İllüstrasyon: Moebius |
Tarım toplumlarında ortaya çıkan ve buna uygun bir iç yapıya sahip din/inanç odaklı toplumun bugünün kapitalizm şartları altında kurulması külliyen imkansızdır ve imkansız olduğu için de, onun milliyetçi/faşist bir tür Sünni ideolojisine tercüme edilmiş versiyonu, "dinimiz" adıyla piyasaya sürülmektedir.
Neden böyle?
Endüstri toplumu, sırf (kapitalizme özgü) para/kar motorunun dinamizmine ayak uydurabilmek için gittikçe karmaşıklaşan bir üretim sürecine ayak uydurmak zorundadır. Zaten bu toplumun toplumsal ilişkilerinin merkezi de adına "iş hayatı" denen 'Ücretli iş odaklı günlük yaşam'dır. Üretim karmaşık olduğu için ve para/kar optimizasyonu nedeniyle, sürekli yeni birşeyler icad edilip üretim sistemi yenilenmek/geliştirilmek zorundadır. Bunun anlamı, teknolojinin sürekli gelişmek ve para/kar dürtüsüne yanıt vermek zorunda olmasıdır.
Bu kadar mobil bir toplumda iletişim son derece önemlidir. Herkesin birbirini iyi anlaması, birbirine yabancı olmaması (ve tabii hızlı çalışması!) gerekmektedir. Bu şartların sağlanması için gereken mecburi sosyo-kültürel homojenleşmenin üreticisine, yani ortak dil ve kavramları sürekli yeniden üreten yapıya, "Milli Eğitim" diyoruz. (Buradaki "Milli" sözcüğünün sıfatı, bir ulus-devlet için, Türk, Kürt, Sünni, Şii veya başka birşey olabilir -ama öz değişmez: İslamcı İran da, Suudi Arabistan da, ABD de, bu açıdan bakıldığında birer ulus-devlettir) Ama bu yapının işlemesi için, kendi içinde bölük/pörçük değil, ortaklığın esas olduğu bir kültürel homojenliği koruyabilmesi gerekir.
Bu yapının en önemli sosyal zaafı, bu muazzam mobil/hareketli toplumun bireyleri arasındaki eski bağların yokolup, yeni bağların da esasen para/iş üzerinden kurulmasıdır. Kutsallığın özgün, yerel kültürleri de koruyan, küçük sosyal birimleri birbirine bağlayan özelliği, sosyo-ekonomik temelini yitirdiği için kaybolmuştur. Bu kutsallıkların yerini ise, milliyetçiliklere özgü "Vatanseverlik" ve "Kahramanlık" gibi, ülkenin sosyo-kültürel homojen sayılan "Milletine"/"Ulusuna" olan bağlılıkların yüceltildiği yeni bir kutsallık almıştır ve bunun adı da genel olarak "Milliyetçi Sadakat/Biat" diye özetlenebilir.
Milliyetçilik, bütün türleriyle birlikte, insanlık tarihinde oldukça yeni bir şey olduğundan, insan psikolojisinde fazla bir derinliğe sahip değildir. Türk Milliyetçisi, Kürt Milliyetçisi veya Sünni Milliyetçisi, sistemin tüm ağır baskısına rağmen, Anadolu'da ve İnsatanbul'da yaşayan insanların psikolojilerine istendiği kadar derinlemesine nüfuz etmemiştir -Türkiye'nin modernleşme tarihinin nisbeten yeni olmasıyla da ilgili bir durumdur. Orta Avrupa Halkları, kapitalizm öncesi çağı tamamen unutmuştur, ama Anadolu'da kapitalizm öncesi hayat tam unutulmamıştır -çeşitli şekillerde hatırlanmaktadır. Milliyetçilik türleri, aklı başında insanların, milliyetçiliğin ne olduğunu iyi anlamaları ve akıllarını başlarına toplamaları sonucu, kapitalizmin reforme edilmesiyle birlikte kısmen sürdürülebilir hale getirilebilir. Bunun için, milliyetçilikler ötesi düşünebilen insanlara ihtiyaç vardır. Ama Milliyetçiliklerin bütün türleriyle ortadan kaldırılabilmeleri için, sistemin milliyetçilik üretemez hale getirilmesi, yani kapitalizmin reforme/deforme edilmesi gerekir.