Yeni bir dünya kurmak...
İşte bu hayali yeniden kurulabilmek için, önce bize kendi normlarını dayatan bugünün "gerçek" anlayışı ile hesaplaşmak gerekiyor.
Dikkat ediyor musunuz bilmem ama, artık kapıp koyveren, uçuk da olsa gelecek hayalleri kuranlar yok denecek kadar az. Sosyalistlerin kurduğu komünizm rüyasından tutun da anarşistlerin devletsiz toplum hayaline kadar, hatta Stanislaw Lem gibi yazarlar, (Isaac Asimow gibi Science Fiction hayalleri kuran teknoloji hayranları) bile yok.
Ve biliyoruz ki, düşleri elinden alınmış bir dünyaya, gerçek egemen değildir.
Son yüzyıllarda modern kapitalizmin çeşitli biçimlerinin ürettiği (para/pul/mal/mülk odaklı) ve artık "tabii/doğal" sayılan bütün "Gerçek"ler, bozulmaktadır ve giderek bozulup çürümektedir. Çünkü bu gerçeklerin temeli olan para/mal temelölçüsü bozulmaktadır. Dünyada herşeyin ölçülüp biçilip, bu değerin ana fikrine göre "tarif edilebilir" hale getirildiğini daha önce söylemiştik.
Şimdi buraya şunu kocaman yazalım:
Günümüz "Gerçek"ini ayakta tutan ilke ölmüştür...
Hayallerin yerini almaya başlayan ama 'Nesnel' olmayan sanal gerçek, internet devrinde giderek bütünsel bir hal aldı ve güçlendi. Fakat bu sanal dünya da, kapitalizme özgü ölçü sistemine dayandığı için ölmektedir. Burada, 'ölmek' sözünü, içeriğini/ruhunu yitirip tatsızlaşmak ve anlamsızlaşmak anlamında kullanıyoruz. 2008 sonundan itibaren içinde yaşadığımız postkapitalist dönemin bir özelliği olarak, neoliberal dönemin kavram-karmaşasının (boyutlarının) daha kolay anlaşıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Sadece 'Demokrasi' ve 'Sol' falan gibi sosyal kavramların içlerinin boşalmasından ve bunların anlam yitiminden öte bir durum söz konusu. Gerçeklik yitimi çok daha derindir ve yiten gerçek nesnel/fizikî gerçek değil, metafizik/mental/zihinsel gerçektir. Ya da şöyle ifade edilebilir her halde: günümüzde, gerçeklik var, ama o gerçekliğin temel ilkesi sizlere ömür! Ve ilkesini yitirmiş bir gerçeklik, varlığını eskisi gibi sürdüremez. İçi boşalan kavramlar ve anlamsızlaşan hayat, "bireysel gelişim kitapları", "yaşam koçları" ve daha bir sürü "boşluk doldurma" çabası bunun canlı kanıtı. Ama boşluk o kadar büyük ki!.. Yitip giden bir kol veya bacak olsa, protez takılır; ama kaybolan şey sistemin ruhudur.
Anlam yitiminden boşalan yer, "teknik olarak her şey mümkün" yavanlığına ve sınır tanımazlığına kalmıştır.
"Her alet yapılır, her bina dikilir, ayrıyetten Ay'a da gidilir" diye özetlenebilecek ANLAMSIZ mobil bir gerçeklik. "Bizde her yol var abi" diyen, ama niye var olduğunu bilmeyen, bu yolların nereye gittiği konusunda bir fikri olmayan, amaçsız, hedefsiz, hızlı ve çok bi' "Gerçek" bu. Bu kişiliksiz, şekilsiz, ilkesiz "Gerçek", artık bütün yerellikleri aşarak "Bütünsel Gerçek" haline gelmiştir ve o aşamada da ölmüştür -yani ruhunu yitirmiştir. Sistemin gerçekliği bir yerden sonra sanal para gibi sanal gerçekliğe ve onun sanal "sonsuzluğuna" geçmiştir. Böylece, ilke/kavram olan gerçeklik aşamasından, gerçeğin modern teknoloji ile simule edildiği sunî gerçek asamasının en uç aşamasına geçilmiştir. Tam da bu yeni gerçeğe iyiden iyiye inanıldığı -ve sonradan modernleşmiş tiplerin kendilerini "herşeye kâdir" sanmaya başladığı bir aşamada, "Gerçek" tavsamaya başlamıştır. Ve daha kötüsü, bu gerçeklik yavaş yavaş ortadan kalkmaya, kimseyi tatmin etmemeye başlamıştır. İşte bu "Gerçek"in ölümünü hissettikten sonra, bu ölümü tarif etmek ve sözlere dökmek artık daha kolaydır. Konuyu konuşmak, aynı zamanda yeni bir gerçeklik kurmanın da ilk adımıdır elbette.
Günümüzde, o "sonsuz" denip yerle göklere konamayan gerçek, esasen bilgisayar ekranlarında sonsuzdur, tıpkı sanal/sıcak paranın sonsuz sıfırları gibi!
Paranın sıfırları arttıkça ona inanmak güçleşmektedir, -aynı şekilde tüm dünyayı bütün ayrıntısıyla tarif etmek iddiasındaki ilkesiz "Gerçek" de, yoğunlaştıkça, inanılırlığını yitirmektedir. Bu haliyle hayalî bir şeye dönüşmekte, asıl gerçeklikten kopukluğu ve ondan farklılığı daha kolay anlaşılmaktadır.
