Burada bir zamandır, büyük bir savaş olasılığından sözediyoruz. Güya "iyimserlik" edip bu tehlikeye değinmekten mümkün olduğunca imtina etmek, olası gelişmelere -panik yapmadan- alttanalta hazırlanmak gibi bir sonuç doğurmadı. Suriye savaşına karşı kararlılıkla karşı çıkan, mücadele eden az sayıda kişinin sesi soluğu da kesilmek üzere. İyimserlik uykuya neden oluyorsa, uyuyanları tekmeleye tekmeleye uyandırmak da bir zorunluluktur. Burada sadece Suriye ve İran savaşından bahsetmiyoruz. Dünyada büyük bir cepheleşme yaşanıyor ve bu durum, pokerci suratlı diplomatlar/politikacılar tarafından önemli ölçüde gizleniyor. Sızan bilgiler kıt ve güvenmesi zor. İran/Suriye olayı buzdağının sadece görünen ucu.
Türkiye'de Suriye'ye karşı esip gürleyen iktidar çevrelerini ciddiye almak mümkün değil. Hem Suriye'yle ve İran'la köprüleri atmak, hem de İsrail'le ve şimdi de Fransa'yla "papaz" olmak, -savaş öncesi politikaları açısından değerlendirilirse- mantıksızlığın ötesinde, en hafif deyimiyle "çocuksu bir gayrıciddiyet". Böyle bir dönemde, kerameti kendinden menkul bir takım politikacıların "duygu patlamaları" ile yürütülen bir dış politikanın önümüzdeki dönemde Türkiye'nin başına fena patlayabileceğini nedense kimse düşünmüyor, konuşmuyor. Basında Suriye konusu neredeyse unutuldu. O unutulanın alttan alta yandığını gösterir çok sayıda işaret var. Ayrıca savaşa, sadece İran'da Suriye'de falan değil, birçok yerde hazırlanıldığı yönünde alametler görülüyor.
Birkaçgün önce burada, dünya büyük basınındaki Suriye aleyhtarı haberlerinin bir çoğunun Londra'daki bir kaynaktan geliyor olabileceğinden bahsetmiştik. Bu konuda kuşkular var ve böyle önemli bir zaman diliminde kuşkulara dikkatli yaklaşmak zorundayız. Rusya ve Çin "uluslararası bir komplo"dan bahsediyor. Saldırmayı düşünen taraf onlar olmadığı için kulak asmak zorundayız. Suriye'den katliam haberleri geliyor, sürekli siviller öldürülüyor, -doğru veya yanlış- Suriye rejiminin savunulur bir yanı yok. Ama bu nedenle tüm ülkeyi yakacak bir saldırı savaşı kesinlikle haklı gösterilemez -hele Irak ve Afganistan'da olanlar ortadayken! Geçenlerde Amerikalıların insansız bir hava aracı İran'da düşürüldü. Suriye'de çok sayıda Türk gizli servis elemanının yakalandığı ilan edildi, konu kapatıldı. Rusların bir uçak gemisi Suriye sahillerine geldi, aynı anda bir Amerikan uçak gemisi de Doğu Akdeniz'de. İki Amerikan uçak gemisinin de İran Körfezine yakın bir yerde üslenmek üzere oldukları biliniyor. Bu gemilerin birinden havalanan uçaklar Pakistan askerlerini vurdu, Pakistan sert tepki gösterdi vs. Amerikalıların bunu neden yaptığı meçhul. İran'a karşı yapılması muhtemel askeri operasyona Rusya ve Çin, daha şimdiden kesin tavır koymuş durumda.
İşin trajikomik tarafı, İran'a yapılabilecek herhangi bir saldırı sırasında, saldırının boyutu ne olursa olsun, petrol fiyatları derhal tavan yapacak ve bundan en çok İran kazanacak! Yani İranlıların tüm bu savaş hazırlıkları ve alametlerinden böyle dolaylı bir kazancı var.
