Bazen bir şeyi çok istersiniz ve o şey imkansız olmasına rağmen ona inanmaya devam edersiniz -çünkü en rahatı ona inanmaktır ve gerçeğin vereceği acıyı mümkün olduğunca ötelemektir.
Ben çok yakın zamana kadar, milliyetçiliklerin (son zamanda özellikle Kürt Milliyetçiliğinin) tavan yapmış olmalarına rağmen, kendine "Türk" diyen ve farklı etnik/dini kökenlerden insanların oluştuğu "Türk Ulusu" ile, kendini onun dışında (ona eş, başka bir faktör olarak) tarif eden "Kürt" kimliğinin, herşeye rağmen birlikte yaşayabileceğine inanıyordum. Süreç içinde Kürt Milliyetçiliğin daha ılımlı hale gelirken, Türk Milliyetçiliğini de ılımlı hale getireceğini tahmin ediyordum. Türk Milliyetçiliğinin daha ılımlı hale gelip gelmediği tartışılır, ama Kürt Milliyetçiliğinin ılımlı olmak yerine, eski Türk Turancıları gibi "Birleşik Kürdistan" hayalleri kuran ve Türklere hiç değer vermeyen bir ruh halini sahiplendiklerini bizzat olayın içinden gördüm.
Yunan Milliyetçileri de, Ermeni Milliyetçileri de tanıdım ama onların, tüm uzlaşmaz tutumlarına ve nefretlerine rağmen çok daha uygar olduklarını söylemeliyim. (Belki ulus-devletleri var, ondandır) Kısacası, Kürt Milliyetçilerinde, taze milliyetçiliklerin zehirli nefreti de var. Bunu onların karşısına bir Türk olarak oturunca göremiyorsunuz -ama bir Avrupalı olarak oturursanız ve görünürde bir Türk olmadığını bilirlerse, zehirin boyutunu tüm "ihtişamı" ile görebiliyorsunuz!
Buradaki "Kürt Milliyetçiliği" yazılarına başladığımda Mehmet Ali Birand yaşıyordu. Onun mezarına Erbil toprağı konmasını vasiyet ettiğinden beri, kendine "Kürt Kimliği" gibi bir ad bulmuş olan Kürt Milliyetçiliği ile birlikte yaşamanın artık mümkün olmadığını düşünüyorum. Türkiye 1980'li yıllarda (24 Ocak kararlarından sonra başlayan) dönemden itibaren, yeni bir Ulusun doğuşuna şahit oluyor. Bu ulusun adı, 'Kürt Ulusu'dur. Sekiz yıldır sistematik olarak kapitalizmi eleştiren yazılar yazan biri olarak, bu gelişmeyi selamlamamı hiç kimse beklememeli. Çünkü neoliberal kapitalizmin şartları altında yeni bir ulus (ve tabii bunun bir ifadesi olarak yeni bir Ulus-Devlet) kurmak, kapitalist sistemi aşmak konusunda hiç bir olumlu yan taşımamaktadır -kısacası neoliberal kapitalizme hizmet etmektedir. Artık 'Kıyamet Devri' diye adlandırmayı düşündüğüm (içinde bulunduğumuz) sürecin, neoliberal kapitalizmin değirmenine su taşıyan hiçbir şeyini desteklemiyorum. Dünyadaki Yaşama ve İnsanlığa karşı tarihte ilk kez bütüncül bir tehdit arzeden sistemi savunanları anlayışla karşılamayı kesinlikle reddediyorum. Aynı şey bundan yüz yıl kadar önce olsaydı, belki daha farklı konuşulabilirdi. O zaman anti-kapitalist olduğunu iddia eden sosyalist bir hareket vardı ve Milli kurtuluş savaşları, "kapitalizmin son biçimi" emperyalizme karşı mücadele temelinde ortaya çıkıyordu. Kapitalizm ötesi biz düzen kurmanın umudu yaşıyordu. Bugün, sistemle hiçbir sorunu olmayan "Ulusal kurtuluş" şeysini desteklemek için bir neden bulunmuyor. Kürt Milliyetçisi dostlara, kendilerine gelmeleri için verilen kredi -benim gözümde doldu. Artık yeter.
