Uygarlığın ölçütü olan 'Yüksek Kültür'den ödün vermemek

Yakın zamanlara kadar tiyatrosundan sinemasına, oradan klasik ve halk müziğine kadar Yüksek Kültür, küçük harflerle yazılan ve küçümsenen bir şey haline geldi. Türkiye'de iktidar tarafından temsil edilen 'Sonradan modernleşmiş neoliberal para eliti', Yüksek Kültür'le hiç alakası olmayan, kendisi de kültür üretmemiş/üretmeyen bir "Müslüman" muhafazakar çevreye tekabül ediyor. Bu özellikleriyle uygarlığın temel ön koşullarına yabancılar, ama kapitalist sistemin kültürsüzlüğüyle akrabalar.

Marx'ın dikkat çekip Proust'un formüle ettiği üzere Yüksek Kültür, hiçbir zaman kapitalist çevrelerin kültürü olmamıştır. Burada bir kan uyuşmazlığı söz konusudur ve bu özellikle dikkat çekicidir. Para aristokrasisi ile Yüksek Kültür herzaman ayrı düşmüştür ve yeni/eski zenginlerin arası, daha çok popüler kültürle iyi olmuştur. Yüksek Kültür'ün Sol ile akrabalığı, Sağ'ın kültür özürlü hali, -bugünün modern toplumunda- bu temel saptamanın ifadesi olmayı sürdürüyor. Kapitalistler, kültürlü/eğitimli orta tabakayı küçümseyip, aşağı tabakanın popüler kültürünü benimserken, aslında uygarlığın temel taşlarıyla sorunlu olduklarını, daha Marx yaşarken göstermişlerdir ve Marx'ın bu saptamasının bugün daha da geçerli olduğunu görüyoruz. Üstelik şimdinin neoliberal yeni para elitleri, bu derin kültürsüzlüklerini/sanatsızlıklarını sadece "Müslüman" soslu kuru bir Ortadoğu muhafazakarlığı ile ikame ederek, orta sınıflara "dindarlık" attırmışlardır! Gerçek ise şudur: Güzellik ve sanat Tantı'nın elementar ifadesidir. Kültürü/sanatı olmayan din, sadece ideoloji seviyesinde kalır ve uygarlıkla alakası olamaz. Uygarlığa yabancı bir "din" ise, insansız inanç gibi absürd birşeydir ve kutsallığın özüne aykırıdır.

Yüksek Kültür neden önemlidir ve uygarlık olmak/kurmak neden 'Yüksek Kültür'süz olmaz?
Çünkü yüksek kültür, aynı zamanda özgünlük ve karakter demektir. Kapitalizmin piyasa karaktersizliğine ve dünyanın her tarafını birbirinin aynısı hale getirmesine bakarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kapitalizm, karaktersizdir. Böyle bir düzene en uygun millet de, kültür/sanat özürlü bir millettir -tıpkı Türkiye'nin neoliberal/muktedir "Müslümanları" gibi.
Neoliberal dönemlerde ortaya çıkan ve kendi tarif ettiği "din" dışında (aslında din değil, Ortadoğu muhafazakarlığıdır) her türlü kültürü küçümseyerek gelen ve bu şekilde derin boşluğunu ve kültürsüzlüğünü gizleyen "Müslümanlar", sadece Yüksek Kültüre değil, kültürün/sanatın özüne de yabancılar. Bu hareketin neredeyse hiçbir sanatsal ürünü yoktur. Bağdat Halifeliği devrinin binbirgece masallarından Sinbad'a uzanan muazzam uygarlığı, Selçuklunun Hayyam'ları, Osmanlının benzersiz özgün musikisi, mimarisi, Cumhuriyet devrinin Tanpınarı, Yaşar Kemal'i, ressamları, tiyatrocuları, müzisyenleri varken, yeni Osmanlı kurmaya kalkan bu uzaydan daha boş güruhun onlarca yıldır adı anılan beş tane sanatçı bile çıkaramaması manidardır ve üzerinde düşünmeyi gerektirir. Daha önemlisi ise, Yüksek Kültür'ün komersiyel bir şey olmaması nedeniyle mutlaka devlet tarafından desteklenmesi zorunluluğudur. Din sandığı kuru İslamcı ideolojiyle yetinen, kültürle/sanatla sorunlu, böylece uygarlığın anafikrine de yabancı bir iktidarın, Yùksek Kültürü desteklemesini beklemek abesle iştigal olacaktır -çünkü iktidarını sürdürebilmesi için insanları kültürsüzleştirmek zorundadır. Bunu biraz açalım.

Yüksek Kültür, kalıcı klasiklerin yanı sıra çağdaş yüksek kaliteli kültür/sanat demektir. Mesela Dede Efendi ve Münir Nurettin Selçuk yüksek kültür, Sezen Aksu ve Ajda Pekkan iyi popüler kültürdür (Serdar Ortaç ve Ebru Gündeş'i saymıyoruz!). Johann Sebastian Bach da yüksek kültürdür Hint ragaları da, Neşet Ertaş koşukları da.