Şimdi ABD-İngiltere-İsrail ve onların payandası Türkiye ve Suudi Arabistan, güçlü ve meydan okuyan taraf gibi görünüyorlar. İngilizce konuşan dünya, haala, dünyaya şekil veren gücün kendisi olduğunu düşünüyor ve bu konuda güvendiği tek şey Amerikan Ordusu ve dünyadaki -Soğuk Savaş devrinden kalma- eski alışkanlıklar. ABD'nin, uçak gemilerine dayanan endüstriyel savaş sistemi bile Soğuk Savaş mantığından kalma -ve eski. Ama dünyayı mahvedebilecek kadar büyük bir yıkım gücüne sahip.
Aslında İngilizce konuşan eski dünyaya meydan okuyan, bir Asya var -Anglosakson Batı'nın daha batısında bir yerde. Aynı global sistemin parçası ve asıl mobil/enerjik unsuru oluşturuyor. Askeri alanda İngilizce konuşan dünyaya meydan okuyacak durumda değil, ama o olmadan Anglosakson dünyanın işleyemeyeceğini de biliyor. Kontrol, giderek Asya'nın eline geçiyor ve Anglosakson dünya, bunu hot-zotla durdurabileceğini sanıyor. Şu anda pek dikkat çekmeyen ama önemli bir olay, dünyanın en güney ucunda yaşanıyor. Bundan çeğrek yüzyıl önce bir Falkland krizi yaşanmıştı. Orada İngiltere'nin "prestij" adaları var. Arjantin, burnunun dibindeki adaların kendi ülkesine ait olduğunu söyleyince, hemen İngiliz savaş gemileri oraya gitmiş ve Arjantin susmuştu. Şimdi tersi oldu. Arjantin, Brazilya ve Uruguay, İngiltere'ye meydan okudu (tıklayınız). İngiltere oraya bir uçak gemisi gönderdi -belki savaşmak zorunda kalacaklar. Dünya'da Güney Amerikalılar dahil herkes ABD-İngiltere-İsrail-Türkiye ve Suudilerin İran'la meşgul olduklarını ve oraya odaklandıklarını biliyor. Bir de Güney Amerika'da üç ülkeyle savaşabilmeleri zor olay. Buna benzer durumlar başka yerlerde de olabilir. Hem Brazilya, Rusya ve Çin'in en önemli ortağı.
Türkiye'deki basının basınözgürlüğü sorunu bir yana, bir de "İngilizce sorunu" var. Esasen İngilizce okuyor. NYT, tüm köşe yazarlarının baş referansı. "Resmi" Asya basını izlenmiyor, alternatif/muhalif Asya basını hiç izlenmiyor. Dünyada ne olduğu, sadece Batı basınından takip ediliyor ve bunun nasıl büyük bir hata olduğu henüz anlaşılmış değil. NATO'nun, Libya'da savaşmış yüzlerce savaş deneyimli Libyalıyı Türkiye'ye getirip Suriye sınırına konuşlandığını da o Asya basını yazıyor (tıklayınız). "Hür Suriye Ordusu" denen grubun da Türkiye'de Hatay'da üslendiği konusunda sayısız haber yayınlandı. Türkler bu olanlardan razı mı -konuşan yok. Üstelik Türkiye'deki muhalefet de, olanlara pek itiraz eder gibi görünmüyor. Burada değindik: Benzeri bir hazırlık da Ürdün'de Suriye sınırında sürüyor.
Türkiye'de en çok konuşulan konuların başında "Kürt Sorunu" gelir. Nedense konuşulmuyor. Herkeste garip bir suskunluk. ABD, Kürtleri Türkiye'ye satmış olabilir mi? Ürdün'deki Amerikan hazırlıklarına da bakarak, Kürtlerin kaderi Türk Hükümeti'nin (ve Ordusunun) ellerine bırakılmış olabilir mi? Belki bu savaşta Türklere vaadedilen de budur! Fütursuz KCK operasyonlarını belki böyle okuyabiliriz. Ortada korkunç şeyler dünüyor. En son bu gece, Türkiye'de kırk küsür gazetecinin tutuklandığı haberi geldi. Bunlar, savaş öncesinin son temizlikleri gibi duruyor ve ilk elde sadece Suriyelilerin ve İranlıların değil, Kürtlerin de büyük zarar görebileceği anlaşılıyor. O halde savaşın 1. Aşamasına, Kürtleri de katabiliriz ve buradan zoraki bir Suriye-İran-Kürtler ittifakının çıkabileceğini söyleyebiliriz.
