İsrail, burada değinmek istediğimiz beş farklı 'Zaman kalitesi'nin çoklu etkisi altında bulunuyor. Bu etkilerin hepsi, 2012 Ocak-Mart aralığında son bulup İsrail için yeni bir süreç başlarken, altıncı bir etki de 2012 yılı sonuna kadar İsrail'in bir geçiş dönemine eşlik eder görünüyor. Biraz karışık gibi dursa da, Türkiye'nin önündeki olası zor dönem ile bazı ilginç paralellikler içerdiği söylenebilir.
Geçen yılın Mart ayından itibaren etkiyen ve ülkeler/politika astrolojisiyle ilgili dostlarımızın "Neptün Mars zıtlaşması" diye adlandırdıkları ilk durum, İsrail'in bir şekilde "dolduruşa geldiğini", yani aldatıldığını/aldandığını gösteriyor. Böyle bir zaman diliminde "Şans" gibi görünen (riskli) girişimlerden kaçınmak ve yalan/dolan'a başvurmamak özellikle önemliyken, İsrail'in buna pek dikkat etmediği ve önemli hatalar yaptığını söyleyebiliriz. Bu şartlar altında dalavere/katakulli (yani gizli/açık operasyonlar) mutlaka ters teper. Mavi Marmara olayının İsrail açısından böyle ters tepen cinsten bir operasyon olduğu açıktır. Bu zaman kalitesi, İsrail'in dış ilişkilerinde söylediği tüm resmi yalanların fena halde ters tepeceğine işaret ediyor -ki Türkiye ile ilişkilerinde öyle de olmuştur.
Bu işaretin etkisinde İsrail'in birçok konuda eskime alametleri gösterdiğini, tezlerini savunmakta zorlandığını ve İsrail'in dünyada eskisi gibi kabul görmediğini söyleyebiliriz. İsrail'in bu şartlar altında yeni/büyük/riskli girişimlerden kaçınması gerekirdi. Bu zaman kalitesinin en önemli özelliği, İsrail'in özgüveninin sarsılma ihtimalinin çok yüksek olduğuna işaret etmesi. Fakat bu kötü etki, 2012 Ocak ayında sona eriyor ve İsrail'in eski özgüvenine yeniden kavuşması önünde büyük bir engel görünmüyor. Bugünlerde zirvesini yaşayan bu etki, aynı zamanda Türkiye'nin en esip gürleyebileceği, ve kendini çok güçlü hissettiği bir döneme denk geldiği için, bir İsrail-Türkiye çatışması halinde bu çatışmaya Türkiye'nin yüksek özgüvenle, İsrail'in ise ruhsal depresyonla gireceğini tahmin edebiliriz. Ama Şubat ayından itibaren bu ruh halleri, Türkiye'de ve İsrail'de şimdinin zıddına dönüşebilir.
Ama Şubat sonrasına gelmeden önce, İsrail'i etkileyen ikinci zaman kalitesine değinmeliyiz. Bu etki, bu yılın Nisan ayında başlamış ve tıpkı Türkiye'nin yaratıcı yenilikler yapabileceği zaman kalitesine benziyor. Bu önemli dönemin İsrail'de de boşa heba edildiği görülüyor. İsrail bu etki altında Gazze konusunda (ve tabii Filistin konusunda) insani bir tavır ortaya koyabilseydi kuşkusuz önemli bir zincirleme reaksiyonu başlatabilecekti ve 2012 sonrası için oldukça iyi başlangıçlar yapabilecekti. İsrail bu etki altında olumlu adımlar atamadı. İktidarın aşırı milliyetçi/faşizan hali bunu engelledi. İsrail'in atması gereken adımlar, şimdiye kadarki çizgisinden oldukça farklı ve insani değerlere uygun olmak zorundaydı. Sözkonusu etkinin spiritüel bir boyutundan bile sözedilebilir, ama İsrail bu iyi etkiyi kendi yararına kullanma fırsatını fena halde ıskalamış görünüyor.
İsrail, insani değerleri yüksekte tutarak, bu konuda ödünsüz dürüstlük yolunu seçmeliydi. Eğer bu yolu seçseydi, başta bölgede olmak üzere büyük prestij kazanabilirdi. Bu etki İsrail'in bir arayış içinde olduğunu ve eski yolunu değiştirmesi gerektiğini anlamaya başladığını da gösterir.