Kapitalizmin bir numaralı sosyal ifade biçimi 'Ulus'un karşısında olmak başka; Neoliberalizm şartlarında 'Yeni Ulus' kurmak istikametinde, şimdikinden çok daha kötü bir kaos ve güvensizlik ortamı oluşturmayı "ilericilik" saymak başka. Kapitalizm lafını en son yirmi yıldır ağzına almamış Kürt Milliyetçisi PKK/BDP'yi, anlayışla karşılamak artık mümkün değil.
Kürt Milliyetçiliği doğası gereği, yeni bir ulus-devlet kurmak zorundadır. Şimdiye kadar yaşananlar, ona doğru ilerleyen aşamalardır. Ben bunların bir yerde makul bir şekilde anlaşılıp, nefret üreten radikalMilliyetçiliklerin terkedileceğini düşünüyordum -olmadı. Şimdi çocukluğu bırakıp gerçekçi oluyorum ve buraya kocaman yazıyorum:
Bugünkü Kürt Milliyetçiliği ile "eşit şartlarda" pişpirik bile oynanmaz...
Çünkü iki farklı Milliyetçiliğin oturup uzlaşması ve ortak bir devlette yaşaması olabilemez...
Bunun dünyada örneği yok...
Kürt Milliyetçileriyle savaşmaktan bıkıldıysa ve iş taviz vererek bitirilmek isteniyorsa, onlara bir miktar toprak verilir ve tüm Kürt Milliyetçileri de "Türk Ulusu"nun yaşam alanından çıkarılır. Bunun bugünkü şartlarda başka bir çözümü yoktur. Yoksa tüm "çözüm"ler geçici çözümler olacaklardır ve "sorun" iki ayrı devlet kurulana kadar da sürecektir.
Peki neden böyle?
Bir ulusu bir arada tutan en önemli ilk şey, gönüllülüktür. Sosyo-kültürel homojenleşmek anlamına gelen 'Ulus', kendi etnik/dini kültürünü ikincil gören insanlardan oluşur. Ulus olmak, kendi etnik/dini kültürünü, Ulus ortak potasında eritmeyi kabul etmek demektir. Bu ilk ve temel gönüllülük ilkesinin üzerine, onu garantilemek amacıyla belli bir baskı unsuru yerleşir. 'Milli' terimi ile 'Milliyetçi' terimi arasındaki temel ayrım da buradadır. Yani bu bütünün ortak sosyo-kültürüne uymayan, veya o denklemden çıkmak isteyenler, 'Milliyetçi baskı'ya maruz kalırlar. Ben bu "Zorla 'koruyucu', bütüncül Ulus-devlet Milliyetçiliği"ne, Makro Milliyetçilik diyorum. Makro Milliyetçilik, faşizmin de doğduğu yerdir, ama gönüllülüğün esas olduğu kültürel-homojen ülkelerde (Fransa, Almanya, Japonya vd.) Makro Milliyetçilik kendini vatandaşlarına pek hissettirmeyecek boyutlardadır ve bu yüzden kestirmeden, "Orada milliyetçilik yok" denir. (Nasıl yok?!)
Milliyetçilik, kapitalizmin olduğu her yerde vardır. Asıl mesele, Milliyetçiliğin dozunu mümkün olduğunca düşürmektir ve bir şeyi asla unutmamaktır: Milliyetçilik, kapitalizm çağına özgü bir sosyal ideolojidir (ve onun bir örgütlenme biçimidir). Milliyetçilik, kapitalizmle birlikte tamamen ortadan kalkacaktır. Kapitalizmin tarihinin sadece üçyüz yıl olduğunu ve bir yüz yıl daha yaşamasının kesinlikle imkansız olduğunu bilirsek, Milliyetçiliğin "şartları" altında, yüzlerce yıldır süren ortaklıkları bozmanın enayilik olacağını anlamamız kolaylaşır.