Bir Ortadoğu Savaşı gibi planlandığı anlaşılan savaşın büyüme potansiyeli de artık gözle görünüyor. "Fırsattan istifade" birçok eski defterin açılacağı anlaşılıyor. Gözümüzün önünde bir Pakistan ve bir Arjantin/Brazilya/Uruguay -şimdiden var.
Türkiye, taraf olMAması gerekirken, taraf oluyor -üstelik yenilecek tarafta. Tıpkı Birinci Dünya Savaşındaki gibi, aynı hatayı yapıyor, üstelik o aynı hatayı yapanlar da aynı çevreler. Tarih tekerrür etmek üzere ve bu kibirli vasat Osmanlıcı lanetini 1914'te kıramayan Türkiye, iktidarı ve muhalefetiyle kuzu kuzu bu uçuruma yeniden yuvarlanıyor. Bu korkunç hataya dur diyenler birkaç iyi niyetli sağ duyulu entelektüelden ibaret. Politikacılar, Kürtlerin baskısından "nihayet" kurtulacaklarını düşünüyor olmanın "rahatlığı" ile, bu gidişe ses çıkarmıyor -hatta destekliyorlar. Kimse, bu devranın dönebileceğini, ABD ve müttefiklerinin yenilebileceğini düşünmüyor. Hiç kimse, ABD'nin ve İsrail'in denklemden çıkması halinde Türkiye'nin İran-Suriye-Kürtler ittifakıyla savaşmak zorunda kalabileceğini düşünmüyor. Çok küçümsüyorlar!
Savaşın 2. Aşaması, yenilen ABD'nin "benden sonra tufan" mantığıyla hareket etmesiyle başlayabilir. Şu anda Anglosakson ittifakının hesabı, savaşın ekonomiyi de olumlu anlamda etkileyip hegemonyalarının devamını sağlayacağı yanlış hesabıdır. Öyle olmadığını hızla görebilirler. Ekonomi çökerse, bunun altında kalacak olan asıl ülke ABD olur. Fakat ABD ve İngiltere çekildikten sonra burada en zor durumda kalacak olan ülkeler, başta İsrail olmak üzere Türkiye ve Suudiler olur. Türkiye, sırf Kürt sorunundan kurtulmak adına -ki bu şekilde kurtulamayacaktır- bu lanete bulaşmamalıdır. Savaş hazırlıklarına işaret eden birçok olay oluyor, ama basında yer bulmuyor. Bunun mutlaka değişmesi lazım. Savaşın nasıl korkunç sonuçlar doğurabileceği halka anlatılmalı ve muhalefet de işbirliği havasından kurtulmalı. Tarihi bir dönemde yaşıyoruz ve herkesin bunun bilincinde olması gerekiyor. Kürtler üzerinden pazarlık yapmaya, Kürtleri satmaya kimsenin hakkı yok. Neoliberal politikalarla etnik/dini kimlikçilik yapanların, şimdi o kimliklerden biri saydıkları koskoca bir halkı gizliden gizliye "sorun" saymaya hakları yok. Anadolu'da yeni bir Ermeni ve Rum kıyımı olmamalı. Bunu yapmaya kalkanlar, ebediyyen lanetlenirler.
Türkiye, savaşa bulaşmamayı başarır ve Kürt kardeşlerine karşı kanlı/katliamcı planlar yapmazsa, savaşın en zor ikinci aşamasıyla çok daha kolay başedebilir ve savaşın 3. Aşamasında, nefretlerin halklar arasında kırımlar yapmasına engel olan güçlü bir Barış Ordusu olarak ortaya çıkabilir. Ama bunun için daha şimdiden hedefi doğru belirlemeli ve eski "emperyal" ambisyonlarını terketmelidir. Kula kulluk devri, "emperyal"izmler devri sona eriyor. Dünyanın bir de Türk emperyalizmine tahammülü olmayacaktır. Bu anlaşılırsa ve kibirden/kompleksten kurtulunursa, Barış'ın yolu daha kolay bir yol olacaktır -kolay ve şerefli.