İsrail'in kaderi ve Türk-Yahudi dostluğunu yeniden inşa etmek


Giriş...
Burada Kolbrin incilinden bahsederken ve Hz. Musa'nın Denizin içinden bir yol açarak halkını Filistin'e nasıl getirdiğini eski Mısır kaynaklarından aktarırken, Yahudi Halkının çektiği büyük acıları da hatırlamıştık (mesela tıklayınız).
İnternette 'Yahudi' diye yazıp arama motorunu harekete geçirdiğinizde, resimler arasında gene ilk sıralarda ırkçılardan kalma "kötü Yahudi" "tasvirleri"ni görüyorsunuz. İşin kötü yanı, buna şaşıramıyorsunuz, çünkü bugün bile dünyada, Yahudilere (çoluk-çocuk ayrımı yapmadan) peşin kin duyan ve onlardan nefret eden bir haşere sürüsü var. Bizim konumuz, bu küçük ama etkili halkın ve onların Filistin'deki ulus-devleti İsrail'in 2012 sonrasındaki olası kaderi ve son zamanda sistemli bir şekilde bozulan Türk-Yahudi dostluğunu bu süreçte yeniden kurmak ve yeni bir zemine oturtmak.
İsrail'in içinde bulunduğu zor zaman kalitesinden bahsederken (tıklayınız), orada etkiyen bir "kandırılma" durumuna dikkat çekmiştik. İsrail'in dolduruşa getirilmesi veya bir şekilde provoke edilmesi şeklinde de okunabilecek olan bu durum, güncel savaş tehlikesiyle birleşince, İsrail'in, etkisini 2012 Şubatına kadar sürdürebilecek son derece önemli (tayin edici) bir süreç yaşadığını gösteriyor olabilir. Asıl konumuz 2012 Aralık ayı sonrasındaki süreç olduğu halde bu etkiye dikkat çekmemizin nedeni, İsrail'in yaşayacağı büyük değişimin işleyiş türünü göstermesi bakımından önemli.
İsrail'deki değişimi, Ortadoğu'daki, Mezopotamya'daki ve özellikle Suudi Arabistan'daki değişimle birlikte ele alınca, konu daha da netleşiyor.
Ortadoğunun, endüstriyel kapitalizmin petrol ayağını temsil eden yeni bir despotlar coğrafyasına dönüşmesi aşamasında, Osmanlı İmparatorluğu da dağıldı ve bugün değişme belirtileri gösteren statüko kuruldu. İsrail, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, büyük bir Soykırım travması üzerinde kuruldu.

İsrail'in karakteri, mantalitesi...
Ülkenin bir travma üzerine kurulu olması, ona bazı aşırı duyarlılıklar ve çok kolay incinebilme özellikleri veriyor. İsrail, kolay kırılabilen özelliğini, aşırı tepki veren bir reaksiyon biçimiyle birleştirmiş durumda. Dünyada önemli bir rol oynamayı amaçlayıp bu amacına ulaşmış, dünyaya açık, dışarıdan eleştiri kaldırmayan, dışarıya kolay öfkelenen, ama kendi içinde son derece sevecen ve barışçı bir genel mantaliteye sahip. İsrail'in mantalitesindeki önemli bir unsur, bu yazının da başlangıç noktası aslında: İsrail, çok büyük bir değişim geçirip mantalitesini tamamen değiştirebilecek potansiyele sahip. Bu özellik, başka ülkeler için bir kırılmaya veya tamamen yıkılıp yeniden kurulmaya neden olabilecek bu özellikle İsrail, kendini tamamen değiştirebilecek bir mental nüveye sahip. İsrail çok güçlü iradesiyle bu tür köklü değişimleri başarabilecek bir ülke.
İsrail'in en büyük şansı, kurulduğundan itibaren çok sağlam müttefiklerinin olması ve onlarla oldukça yakın ilişkiler kurabilmesidir -ama diplomasiye dikkat etmek şartıyla.
İsrail'i şimdi zorlayan karakteristik özellik, başından beri yaşadığı sınırlılık (sınırların darlığı) ve güvensizlik, belli sınırları tanımak zorunluluğunun giderek güçlenmesi. Biz bunu, İsrail'in kuraltanımazlığına karşı dünyada yükselen tepkinin, artık İsrail tarafından da tahammül edilemez bir hale geldiğiyle ilişkilendirebiliriz. İsrail, kurulduğundan beri ilk kez bu derece yoğun bir baskı altında ve tahammül edemediği eleştiriler, artık en yakın müttefiklerinden bile duyuluyor. İsrail'i kendi kendisiyle sorunlu hale getiren ve kendi değişimini başlatan ilk etki...