"Kürt Sorunu" diye 30 yıldır savaşanlar, Ulusa entegre olmak istemiyorlarsa, (Türkler/Kürtler milliyetçilik denen kanser türünden kurtuluncaya kadar) Kürdistan dağlarında kendi ulus devletlerini oluşturmalılar. Ama Türk Ulusu dahilinde Boşnakların Boşnakça sesi ne kadar çıkıyorsa, Kürt sesinin de o kadar çıkacağını kabul etmeliler. Burada sadece "Kabul etmeliler" diyorum, zira bu gönüllülük olmadan Ulus olunamaz. (Kürtler de kendi Zaza'larına baskı uygulayıp onların ulus-devlet kurmasını engellemeye çalışacaklardır -milliyetçilik bir salaklık türüdür!)
Gönüllülük neden bozuldu?
Bu yazının asıl konusu bu soruydu -ama uzattık, oraya hemen gelemedik...
Global neoliberal kapitalizmin kimlikçilikleri destekleyen (özelleştirmeci!) politikası, ulus-devletleri zayıflatmak üzerine kuruluydu. Ulus Devlet zayıflatılmalı ve bu surette, global iş bölümü ve global hızlı para akışının önündeki sınırlar mümkün olduğunca kaldırılmalıydı. Milli ekonomiyle yönetilen eskinin Liberal kapitalizmi, kendi sınırları dahilinde, Makro Milliyetçilik harici (Azınlıkçı) Mikro Milliyetçiliklerin ortaya çıkabileceği sosyo-ekonomik ortamı üretmiyordu. Sınır ötesi gobal ekonomi ise, kimlikçilikleri ve azunlık milliyetçiliklerini hem üretebiliyor, hem de genel politika olarak destekliyor. Milli ekonomilerin kontrolü dışına çıkan ve diyasporalarda kristallenen kara ekonomiler, yeni tür Mikro Milliyetçilikleri rahat finanse edebildi. Türkleri doğrudan ilgilendiren iki önemli örnek, PKK ve Gülen Cemaati örgütlenmeleri ve neoliberal ekonomileridir.
Ulus'u oluşturan çeşitli etnik/dini faktörlerin bir kısmının bu ortaklığı bozmasındaki sosyo-ekonomik temel neden, bizzat Neoliberal Kapitalizmdir. İkinci neden, sosyo-psikolojik bir ahmaklıktır, Ulus-devletsiz yaşanabileceğini veya yeni ulus-devlet kurulabileceğini düşünen bu ahmaklığının en büyük yanılgısı, bunun ancak kapitalizm sonrasında mümkün olabileceğini hiç anlamamasıdır. Sol kökenden gelen PKK'nın, kapitalizmi sorguladığını ben hiç duymadım. Global Neoliberal kapitalizmin şartları altında bağımsız bir Ulus-devlet kurmak kurmak imkansızdır. Bunun hesabı kitabı ortadadır. Ancak bağımlı/güdümlü yeni Ulus-devletler kurulabilir. Fakat Kürtlerin bir avantajı var. "Turancı" Kürt Milliyetçiliği, Irak-İran-Suriye-Türkiye üzerinde büyük alana sahip bir Kürt Ulus-devleti hayal ediyor. Alanın büyüklüğü, daha bağımsız hareket edebileceğini gösterir -ama kurulabilir mi? Ben pek sanmıyorum. Sadece ölen ve ölecek gençlerin sayısı artar, huzur tamamen yiter, Anadolu yeniden mezbahaya döner.
Gönüllülüğün sosyo-ekonomik temelinin ortadan kalkması ve yeni bir ulus-devlet kurulabileceği hayalinin ortaya çıkmasını, ABD'nin Irak'a yaptığı iki büyük saldırıya da borçlu olduğumuzu, "Kürt"(ve tabii "Türk") sorununun jeopolitik nedeninin başında Irak Ulus-devletinin yokedilmesinin geldiğini unutmayalım. Daha sonraki yazılarımda incelemeye çalışacağım "Milli Odak" kavramı, Türkiye'yi bölünme tehlikesiyle ilk kez cidden karşı karşı karşıya bırakan konusudur. Kuzey Irak, böyle bir yeni "Milli Odak"tır ve ve etrafında kendi sosyo-kültürel homojenleşmesini üretmektedir. Türkiye bu odakla bireşemezse, veya bu odak yok edilmezse, Türkiye mutlaka bölünür. Ama bu konuyu, başka bir yazıda konuşacağız.