İllüstrasyon: Moebius |
Geçenlerde, "Milli" ile "Milliyetçi" terimlerini birbirinden ayıramayan ve bu nedenle de Marx'ın "Ulusalcıları" fırçaladığını iddia eden bir köşe yazarıyla tartıştım.
"Milliyet", günümüzün kapitalist (endüstri ve post-endüstri) çağında, bir devletin vatandaşı olmaya endekslenmiş enternasyonal bir statüdür. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarına -yakalarına "Yok biz Türk değil Kürtüz" diye rozet de taksalar- her uluslararası havaalanının pasaport kuyruğunda "Türk" denir. Buna, "Milliyet" diyoruz.
Peki "Milliyet" zorunlu mudur?! Elbette 'Hayır'. Milliyetsiz insan olamaz mı?! Elbette olur.
Her insanın ille de bir milliyete sahip olması gerektiği fikrinin radikalleşmiş haline "Milliyetçilik" diyoruz. Bu dizi sırasında Milliyetçiliği çeşitli açılardan (mesela sosyo-ekonomik açıdan) tanımlayacağız. Bu, ilk tanımımız olsun. Kısacası, milliyetçiliği üreten ilk yapı, uluslararası ulus-devletler sistemidir. Ulus ve Ulus-devlet, kapitalizm çağına özgü görüngülerdir ve kapitalizmle birlikte bozulmaktadırlar, kapitalizmle birlikte tedavülden kalkacaklardır. Ama bunu böylece kestirip atmak kesinlikle mümkün değildir, çünkü ulusun ve ulus-devletin yerine konacak yapılar henüz bir mutabakatla ortaya çıkmamıştır. Türkler ve Kürtler akıllı-vicdanlı olurlarsa, bu yeni mutabakat türünü icad edebilirler. Burada "mutabakat" sözünün altını özellikle çiziyoruz, çünkü "Ulus", mutabakata dayanan sunî bir yapıdır.
Ne Ulus ne de Ulus-devlet olmazsa olmaz şeyler olmadığından -ve kapitalizmin dayatması sonucu ortaya çıktıklarından- yukarıdan aşağıya kurulurlar. Dünyadaki bütün Uluslar, kapitalizmin üzerinde, devletler tarafından yukarıdan aşağıya doğru kurulmuştur -tıpkı Türkiye'de de olduğu gibi.
Ama Ulus'un kurulup yaşaması için iki temel taşın sağlam durması gerekir; bunlardan ilki sosyo-kültürel temel taşıdır.
Ulusu kuran, farklı etnik ve dinî kökenlerden gelen insanların aynı kültürü paylaşmaları gerekir. Türkiye için bu ortak payda ilk elden, Osmanlı Kültür mirası oldu. Burada "Kültür" derken sadece şarkı-türkü gibi konuları ve ortak kullanılan dili kasdetmiyoruz. Düşünme ve davranış biçimi, mantalite, insanların birbirleriyle ilişkilerinde yerleşmiş kalıplardaki ortaklık vs. ortak kültüre dahildir. Bu konuda bugün "milli/ulusal" anlamda "Türkler" ve "Kürtler" diye iki ayrı ad ile anmayı adeta bir "görev" saydığımız -"ısrarcı" yapay bir ayrımla birbirine karşı konumlanarak milliyetçilik üreten- kesimler de dahil olmak üzere etnik Kürtlerin ve etnik Türklerin bir sorunu yok, ikisi de aynı kültürü paylaşmaya devam ediyorlar.
"Türkler" ile "Kürtler" arasındaki ayrışma, esasen Ulus yapısının ikinci temel taşıyla ilgili bir bozukluğa dayanıyor. Bu sosyo-psikolojik bozukluk, Gönüllülük/Mutabakat ile ilgili; hani Kürt âkil adamlarının, "Biz anlaşabileceğiniz son nesiliz. Bizimle anlaşamazsanız, genç nesille hiç anlaşamazsınız" dediği konu, işte bu konudur. Benim "Makro-milliyetçilik" dediğim klasik resmî ulus-devlet milliyetçiliği (bunun radikalleşmiş haline isteyen, "Kemalizm" de diyebilir) bir gönüllülük işidir. Hele bugün artık kesinlikle böyle. Ulusu Ulus yapan insandır. Kısacası Ulus, hergün yeniden üretilmek zorundadır. Yani Ulus gökten zembille inmemiştir. Ulusun her bireyinin gönüllü olarak, "Evet ben bu Ulusa dahilim, onun parçasıyım" demesi lazımdır. Sistemin bozulan sosyo-ekonomik yapısı üzerinde cuntacı aptal generaller ve aptal politikacılar sayesinde halkın bir bölümü -içinden veya dışından- "Ben Türk Ulusuna dahil değilim, ben Kürtüm" diyor. Bu olay, hem Türk hem de Kürt tarafından bir Milliyetçilik ifadesidir. Türk Devlet Milliyetçiliği (makro-milliyetçilik), kendini Türk saymayan bir Türk vatandaşını düşünemiyor -ki bu konuda dünya ulus-devletler sistemi de yanındadır. Diğer yandan, Tuncelili Zazaları da ille Kürt saymak isteyen, "Uluslararası milli Türk tanımını" kabul etmeyen, -benim "mikro milliyetçilik" dediğim bir Kürt Azınlık Milliyetçiliği var. Ortak Ulus'un ikinci temel taşının parçalanıp Gönüllülük/Mutabakat'ın ortadan kalktığı Milliyetçilikler ortamında, Türk-Kürt diye iki ayrı özne halinde tartışılan halk gruplarının başka bir temelde yeni Gönüllülük/Mutabakat temel taşı kurmaları zordur, ama imkansız değildir. Fakat Ulus-devlet temelinde olması gereken böyle birlik -iki ayrı özneyle- mümkün değildir. Bu şartlar altında kurulacak yeni Gönüllülük/Mutabakat geçici olmaya mahkumdur. Bunun nedeni ve diğer yanıtları sonraki yazılarda konuşabiliriz.