İsrail'in değişimi...
Ortadoğu'nun kaderi, petrolün sonuyla ilgili bir durum arzediyor. Sistemin devreden çıkabileceği aşamada, petrolün mecburen önemsizleşmesi, Aralık 2012 sonrasında en kötü kaderi Suudi Arabistan başta olmak üzere, petrol zengini neoliberal şeyhliklerin yaşayabilecek olması ile İsrail'in yaşayabileceği zorlu dönemin ilgisi, bir tür "güven bunalımı" ile ilgili görünüyor. Daha önce burada değindiğimiz üzere kapitalizmin insanları yanlızlaştırması yanında en önemli etkisi, tüm ilişkilerin para/güç denklemi üzerinden yürütülmesidir. Para sanal/hayali bir hale geldiğinden beri, sadece bir "güven endeksi" üzerinden işliyor (insanlar paraya çok güveniyor). Bu "güven"in ortadan kalkması veya önemli ölçüde sarsılması, neoliberalizmin bölgedeki başat/"zengin" ülkelerinde önemli travmalar yaratabilecekmiş gibi görünüyor. İsrail'de bu etkilerle birlikte, İsrail'in aşırı reaksiyon veren temel karakterinin de etkidiği önemli bir arınmanın yaşanabileceğini özellikle belirtmek gerekiyor. Bunun için birçok faktör -birer birer veya çoklu alternatifler olarak- devreye girebilir. Bunların başında, savaş ve büyük ölçekli doğal afetler (deprem vd.) gibi faktörler geliyor. İsrail'in bunların bir sonucu olarak daha küçük bir yerleşim bölgesiyle yetinmek zorunda kalabileceği gibi bir durum da söz konusu olabilir. Biz burada, İsrail'in savaş sonucu ikinci bir travma yaşama olasılığını istemediğimizi, yüksek sesle ifade etmeliyiz ve dost elimizi uzatacağımızı şimdiden net bir şekilde söylemeliyiz. Nefret olmayacak/olmamalı. İsrail, hiç tanınmayacak ölçülerde değişebilir derken de, İsrail'in milliyetçi (Siyonist) ulusdevlet yapısının tamamen değişebileceğini, sağlam bir demokrasi kültürüne sahip bu ülkenin, kendini değiştirmek/yenilemek konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu ifade edelim.
İsrail'in en önemli sorunlarından biri, baş müttefiki ABD'yi birden kaybetmesi (çünkü ABD'nin, dünyanın en büyük sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalarak devreden çıkması, kendi içine kapanması) olabilir. Türkler, bu durumda, Yahudilere karşı kırım uygulamayı düşünebilecek -eski düşmanlıklarla/nefretlerle hareket eden- herkese karşı açık ve çok net tavır alacaklarını, Yahudilerin yanında olacaklarını şimdiden kesinleştirmeli, Türk-Yahudi dostluğunu yeniden inşa etmenin temel taşını da ortaya koymalıdır. Bu bir zorunluluktur, çünkü Türkler ve Yahudilerin, zor zamanı atlattıktan sonra birbirine benzeyen bir kaderi varmış gibi.

İsrail'in kaderi...
İşte bu, İsrail'i ve Yahudileri hep rahatsız eden, Yahudi ruhunu mahveden "düşmanlıklar" ve "soykırım" korkularının, öfkelerinin, yaralı ruhların iyileşmesi ve karanlığın dağılmasıyla ilgili bir durum gibi görünüyor. Yahudilere karşı düşmanlıklar kadar, Yahudilerin kendi korkuları ve düşmanlıklarının da ortadan kalkacağı bir süreçten söz ediyoruz. Genel ruh halinin ne şekilde değişebileceği elbette başka bir yazının konusu olmalı ama, insanlara hayatı dar eden birçok korkunun ortadan kalkması ve hareketli/canlı bir huzurun hakim olması konusunda İsrail'in yükselişi ile Türkiye'nin yükselişi benzerlik gösteriyor. Ve tabii, din üzerinden benzer değişiklikler de geçirebilirler. Bu değişimi, şu sözlerle özetleyebiliriz sanıyorum: "Çok daha az lafazan/dogmatik muhafazakar din, çok daha fazla gerçek spiritüel/mistik dini inanç."Türkiye'nin ve İsrail'in ayak bağı kitabi ortodoks/muhafazakarlığın din kisvesi altında yaşayan türünün ortadan kalkabileceği bu süreçte, yaşanan spiritüel/mistik olayların, kitabi muhafazakarlığı çözeceği bir dönem söz konusu olabilir ve bu dönemin 2013'den itibaren İsrail'i etkileyeceği, etkisini yıllar içinde daha da artırabileceğini söyleyebiliriz. Bu etkilerin özelliği, şimdiye kadarki zaman kalitelerinden çok daha güçlü olmaları ve belli davranışlara/değişimlere zorlayıcı etkiye sahip olmalarıdır. Birçok garip durum da bu "zorunluluklardan" doğabilir.
İsrail, eğer önümüzdeki yıllarda savaş olmazsa, savaş önlenebilirse, bütün bu değişimleri kendi iç potansiyeliyle yapabilir ve 2015'den itibaren yeni karakterinin temel özelliklerini göstermeye başlayabilir. O dönemden sonra İsrail (veya adı farklı olabilecek yeni ülke), yeniden dünyanın en önemli yerlerinden biri olabilir. Ama bu yolun başında büyük bir arınma var. Türklerle Yahudilerin yeni dostluğu, bu geçiş sürelerinde, birbirine destek ve dayanışma, barışçı bir yapıcılık/iyimserlik üzerinde yükselirse, süreç içinde çok daha sağlam bir karakter kazanabilir.
Burada üzerinde özellikle durulması gereken nokta, aynı yaklaşım biçimini, diğer halklara karşı da benimsemektir. Ve şunu göstermektir: Asıl düşman, düşmanlıklardır, -halklar değil...