'un Polonya'daki AB Maliye Bakanları zirvesinde Yunan Hükümetinin kemer sıkma politikasını sürdürmekte kararlı olduğunu bildirdi, ama o zaman Yunan toplumunda kaos ve şiddetin yaygınlaşabileceğini de ekledi. Kathimerini'nin Bakanın sözlerinden yola çıkarak, "toplumun çözülmesi"nden bahsetmesi çok ilginç.
Gazete, toplumun AB tarafından bu konuda daha fazla baskı altına alınması halinde, tam bir "Ekonomik Kıyamet" yaşanabileceğini ve bunun da sosyal bir patlamaya neden olabileceğini yazdı. Hükümeti ağır bir dille eleştiren Kathimerini, Yunan toplumunun büyük bedeller ödediğini ama Hükümetin "Yalan okyanusunda yüymeye devam ettiği"ni söylüyor ve Yunan hükümetini "Pseudo-Hükümet" diye adlandırıyor! Siyasi ve sosyal istikrarın bozulmak üzere olduğunu yazan Kathimerini, yeni gösteriler sırasında polis müdahale ederse, bu kez iç savaşın başlayabileceği uyarısında bulunuyor.
Fransız Libération gazetesi, Maliye Bakanları buluşması sırasında bakanların kararsız tutumlarını çok tehlikeli buluyor. 17 Avrupa ülkesinin ortak bir çözüm üretememesi, başka ilginç bir alternatifi gündeme getiriyor: "Ortak Avrupa Ekonomisi Hükümeti". Böyle bir şeyin kurulması önerisini yapan, Macaristan'ın haftalık Sol gazetesi Magyar Narancs (16.9.11), Avrupa ortak iç pazarının canlı tutulabilmesi için heryerde aynı ortak bütçe kurallarını uygulayan bir idarenin gerektiği üzerinde duruyor. Bunun için Euro para birimini savunan gazete, bu ortaklığın, "istikrar için" gerekli olduğu üzerinde duruyor. (Bu "istikrar" için ne savaşlar gördük!) Sol gazete, AB ülkelerinin bütçe politikalarının kısıtlanması/sınırlandırması gerektiğini savunarak, krizden çıkışın ancak baskı kurarak mümkün olabileceğini savunanlar kervanına katılıyor. Asıl, tayin edici soru şu: Ekonomi mi yoksa özgürlükler mi? Hangisi daha önemli. Gazetenin yanıtı, yeni Sağcıların neoliberal ekonomiyi herşeyin üzerinde tutanların tavrından pek farklı değil.
Avusturya'nın Sol eğilimli gazetesi Die Presse ise, Başbakan yardımcısı Beşir Atalay'dan bir alıntı yaparak, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'nin dönemsel yönetimini ele alması halinde Türkiye'nin Türk-AB ilişkilerini dondurabileceği uyarısına dikkat çekiyor (19.9.11). Kıbrıs'ın Doğu Akdeniz'de petrol arama girişimi, ABD'nin petrol arayacak firmaya arka çıkması, gelişmeleri daha da kütüleştirebilecek bir durum olaral sunuluyor. Gazetenin yorumu, "Türkiye'nin AB'den intikam aldığı" yönünde. Türkiye'nin AB'ye alınması konusunda bukadar uzun süre ayak sürüyen Avrupa'nın bu politikası karşısında "dominant Türkiye"nin "eskisinden daha özgüvenli" politikasına bir de uyarı var. Gazete, "bu kadar yalpalayan Ankara'nın, bölgesel bir güç olsa bile" hızla yalnızlaşabileceği uyarısında bulunuyor.
Yunanistan'ın bu zor anında Türkiye, sadece Kıbrıs (ve dolayısıyla Yunanistan'la) değil, bu olay üzerinden ABD ve elbette İsrail'le de sorunlu bir durum arzediyor. Anlaşılmaz bir şekilde savaş dili benimseyen ve herkesle dikine giden dış politika, Türkiye'nin manevra alanını daraltmakla kalmayıp, daha kötü sıcak ihtimallere de kapı açıyor. Türk ekonomisi, savaşa dayanıklı alanları içermiyor. Akdeniz'deki ilk küçük çatışma, önce turizmi sonra finans sektörünü vurur.
Türkiye acilen, klasik dış politikasına dönmek ve aktif bir barış havarisi olmak zorunda. Bunun için gerekli ekonomik güce de sahip. Bu bölgede büyük bir barış adası olmak ve öyle kalmak, tayin edici önemde.