Azınlık milliyetçisi talepleri geri çevirmek zorunluluğunun pratik nedeni

İllüstrasyon: François Bourgeon
Buradaki Milliyetçilik yazılarının ortak paydası, Milliyetçilik denen şeyin, kapitalist sistemin siyasi/ideolojik bir yansıması olduğudur. Yani kapitalistleşme, milliyetçiliği doğurur. Milliyetçilik, kapitalizmin değiştiği süreç içinde şekil değiştirmiştir ve bugün birçok milliyetçilik türlerinden bahsediyoruz. Konuyu dağıtmadan Türkiye'nin koşullarına uygun bir çerçeve çizip, Türkiye'deki güncel Milliyetçilik biçimlerini önce ikiye ayırıyoruz:
Etnik Türk/Kürt Milliyetçiliği ve Dini Sünni Milliyetçiliği. Etnik Milliyetçiliği de Azınlık ve Çoğunluk Milliyetçiliği diye ikiye ayırıyoruz. Milliyetçiliklerin biri diğerine göre haklı veya haksız değildir, hepsi aynı köpeğin, farklı cinsleri gibidir.
1917 Bolşevik Devrimi'nden sonra Ulusal Kurtuluş Hareketlerinin Bolşevik/Leninist Sol tarafından desteklenmesi, Sol'u kendi Milliyetçiliğine alet etmek isteyenler tarafından acımasızca kullanıldı. Leninistlerin anti-emperyalist savaş babında destekledikleri "Halkların kendi kaderini tayin hakkı"nın "Azınlık Milliyetçiliği haklıdır" formatına indirgendiği günümüzde, tüm Milliyetçilik türlerine karşı çıkmak gerekiyor, şu nedenle:
Kapitalizmle sorunu olmayan her azınlık hakları mücadelesi, eninde sonunda Milliyetçi olmak zorundadır -nitekim bunun en son örneği de PKK'dır. Leninistler Ulusal Kurtuluş Hareketlerini, emperyalizme karşı desteklemişlerdi, ama emperyalizmin kapitalizmin neyi olduğu kunusunda Lenin'in oldukça ilkel "Emperyalizm" kitabından başka teorik malzeme de yoktu. Nitekim daha sonra bu Leninist ilke, Sovyetler Birliği'nin hegemonya malzemesi haline gelmiştir -çünkü kapitalizme karşı değildir (Sovyetler Birliği'nde uygulanmış ilkel kapitalizm modeline "Kooperatist Kapitalizm" diyoruz).
Kapitalizmle hiç bir sorunu olmayan yeni Azınlık Milliyetçiliklerinin desteklenmesi, ne bir sosyo-ekonomik kurtuluşu destekler, ne yeni ulus-devletlerin ortaya çıkışı global kapitalist sistem tarafından rentabl olur ve desteklenebilir (çünkü sistem sınırların kaldırılmasından yana, yeni sınırların çekilmesinden yana değil) ne de istikrar bakımından desteklenebilir (çünkü istikrarsızlık üretir). Bunlara rağmen, "Sen kurmuşsun, ben de kendi devletimi isterim" diyen elbette olacaktır, vardır da. Ama bunları, kapitalist sistem aleyhine bir şey olarak göremeyiz. Yani kapitalist sistem dünyayı geri dönüşü olmayacak bir şekide bozmak üzereyken, gene kapitalist sisteme özgü bir yeni görüngü olan ve kapitalizmi pekiştirmekten ve kanlı iç çatışmalara neden olmaktan başka bir numarası olmayan Milliyetçilik türlerini neden destekleyelim? -İster Azınlık ister Çoğunluk milliyetçiliği olsun.
Dünyada ikiyüz kadar Ulus-devlet var, ama gene aynı dünyada 8000 farklı dil konuşuyor. Tanrı insanların farklı diller konuşmalarını istemiş olabilir, ama "Her dile bir Ulus-devlet" istediğini hiç sanmıyorum! Azınlık Milliyetçiliklerini desteklemek ve onları kurtuluş/özgürlük mücadelesi ile eş tutmak, en başta dünyanın ve Türkiye'nin kültürel çeşitliliğine hakaret olacaktır. Osmanlı Döneminde edinilen İkinci Meşrutiyet tecrübesi, o zaman yeni ortaya çıkan Yunan ve Ermeni Milliyetçiliklerine verilen tavizlerin asla yeterli olmadığını, Milliyetçilik denen şeyin devletçilik demek olduğunu ve her Milliyetçiliğin kendi Ulus-devletini kurmadan durmayacağını göstermiş olmalı. Kültürel çeşitlilik ile milliyetçiliği birbirinden ayırmak önemlidir. Azınlık Milliyetçiliği şöyle işler: Biri kendi devletini kurana kadar "mücadele" eder. Sonuca ulaşılınca mutlaka yeni bir Azınlık Milliyetçiliği ortaya çıkar ve bu kez o azınlık "hakları için" mücadeleye başlar. Birleşmiş Milletler'in verilerine bakarak, her Ulus-devlet başına yaklaşık beş ila sekiz potensiyel Milliyetçilik düşüyor!
Günümüzde kategorik varoluşsal bir krizle boğuşan sistem, -Neoliberal dönemde yaptığı gibi- Azınlık Milliyetçiliklerini desteklemiyor. Azınlık Milliyetçiliğine önemli lojistik destek sağlayan diyasporalar da krizdeler, çünkü bunların istikrarsızlık ürettiği anlaşıldı. Sistemi değiştirmek trenin kaçmak üzere olduğu (veya belki de kaçtığı) Herşeyin bozulduğu Kıyamet devrinde, istikrarsızlık ve kanlı çatışmalar üreten kapitalist bir ideolojinin, yani Milliyetçiliğin, sırf azınlık birtakım tipler tarafından savunulduğu için müsamahayla karşılanması düşünülemez.