İsrail'i yanıltabilecek en önemli etki, bu yılın Mayıs ayında başlamış olan ve 2012 Ocak ayında sona ereceği anlaşılan üçüncü zaman kalitesi. Bu etki, her türlü girişimi özendiren yoğun bir etki. WikiLeaks belgelerinden öğrendiğimiz kadarıyla İsrail, daha 2009 sonunda, Batı'nın Türkiye'yi kaybettiği fikrindeydi. WikiLeaks aracılığıyla 2011 yılında sızan belgeler, İsrail'in Türkiye konusundaki fikirlerinin en azından iki yıldır önemli ölçüde değiştiği ve Türkiye'yi "güvenilmez" bir ülke olarak gördüğü anlaşılıyor. Bu etki altında İsrail'in de birçok ilişkiyi ve durumu ayak bağı olarak gördüğü ve kendince özgürleşmek isteyebileceği görülüyor. Şu anda Türkiye'ye (Hükümete) de böyle bir ruh hali hakim. Bu etki altında, Türkiye ile bozulan ilişkilerin daha yumuşak bir şekilde düzeltilebilmesi ihtimali bulunmakla birlikte, Türk Hükümeti'nin sert ve uzlaşmaz tavrının buna engel olduğu malum.
Temmuz ayından itibaren etkiyen dördüncü zaman kalitesi, İsrail'i yanıltabilecek etkiler taşıyor. "Kendine, aslında sahip olmadığı kadar güç bahşetmek durumu" diye özetleyebileceğimiz bu zaman kalitesi, özellikle çatışma dönemlerinde son derece tehlikeli olabilir. 2012 Şubatına kadar süreceğine bakarak, İsrail'in "çılgınlıklar" yapabileceği bir döneme olduğu söylenebilir. Bu durumda İsrail'e önerilebilecek tek şey, 'Makul' olmasıdır. Bunu önerebilecek olanlar da Amerikalılardır herhalde!
Aynı zaman aralığında etkiyen beşinci zaman kalitesi, İsrail'in moralini düzeltebilmesi için gereken şartların aslında var olduğuna ve İsrail'in bu alternatifi seçme ihtimalinin de bulunduğuna işaret eder. Ama İsrail'in yanııpa/yanıltılacağı etkinin, bu iyi etkiyi gölgede bırakma ihtimali yüksek gibi görünüyor. Bu etkide, yüksek bir emosyonal/duygusal yoğunluk da gizli ve ben bunu, İsrail'in Filistinlilerin varlığına el koyması ve Filistinlileri fena halde ezmesinin hissedilmesine bağlardım. İsrail'i etkileyen emosyonal dalga, kendi durumuyla da ilgili görünüyor. (Dünyada yeniden, her büyük savaştan önce yaşandığı gibi Yahudilerin ezilip yalnız bırakılmaları korkusu ve depresyonu) Hatta bu ruh halini tamamen kendine yontarak kendi kendinin durumuna üzülerek, kendini tamamen haklı bulabilir! Böyle yoğun bir duygusallıkla hiçbir sorunun çözülemeyeceği açık. Ayrıca, bu ruh hali savaşa da çok "yatkın" görünüyor.
Tamamı (en geç) Mart ayında sona eren bu etkilere eşlik eden başka bir -altıncı- etki var ki, yukarıda bahsettiğimiz etkileri kendi istikametinde yönlendirebilecek güçte. Bu yılın Mart ayından itibaren 2012 Aralık sonuna kadar etkiyecek bu zaman kalitesinin, spiritüel yanı güçlü. 2012 sonundan itibaren yaşanabilecek olayların kutsalla ilgisine odaklanan bir etki gibi görünüyor. Kendi içine kapanmaya ve vicdan muhasebesi yapmaya yatkın bir durum. İsrail'in kendi varlığını ve varoluş biçimini tartışabileceği -belki buna mecbur da kalabileceği- bir durum gibi görünüyor. İsrail, bu etki altında (aşırı milliyetçi bir ulusdevlet olarak) yaşamasının anlamsızlığını anlayabilir veya olaylar İsrail'i buna zorlayabilir. İsrail bu etki altında kendi varlığının anlamını sorgulayabilir.
Bu etkinin en kötü yanı, İsrail'in kendi içine kapanıp bu muhasebeyi yapamayacak olması, çünkü rahat bırakılmayacak olması. İsrail rahat bırakılırsa -ki malesef küçük bir ihtimal- kendi iç dinamikleriyle çok daha adil/iyi bir devlete dönüşebilir. İsrail'in önünde de -tıpkı Türkiye gibi- köklü bir dönüşüm dönemi var diyebiliriz herhalde.