İllüstrasyon: Moebius |
Bir önceki yazıda, "Ulus kurmak" denen şeyin son tahlilde bir rızaya dayandığını ve ulusu teşkil eden insanların rızası olmazsa, ulusun bozulacağını söylemiştik. Türkiye'nin Kürt asıllı vatandaşlarının, artık "Türk Ulusu" adına itirazı var ve bu, yeni bir milliyetçilik türü -mikro milliyetçilik- sayesinde, hız almış ve "Tabii ki Türk değilim, Kürdüm" mantrası en normal şey haline gelmiş durumda. Oysa böyle olmak zorunda değildi. Hiçbir ulus, tek bir etnik kökenden kurulu değildir. Bunu tersten okursak: Her etnik kökenin ulus-devleti yoktur.
Türk Ulusu dediğimiz yapıyı kabul edenlerin, birlikte yaşamak diye bir sorunu yok, ama kendi etnik kimliğini ön plana çıkaranların böyle bir sorunu var. Onlar, "Kürt olarak" Türklerle birlikte yaşamak istiyorlar.
O halde Türkiye Cumhuriyeti'nie özgü "Ulus" tanımının değişmesi gerek. Şu anda, görünür vaziyetteki durum bundan ibarettir ve bu tanımın değişmesini isteyen ve bunda başarılı da olan Kürt tarafıdır, "çözüm" de, onun isteklerini kabul etmekten ibarettir. Yani bu denklemde, başarılı bir "Kürt Ulusal Kurtuluş" dalgası görülmektedir. Peki, 21'inci Yüzyılda "Ulusal Kurtuluş Mücadelesi" veya onun gibi görünen hareketleri desteklemeli midir? Hayır!..
Kürt Halkının daha özgür ve kendi dilini/kültürünü sınırsız ifade edebileceği gelişmeleri desteklemek elbette boyun borcudur, ama "Ulusallık" (yani milliyetçilik) bazında, kapitalizmin liberal dönemlerinden kalma "Ulus-kurmak" hikayesine kesinlikle karşı çıkmak gerekir, çünkü böyle bir girişim -ki sürmektedir- mutlaka kan banyosuyla sonuçlanır. "Türk Ulusu" kurulurken bu olmuştur, Anadolu'dan Rumlar ve Ermeniler kovulmuştur, şimdi benzeri olur, yani doğu Anadolu'dan Türkler batı Anadolu'dan Kürtler kovulur. "Ulus" (veya "Modern Millet") halinde sosyo-kültürel homojen bir yapı oluşturmak demek, kendi milli eğitimini kurmak, herkesi ona göre eğitim tornasından geçirmek demektir. "Türk Ulusu", "Yunan Ulusu", "Fransız Ulusu" kendini böyle yeniden üretir.
Ben, yeni bir ulus kurmaya kalkıp, Anadolu ve İstanbul'da yeni bir Kıyamet yaşamak yerine, Türkiye'nin Ulus tanımını değiştirmeyi öneriyorum. Ama bu asla yeterli olmayacaktır ve -yabancı bir dostumun deyimiyle- "tam çılgın faşizan" Kürt Milliyetçiliğinin ne mal olduğu teşhir edilip marjinalleştirilmeden, barışçıl bir çözüm olmayacaktır. Türkler daha uzun bir "Ulusluk" tecrübesine sahip olduklarından, bunu daha makul bir yerden tartışıp değiştirebilirler. O olgunluğa tam olmasa da oldukça yaklaşıldığını düşünüyorum. Ama "Vatan-Millet-Sakarya" diyarlarında gezinen yeni yetme Kürt Milliyetçiliği için bunu söylemek zor.
Kürtlerin kendilerini daha özgür hissettikleri bir ortam için mücadele, aynı zamanda milliyetçilik denen şeyin bütün türlerine karşı kararlı bir mücadeleyle el ele yürümek zorunda. Yoksa nefret üreten Milliyetçiler, Anadolu'ya ikinci bir Kıyamet yaşatacaklardır. Milliyetçilik, kapitalist sistemin yaşayan son ideolojisidir ve hiç bir biçimi haklı görülemez.