Yaşar Kemal, çağdaş klasik yüksek kültür ise, Kemalettin Tuğcu çağdaş klasik popüler kültürdür. Nedîm klasik yüksek kültürse, Nâzım Hikmet ve Orhan Veli modern klasik yüksek kültürdür. Bu ayrımları yaparken gerçek anlamda seçici olmak ve en iyileri, çocuklara/gençlere öğretmek -ve çok daha önemlisi- sanattan zevk almayı öğretmek gerekiyor. Bu, ÖSYM ve de XVYZ sınavlarındaki kutu karalamacadan çok daha önemli.


Peki neden önemli?


Neoliberal dönemin, ölçüsü reyting olan ve kaliteyi dışlayan "popüler" kültürünün sultasından kurtulup, yüksek kültürü esas alan yeni bir kültür anlayışını desteklemek, herşeyden önce -her alanda- genel kalitenin yükselişini destekleyen bir eğilimin yaratılmasını sağlayacaktır.
Böyle durumlarda genellikle, "Sizin Nazım Hikmetinize karşı bizim Necip Fazıl'ımız da kontenjandan listeye girsin" denilip, İslamcıların sadece kendilerinin okuduğu bir dizi vasat sanatçı listeye konur. Hayır! Evrensel kalite anlayışı burada da işlemelidir. Mesela Necip Fazıl, katır kutur vasat bir şairdir ve dünyanın hiç bir yerinde de okunmaz.
(Ama ben, Orhan Veli okurken trans olan yabancı edebiyat eleştirmeni tanıyorum mesela!)

Böyle konularda "demokrasi" işlemez -sahici yüksek sanat kalitesi işler.


Bugün, ürkütücü bir nokta söz konusudur, çünkü reyting ve dolayısıyla para üzerinden değerlendirilen popüler kültürün değer yargılarını bozucu etkisinin yanısıra, bir de, "dini sohbet" denen bir tür popüler fıkh sohbetiyle sınırlı, yeni bir Müslüman muhafazakar "kültürsüzlük kültürü" bozucu bir etki yapmaktadır. Bu bozulma, insanların değer yargıları alanında olduğu kadar, vicdanlarında da görülmektedir. 'Güzellik' denen şeyin, Tanrısal yanı hakkında burada daha önce yazmıştık ve güzelliğin insan tarafından üretilen biçimlerinin -yani sanatın, insanın uygarlaşması için -yani ince ruhlu olması için- vazgeçilmez olduğunu söyleyerek devam edelim. İnsanlara düşman "kadim" Ortadoğu muhafazakarlığı ise, tüm benzerleriyle birlikte, sanatın her türüyle sorunludur, çünkü yüksek sanattan ve kültürden uzak tutulan insanların vicdan özürlü hale getirilebileceğini ve biat eden, kolayca yönetilebilen insanlar haline getirilebileceğini bilir. İnsanları sanat ve kültürden uzak tutmak, onların ruhsal özgürlüklerinin farkında olmamalarını sağlamaya da yarar. Biat kültürünün ve Ortadoğu muhafazakarlığının özelliklerindendir. Bu haliyle, inancın özüne de aykırıdır.


Yüksek kültürü esas almak, benimsemek ve onu şaşmaz ölçülerden biri haline getirmek, ruhsal özgürlüğün ve uygarlığın en önemli garantilerinden biridir. Muhafazakarlığın sanat üretememesinin nedeni de burada ortaya çıkar. Biat kültürünün sanatı desteklemesi demek, onun intiharı demektir. Günümüz dünyasında biat kültürüyle uygarlık kurmak bir yana, yaşayan piyasa kültürünün kalitesini yükseltmek bile bir sorundur. Tam tersine kalite düşmekte, mesela halk kültürü, müziği, dansı, tiyatrosu vb. silinmektedir. Kültür niyetine sadece "dini sohbet" yapan bir halk, dinin özünü hiç anlamamış demektir ve onbin yıllık kültürel geçmişe/çeşitliliğe sahip Anadolu'ya beş numara küçük gelir.


Yeni bir çağın eşiğinde, Anadolu'nun ve İstanbul'un dünyada sahici/kalıcı/merkezi bir rol oynayabilmesi için, asıl önemli olan: Yüksek Kültürün (yüksek insani değerlerin) esas alınması gerekir, konjonktürel zenginlik ve ekonomik büyüme sayılarının değil.


Ekonomi/reyting odaklı neoliberal piyasa "kültürü" ile -sahici anlamda- inançlı bir toplum kurulamayacağı gibi yeni/eski Osmanlı da kurulamaz! Sanatsız kültürsüz bir toplumun varacağı yer, her türlü vicdani ölçüsünü kaybetmiş barbar bir beşer güruhu olmaktır. "kadim" Ortadoğu muhafazakarlığının isteği de bu olmalı...


Eh isteyenin bir yüzü kara!..