Ortadoğu devrimleri ve Türkiye'deki gelişmeler karşısında Amerikan tutumu


ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone'nin basın özgürlüğü, OdaTV ve Balyoz davası tutuklamaları hakkındaki sözleri karşısında iktidarda bir panik havası gözleniyor. Beşir Atalay'ın "Türk basını Amerikan basınından daha özgür" sözleri günün espirisiydi -ve paniğin de ifadesiydi tabii.
ABD, sadece Ortadoğu ve İran'da değil, Türkiye'de de özgürlüklerden yana tavır alıyor ve bu yeni politika değişikliği ile, kaybettiği Ortadoğu halklarını kazanmayı amaçlıyor. Eskiden yerel despotları destekliyor, sadece onlarla muhatap oluyordu. 
İsrail'den ve ABD'den nefret etme şampiyonu bir Ortadoğu halkına dönüşmekte olan Türkleri kazanmak için de Ortadoğu'daki yeni tutumuyla aynı yöntemi izliyor ve halkın en azından yarısını (mesela Referandum'da 'Hayır' diyenleri) kazanmak konusunda da başarılı adımlar atmış oluyor.
Yeni bir durum.
Türkler, ABD ve İsrail'den en çok nefret eden birkaç halktan biriydi. "Müslümanlar", İsrail müttefiki olduğu için, "Laikler" de "BOP üzerinden Hükümeti desteklediği için" ABD'den nefret  ediyorlardı. Mesela Ergenekon tutuklamalarının arkasında bizzat ABD'nin olduğu düşünülüyordu. Büyükelçinin son çıkışından ve ABD Dışişleri Bakanlığının büyükelçiye sahip çıkmasından sonra, Ergenekon tutuklamalarının arkasında ABD Hükümeti'nin olmadığı anlaşıldı. Büyükelçinin tavrı, açıkça "Biz değiliz" anlamına geliyor. Peki kim ozaman?! İşte bu soru şimdi çok daha ciddi bir şekilde sorulabilir. (Herhalde Amerikan Hükümeti de bu soruyu sormaktadır!) NATO'nun ikinci büyük ordusunun hapse atılması, galiba NATO'nun birinci büyük ordusunu da ilgilendirmiştir! Bir süre bekleyip ortada ne döndüğüne baktılar ve anlaşılan, bekleme süresi sona erdi. 
ABD, Ortadoğudaki devrimci değişimi doğru okumaktadır ve bundan daha şimdiden kar etmektedir. Irak olayından beri Ortadoğu'da tüm prestijini yitiren bir ülke için oldukça önemli bir durumdur. Devrimlerin önlenemez ivmesi bakımından da önemlidir. ABD, akıntıya kürek çekmemeyi, bilakis akıntıyla birlikte hareket etmeyi seçmiştir -ki akıllıcadır. Çünkü gelişmeleri engellemek mümkün değildir. Askeri yöntemlerle ve katakulliyle halkları yönetmenin zor olduğu bir çağa adım attık. ABD de bunu anlamış görünüyor. 2008 yılından beri adım adım güçlenen yeni dönem, 2011'de karakterini çok daha da belirgin bir biçimde gösteriyor. Ortadoğu'daki halklar, Amerika'daki ve Batı Avrupa'daki gibi demokrasi istiyorlar, Türkiye'deki, Çin'deki ve İran'daki gibi değil. Asıl talep, ÖZGÜRLÜKLER istikametindedir. Ve böyle bir dönemde, Türkiye'ye hakim olan özgürlük düşmanı katı Sünni "dekolte tecavüzü tetikler" bilinçaltının/zihniyetinin, halklara sunacağı hiçbirşey yoktur. ABD, Neoliberal dönemin en başından itibaren (Sovyet döneminden beri) geliştirdiği 'Ilımlı İslam' projesini terkediyor. Çünkü dincilik orijinli söylemlerin ve katı Sünni yasakçı taleplerin zayıflayacağını görmektedir. Burada ABD ve Batı'nın hakim mantalitesine daha uygun taleplerle ortaya çıkan yeni halk/gençlik hareketlerine sahip çıkarak, ABD aslında bir kumar oynamaktadır. Ama doğru ata oynadığı için, böyle devam ederse kumarı kazanacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. ABD, dünya ekonomisinin merkezi olmayı sürdürüyor ve çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Kendi çıkarları için askeri opsiyon kullanma ihtimali -siyasi ve ekonomik nedenlerle- hızla azalırken, Ortadoğu'daki bu hareketlerin başarısına 'Demokrasi yatırımı' yapmak, ABD'nin elini rahatlatmıştır.
Herşey hızla değişiyor. Ortadoğu'da evrensel ölçülerde demokrasi kurmak çabası yükselirken, Türk Hükümeti'nin çifte standardı, fena helde sırıtıyor. İsrail nefreti, Hamas, Hizbullah, El Beşir ve en son İran avukatlığı derken, kendi ülkesinde muhalifleri hapislere doldururken, Mısır'da halkın özgürlük talebini desteklediğini söyleyen Türk iktidar politikacılarının çifte standardı daha da görülür hale gelmiştir. Ayaklanma İran ve Suriye'de oldu mu Türk Hükümeti sus pus olmaktadır.
Şimdi ABD, demokrasi konusunda Türkiye'nin içişlerine de karışacaktır -Zira bugün Ruşen Çakır'ın çok isabetli bir şekilde işraret ettiği gibi 'Demokrasi, temel hak ve özgürlükler gibi konular, artık hiçbir ülkenin iç işleri sayılamaz.' 
(Globalleşme sadece finans/faiz konusunda olmuyor, demokrasi konusunda da oluyor.)
Türkiye'nin yatırım yapılabilecek kadar güvenli bir ülke olup olmadığı konusunda, yatırmcıların kararlarını etkileyebilecek bir rapor hazırlamakla görevli 17 kişilik bir Amerikan askeri heyeti, Türkiye'yi ziyaret etti. Günün bir diğer önemli haberiydi (Akşam gazetesi). Aralarında Amerikan generallerinin de bulunduğu heyet, balyoz davasıyla da yakından ilgileniyor.
Şimdi başta komplocu eski Kemalistler ve İslamcılar olmak üzere herkesin kafası karışmış vaziyette. ABD, hem Çuval olayının gölgesini silmek, hem Türkiye'deki Amerikan nefretini azaltmak, hem de Türkiye'nin geleceğine yatırım yapmak için önemli adımlar atıyor. Ve önümüzdeki dönemde yaşanması muhtemel önemli gelişmelerden de kazançlı çıkacak gibi görünüyor. Bir ayağı çukurda son süper devlet ABD, kendi "sağlığı" için artık daha çok dikkatli olmak zorunda. Akıntı çok hızlı. Bu akıntıya karşı kürek çekmek mümkün değil.