Milliyetçiliklerin devlet takıntısı ve Sünnici konformizm

İllüstrasyon: Milo Manara
Milliyetçi anarşizm diye bir şey yok. Sırpların I. Dünya Savaşı öncesindeki milliyetçi bombacılarının amacının, bir büyük Sırbistan kurmak olduğunu ve zamanın Sırp devleti hesabına çalıştıklarını biliyoruz. Hem devletçi hem anarşist olunamayacağından, buna -bugünün diliyle- Sırp Terörü de diyebilirdik pek ala, ama o zamanlar "Terör" lafı henüz tedavüle çıkmamıştı. Milliyetçiliklerin/ Ulusalcılıkların hepsi mutlaka devletle alakalıdır. Ya devletini kurmak istiyordur ya kurulu devletinde farklı olan unsurları istemiyordur.
Türk Milliyetçisi, Kürt Milliyetçisi, Sünni Milliyetçisi ve diğerlerinin hepsi ille de devletçidir. Zaten bu zevattan sanat çıkmamasının bir nedeni de bu! (Çünkü sanat, var olan hayata karşı itiraz etmek, ona alternatif gerçekler kurgulamak ve başka bir şekilde ifade etmek demektir. Yani muhalif ruhlu olmayanın sanatı da olmaz, veya dandik olur.)
Milliyetçilik devletle ilgilidir, zira milliyetçiliği üreten asıl kurum, bizzat kapitalist ulus-devlettir (ve dünyada ulus-devlet olmayan devlet de yoktur).
Milliyetçiliklerin savaşı, aslında, "Çocukları kim nasıl eğitecek" savaşıdır. Devletin doğrudan eğitim işlemi üzerinden insanları belli bir sosyo-kültürel homojenliğe (mecburen, sistemin dayatmasıyla) zorlamasının yanı sıra, bir de bunun zaman içinde oluşmuş "örfü adeti" vardır. Mesela zamanın Sünni Milliyetçiliğinin bence en zavallı sözcülerinden Ali Bulaç şöyle der: "Dini öğretinin tamamından ve beşeriyetin her bölgesinde ve dini havzasında gözlenen örfünden anladığım kadarıyla kadının birinci görevi annelik ve ev hanımlığıdır." Ali Bulaç, o yarım asırı geçkin aklıyla, buralardan, kadının evde oturmadığı için bu kadar çok öldürüldüğü gibi bir sonuca varıyor! (Şimdi bir cümle sonra anti-modernizmi kendi dandik İslamcı ideolojisine "uydurmaya" çalışırken düştüğü durumları başka bir yazıya bırakarak, bu cümledeki Sünni milliyetçiliğine bakalım)
Ali Bulaç'ın, beşeriyetinin "dini örfü"nden çırattığı ilk sonuç, örfün değişmez stabil bir şey olduğudur. Yani kadının evde oturması, değişmez sonsuz bir yasadır. (Örfler fi tarihinde homojen çelik-betondan imal edildiklerinden, asla değişmezler!)
Bu milliyetçi yaklaşımın buradaki sıfatı da Türk/Kürt olmuyor da, "Din" oluyor ve tabii bu lafı da kendi anladığı türden homojen bir "Sünnilik" sayıyor. Sünnici Milliyetçilik, Türkçü/Kürtçü milliyetçilikten daha sağlam göründüğü ama çok daha aptalca bir ideoloji olduğundan, evrensel değerlerle uyuşamıyor ve her zaman ofsayta düşüyor. Mesela Ali Bulaç'ın kadınlar konusundaki bu "örfi" fikrini kendi yakınlarına bile kabul ettirmesi zor, zira Türkiye'de İslami kimlikli bir sonradan-modernleşme yaşandı ve kadınlar başörtülerini takıp sokağa çıktılar, eve dönmezler artık -niye dönsünler ki? (O betondan "Örfler"i de yıkıverirler)
Yeni Sünni Milliyetçiliği, diğer milliyetçilikler gibi Sünniliği de tartıştırmıyor, laf söyletmiyor -çünkü o kıytırık ideolojisini "Din" sayıp, karşı çıkanı da günah işlemiş sayıyor! Etnikçi milliyetçiliklerle arasında nitel bir fark yok.
Milliyetçiliğin faşizan yasaklarını, dinin yasakları diye satan çöl faşizminin milliyetçiliği de böyle işliyor. "Ilımlı" İslamcı konformizminin halka sunduğu homojenleşme dayatmasının en hafif biçimi, "örf ve ananelere uymak." Milliyetçilik bunları, sadece devletin gücüyle yapıyor. Milliyetçilik üreten etnik/dini sosyo-kültürel homojenleşme denemelerinin tüm ideolojik biçimleri, devlete dayanmak zorundadır.
Eskiden eğitim, evde yapılan birşeymiş. Yani müfredatın olmadığı, "Kürtçe eğitim" diye bir fikrin henüz akıllara düşmediği, Diyanet ve din dersi denen şeylerin icad edilmediği zamanlar da yaşanmış Türkiye'de. Eğitim, her bölgenin, halkın, kabilenin kendi kendine yaptığı, homojen olmayan bir şeymiş. Elit alimler sınıfının ise  biteviye eğitilmiş adamlardan oluşmadığını tarihten biliyoruz.
Sadece Ulus-devletler çağında, (yani kapitalist çağda) okullar ve ortak kültür diye birşey ortaya çıkmış. Sosyo-kültürel homojenleşmeyi "Zorunlu Eğitim" sağladığından, dünyanın bütün faşistleri devletçidir -ister Türk, ister Kürt ister Sünni olsunlar, devletin insanları nasıl eğiteceğine karar vermek isterler. Milliyetçilik de budur zaten.

Kaynak:
Zaman Gazetesi 15. Ocak. 2013