Bugün dünyada esası teşkil eden "Bütünsel Gerçek", yanıbaşında hiç bir alternafe izin vermeyen para sistemi, tıbbı, bilimi vesairesi vesairesi ile daha da yoğunlaşması halinde tahammül edilmez bir ruhsal işkence haline gelecektir, çünkü insanların engin perspektifini daraltmakta ve bu anlamda ruhsal özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Bu kısıtlama, henüz yeterince ifade edilemeyip yeterince tarif edilmediğinden büyük bir bezginlik, pasiflik/teslimiyet ve umutsuzluk üretmektedir. Kalitatif/nitel anlamda hayaller de kurulamamaktadır, çünkü bütün hayaller bu normların diktatörlüğü/dayatması dahilinde kurulan kantitatif/nicel hayallerdir ve özü itibariyle asla nitel anlamda yeni olamamaktadırlar.
Günümüzde reel karşılığı neredeyse kalmamış olan Para'nın bir tür "paraya inanç/güven" sayesinde varolduğunu anlatan çok sayıda yazı yazdık burada (Avrupalı düşünür Robert Kurz 2004'te, dünyada bilgisayar ekranlarında görülen paranın sadece yüzde 7'sinin reel karşılığı olduğu tahminini yapmıştı). Bugünün ölü "Gerçek"liği de önemli ölçüde bir inanç meselesidir ve o inanç sayesinde varlığını idame ettirmektedir ama tıpkı altın buzağı gibi ölüdür ve her ölü inanç gibi, yerine yenisi konuncaya kadar kör topal bir süre daha yüksekte taşınacaktır ve bu ona inanç asla tatmin etmeyecektir. Şimdi bu aşamadayız.
İç bayıcı ruhsuz "Gerçek"in çölü, Afrikalara, Tibetlere kadar ulaştı. En son Afrikalılar atalarından kalma tören maskelerini kolleksiyonerlere satıp, parasıyla televizyon aldılar -ama hiç mutlu değiller! Amazonlarda, bu "Gerçek"in kapsama alanına girmemiş son yerli kabileler özeniyor, onlarla ilgili dokümentar filmleri seyrediyorlar. Asıl gerçeğini yitirdikleri özgür özgünlüğün başka bir türünün sanal olanını, ekranlardan seyrediyorlar. İşte bugünün -karabasandan farksız- gerçeği budur...
Eskiden aşkınlık, Göğe doğru yükselmekti, şimdi ekran üzerinden aşkınlık, yerin dibine doğru alçalmak demek haline geldi. İşte bu aşamada da "Gerçek" inanılırlığını yitiriyor ve insanlar, bu "Gerçek"i aşıp özgür olmayı düşleyebiliyor. Asıl düşler, tam da bu noktada başlamaktadır ve insanı kısıtlayan "Gerçek"i yarıp parçalamakla el ele ilerleyecektir.
Bu blogdaki "irrasyonel" gerçekle ilgili yazılar, blogun en çok okunan yazıları olmayı sürdürüyorlar. Fakat "rasyonellik" yıkılıyo!.. Eh bunun için (ve buna rağmen!), irrasyonel yazıları koyacağı kategoriyi bulamayan/bilemeyen "Gerçek" anlayış, o çaresizliği içinde bir 'Umut', bir 'Anlam' arıyor. Şimdi o umutları çiçeklendirip, anlamları -çok boyutlu olarak- belirginleştirmemiz gereken bir gerçeğe doğru ilerlemenin zamanı. Tabii, toparlanın gidiyoruz (veya toparlanın gitmiyoruz) gibi bir emrivaki değil bu. Bu bir süreç ve kollektif bir süreç.
Böylesine yoğun bir "Gerçek"lik dünyasına (onun cesedini de gömünceye kadar) tahammül edebilmenin tek yolu, onu reddetmektir. Sürekli red, ilk ve etkili yöntemdir.
Sanallıkla birlikte ahir dünya da "yok" sayılmıştır. Çünkü sanal alemde "sonsuz" hayal gücünün ürünü renkli sanal dünyalar, bu dünyanın "Gerçek"inin parlatılıp cilalanmış görsel kopyasıdır/klonudur. İnsanın mistik haz denen -çok insani- yanıyla alakası yoktur. (Alakası olsa ne olacak?! Parayı verip bilet alarak seydlyordun!..) Kendisi yerine kusursuz ikizini koymak, "kusursuz" bir serap/hayal üretmekten başka birşey değildir.
2008'de başlayıp 2014'de bitecek dönemin başında artık daha iyi anlaşıldığı üzere, bu "Gerçek"in tözü/özü/kafası uçmuştur. Şimdi panik halinde başsız tavuklar gibi ortada dolanan bir şey var (ve bu son sınav vaktinde, tutuna tutuna bu ölü "şey"e tutunmayı seçip "baş!" olmaya kalkan sonradan görmeler var). Sonradan görmeler hariç, samimi ve dürüst olan herkes, az ya da çok (kendince) bu durumu sorgulamaktadır. Sorgulamak, körün fili tarifi şeklinde ilerleyedursun, esasen bir his halinde kendini göstermektedir. Hislerin de en az sözler kadar kesin ve inandırıcı olacağı zamana kadar (bakın bunu da önce kadınlar anlayıp öğreteceklerdir), el yordamıyla bile olsa yola devam! Kalp gözü açılıp ışığı görünceye kadar durmak yok.