Bugünkü anlamda İlerlemeci düşünce, 19'uncu Yüzyılın ilk yarısında ortaya çıktı. Tarih felsefesi ve kültür felsefesi formatında, 20'inci yüzyılı belirleyen asıl düşünce olduğunu söyleyebiliriz. İlerlemeci düşünce, Modernizmin temel felsefesi haline geldi. Bu düşüncenin tarihte ilk versiyonunun ilk kez, dünyanın bu tarafında Stoacılar tarafından kullanıldığını biliyoruz. Fizik, mantık ve ahlak üzerine kurulu Helenistik Stoacı düşünce, İstanbul'un kurucusu İmparator Konstantin döneminde (Doğu) Roma'nın tek tanrılı Hristiyanlık dinini kabulüyle birlikte terkedildi, ama çeşitli biçimlerde yeniden ortaya çıktı. İlerlemeci düşünceye göre tarih, bir çizgi halinde durmadan ileriye doğru gitmektedir. Linear tarih anlayışının "ürünü" İlerlemecilik fikri, aynı zamanda, dünyanın bir yerde başlayıp bir yerde de sona ereceği eski-mantığının deforme edilmiş seküler devamıdır. İlerlemeciliğe göre, genel yaşam koşulları (modern anlamda) sürekli daha iyiye gider, herşey eskisine nazaran daha iyi ve de güzel falan olur. Hatta bu gelişmenin bir "hedefe" doğru ilerlediği de düşünülmelidir. (Peki ilerleyerek nereye böyle?) Mesela "Diyalektik Tarihi Materyalizm"e göre toplumsal gelişmenin istikameti, ille de dünyanın heryerinde "ilkel toplum, köleci toplum, feodal toplum, paracı toplum -pardon kapitalist toplum-, sonra da sosyalist toplum ve nihayet komünist toplum" istikametinde ilerlemelidir! (Dikmedirek ilerlerken 'Komünist toplum'da neden duruyor, bilen yok. Bu konuda Marx da birşey söylememiş malesef!)
Apaçiler bile bu ilerleme çizgisinden şaşmamış, köleci toplum ve feodal toplumu yaşamadan kapitalizmin zehirli tadına bakmış olmalı. Çünkü dünyaya biçilen format bu! Dünyaya modernizm üzerinden hakim olan "İlerlemeci düşünce", hanidir dut yemiş bülbül gibi. Artık kimse, "Geleceğin nurlu ufukları"ndan bahsetmiyor. Demek ki tarihin dümdüz ilerleyen dörtkollu otobanında var bi' tıkanıklık.
Linear ilerlemeci düşünceye bu "büyük" özgüveni veren şeyi -kolaycılığa kaçıp- kapitalist sistemde aramadan önce, asıl kökenin "Eksponensiyal düşünce" (katlanarak büyüyen gelişmeyi esas alıp "doğal" sayan düşünce. Yani 2, 4 16, 256 gibi) olduğuna dikkat çekmeliyiz. Modern hayatta bu düşünce biçiminin, paranın katlanarak "çoğalması" pratiğine dayandığına dikkat çekmeliyiz. Şimdi bu düşüncenin doğduğu merkezlerde çöküş var ve krizler "linear" ilerlemiyor, "spiral" (dönüşümlü) ilerliyor ve giderek sıklaşıyor, sıklaştıkça daha büyük ve tehlikeli hale geliyor.
Bütüncül bir bakış açısı olan "İlerlemecilik", ekonominin ilerlemesi konusunda sınıfta kalmış vaziyette. Mesela Finansiyel ekonomi, sadece reel üretici ekonomiden değil, gerçeklerden de kopmuş vaziyette ve bunu herkes görüyor artık. (O "herkes"e Türkiye'deki "herkes" dahil değil!)
İlerleme düşüncesinden geriye birşey kaldı mı? bu soruya hemen "Hayır" demekten imtina ediyoruz, çünkü İlerleme düşüncesine alternatif olabilecek yeni düşünce biçimi halka inmiş değil. Eski (ilerlemeci) fikirler de, istemeye istemeye alçak sesle savunulmaya devam ediliyor. Eski ilerleme fikrinden günümüze kalan nedir, ne olmalı? Eskinin -benimsenmiş- "ilerleme" fikrini aşmadan önce, olumlu/iyimser ve yapıcı anlamda bugün nasıl kullanmalı?
Bunu konuşmadan önce, "Linear ilerlemeci" anlayışın yerine, "(Vida gibi) Burgulu dönüşümcü" bir anlayışla geleceğe açılmanın daha doğru olabileceğini not düşelim. Bunun ilk pratik nedeni, "Dünyanın Sonu" anlayışını ortadan kaldırmaktır.
Dünyanın değil, "Linear İlerlemeci dünya"nın sonu gelmektedir ve bu fark gerçekten önemli görünüyor.İlerlemeciliğin en iyi savunucularının Solcular olduğunu biliyoruz. Modernizmin temel fikri ilerlemeciliği savunmalarının somut nedenleri de var elbette. Bütün bu süreçte işçilerin sistem içindeki refah seviyelerinin de göreceli artması, Sol'un bu fikre kapılanmasının pratik nedenlerindendir. Sistemin, daha öncesiyle benzersiz bir sefalet de ürettiği pek görünmemiş, yani okunmamuştır. Çünkü bu konularda 20'inci Yüzyılda yazılan kaynakların çok büyük bir bölümü Batı kökenlidir.
Kapitalizm, bir "Para/mal biriktirmek" sistemi olduğundan ve para için sürekli yeni meta üretmek zorunda olduğundan, -bugün adına- GSMH dediğimiz şeyin ilk kez 1820 ile 1860 yılları arasında yılda ortalama 0.8 oranında artmıştır. (Bkz. University of California'nın ekonomi profesörü Gregory Clark'ın araştırmasından bahseden Die Zeit yazısı 46/2011)
Sistemin merkez ülkelerindeki "ilerleme" işçiler için de standart bir refah üretti -hatta öyle ki, eskinin proleterleri, hangi karidesin diğerlerinden daha lezzetli olduğunu bilen küçük hedonistler haline gelebildiler. "İlerleme" ideolojisinin gizli sahipleri Sağcılar ile militan savunucuları Solcuların yaşadıkları şehirler de, "ilerleme"nin kaleleri haline geldi. Endüstriyel üretim sisteminin şehirlerde üslenmesi nedeniyle, eski tip yaygın küçük üretim/tarım biterken, endüstrileşmiş şehirlere göç ile birlikte "ilerlemiş" bir işçi/esnaf deryası doğdu. Sadece Türkiye'de değil, dünyada da kapitalizmin "refah" döneminin esasen 60 yıllık bir süre olduğu söylenebilir (1950'lerden bugüne). Fakat bu sürenin tarihi, aynı zamanda dünyanın yaşanılmaz hale getirilmesinin de tarihidir. İlerleme düşüncesi bugün, 60 yıllık süre boyunca yakalanan bu "büyüyen refah" ivmesinin aynı hızla süreceği temel varsayımına dayanır. Bu düşüncenin insanları motive eden önemli bir yana sahip olduğunu, her insanın bu refahın süreceği varsyımına dayandırdığı kendi hayallerinin olduğunu dikkate almak zorundayız. Ekonominin baş rolü oynadığı günlük hayatta ilerlemeci düşünceden bugüne kalan ve sisteme meşruiyet/legitimasyon sağlayan en önemli faktör, insanların "düzenin bu şekilde 'ileriye' doğru büyüyüp zenginleşerek işlemeye devam edeceği" anafikrine dayanarak inşa ettikleri gelecek hayalleridir. Herkes daha zengin, daha iyi otomobil, daha büyük ev hayali kurmaya devam ediyor -özellikle Türkiye gibi sistemin sonradan modernleşmiş ikinci halkasında durum böyle. Türkiye'de, kapitalizm dışında sistemleri konuşmak tamamen bitmiştir. Fakat sistemin merkezindeki durgunluk, hem sürekli üretimin gereksizliğini ve imkansızlığını göstermekte, hem de üretimin artmasıyla refahın artmayıp borçlanmanın arttığını göstermektedir. Kısacası sistemin merkez ülkelerinde üretimin artırılması ile refahın artırılması kombinasyonunda, yani sisyemin işlemesinde bir sınıra ulaşıldı. Bu sınır, -sistem katlanarak büyüyen bir özelliğe sahip olduğundan- çok çabuk, dünyanın Türkiye gibi yerlerinde de hissedilecektir.
Bugün "İlerleme" anlayışı, "neyin ilerlemesi?" sorusuyla birlikte ele alınmak ve insanların eski İlerleme anlayışından yeni anlayışlara geçişi kolaylaştırılmak zorunda.
1. İlerlemesi gereken ilk önemli anlayış, dünyanın ve hayatın geleceğini düşünme'nin ilerlemesidir. Yani bugün orta yaşlarını yaşayan kuşağın çocuklarının geleceğini düşünmesi gerekiyor. O çocukların da bu konuda ısrarcı olmaları gerekiyor.
2. Son 60 yılda ulus-devletler belli bir refahla birlikte birçok yapı üretti. Neoliberal dönemde bunların bir kısmı özelleştirilmekle birlikte, fonksiyonları kaldı. Bu dönemde yapılan birçok kurum ve sayısız beton, giderek maliyeti karşılanamaz bir hal alıyor. Bu ilginç fenomeni özellikle sistemin merkez ülkelerinde görüyoruz. Şimdi bu -lüzumsuzlaşan- yapıları yaşatmak için çözüm aramak yerine, gelecek için gözümüze kestirdiğimiz bir hedefi esas alan bir düşünce biçimi benimsemek ve o hedeften yola çıkarak bugünü değerlendirmek zorundayız. Bunun anlamı Türkiye'de sağlık sistemini neoliberalleştirip doktorları tüccarlar haline getirmekten çok ötedir. Mesela muayenehaneler sistemi yerine hastanın ayağına giden doktorlar sistemidir. Kurulu kurumsallaşmalara takılmadan düşünmeyi öğrenmeliyiz. Bu, aynı zamanda bir zihniyet meselesidir ve hedeflenen toplum biçimi/ütopyası da bu anlamda önem kazanır.
Aralık 2012'nin Dünyanın Sonu olması fikrinden ziyade, insanların hayatının merkezine para/iş ve mülkiyet fikrini koyan Linear Tarih ve Eksponensiyal Düşünce'nin sonu olduğu gerçeğini öne çıkarmalıyız. Herşey aynen devam ederse, kuşkusuz birkaç yıla kadar artan iklim bozulmaları sonucu mutlaka daha derin bir kriz daha yaşanacak ve belki sistem mecburen değişecektir -ama dünyanın yaşanır bir yer olmaktan çıkması tehlikesi, Aralık 2012 tarihini önemli ve anlamlı kılmaktadır. Bu tarihin, yeni bir anlayışa/mantaliteye geçişin tarihi olduğunu aklımızdan çıkarmazsak, değişim/dönüşümü olumlu anlamda etkilememiz/etkilenmemiz de mümkün olacaktır. Bu gelişmeyi bir "İlerleme" olarak görürsek, halka anlatmak da kolay olabilir. -Ama asıl gelişmenin, "İlerleme" fikrinin aşılması istikametinde ilerlediğini unutmamak koşuluyla.