Yıllarca önce Beyoğlu'nda sahaflardan birinde, 1937 yılında Nazi döneminde basılmış bir kitap buldum. Mançukuo devleti hakkında yazılmış, seksen sayfalık bir kitaptı. Artık var olmayan bu devletin bayrağı, haritası ve bakanlarının adları. Bu ve benzeri listeleri, eski coğrafya ders kitağlarına benzer bilgileri, heyecanla karıştırdım. Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları, gayrı safi milli hasılası ve daha birçok kuru bilginin tek heyecanlandırıcı yanı, kitabın II. Dünya Savaşı öncesinin o aşırı milliyetçi/faşist anlayışıyla yazılmış olmasıydı. (Yani komik ve eğlendirici bir yanı vardı!) Bugün Türkiye'de sadece İslamcıların rağbet ettiği türden bir 'Jeostrateji ve uluslararası politika' anlayışı! Ona bir de varolmayan bir devletin tamamen ortadan kalkmış politikacılarını ve ülkenin etrafında yaşananları ekleyin... İlginçti.
Bernardo Bertolucci'nin 'Son İmparator' filmini görmüş olanlar, Mançukuo'nun siyasi atmosferini gözlerinin önüne getirebileceklerdir: Kukla bir devlet. Kukla bir hükümdar. Mançu hanedanının son imparatoru Pu Yi, Çin'de Sun Yatsen tarafından Cumhuriyet ilan edilip tahttan indirilince bohem bir hayat yaşamış ve nihayet Japonların Mançurya'daki kukla devletine hükümdar olmuştu. Savaştan sonra Sovyet Kızıl Ordusu'na esir düştü ve onlar da birkaç yıl sonra Pu Yi'yi, Mao Zedung ve Lin Piao'nun Çin Halk Kurtuluş Ordusu'na teslim ettiler.
Japonlar'ın, Mançurya'yı bir provokasyon sonucu işgal edip orada 'Mançukuo' diye bir devlet kurmaları ve Japon gücünün Asya'da yükselmesi, bu hayalet devletin tarihi incelenmeden anlaşılamaz. 1904 Rus-Japon savaşı anlaşılmadan, 1917 Ekim devriminin şartlarının ortaya çıkışını anlamak da zor olabilir. Ve Türk İmparatorluğu'nun çöküşü, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması ve Cumhuriyet'in kuruluşunda da bu olayın izleri vardır. Doğu Anadolu'daki Türk-Ermeni savaşı ve Ermeni tehciri, bu olayın sonuçlarındandır mesela. Ruslar doğuda yenilince, tüm dikkatlerini Batı'ya, 93 Harbi'nde yendikleri Türklere ve Sırplarla başı beladan kurtulmayan Avusturyalılara çevirmişlerdir, I. Dünya Savaşı'nda İngilizlerle Fransızların zayıf müttefiki olmuşlardır.
Modernleşme/kapitalistleşme döneminde ilk kez Batılı bir güç, Asyalı bir güç tarafından yenilmiştir. Japonlar, 1904'te Rusları çok kesin bir "skorla" yenerek, işgal altında tuttukları Mançurya'dan çekilmeye zorladılar. Tartışmasız üstünlüğe sahip Batı dünyasının da yenilebileceğini göstermesi bakımından bütün dünyada yankı bulan bir zaferdi Japon zaferi. Batılı tarih otoriteleri bu olayı büyük ölçüde görmezden gelmişlerdir ve bu "anlaşılabilir" bir durumdur.
O tarihte Çin tahtında ölen imparator Xianfeng'in dul eşi Cixi oturuyordu (asıl bilinen adıyla 'Huangtaihou', yani 'Dul İmparatoriçe') ve Mançurya resmen Çin'e bağlı sayılsa da fiilen kaybedilmişti (tıpkı Osmanlının son dönemlerinde İngiltere'nin fiili kontrolü altındaki Mısır gibi).
Ruslar Mançurya'yı güya Çin'e geri verdiler, ama Japonlar, tıpkı bir zamanlar Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 'Bağdat Demir Yolları' gibi bir projeyle 'Güney Mançurya Demir Yolları' projesini başlattılar ve bölgedeki nüfuzlarını garantiye aldılar. Mançurya Demiryollarını, özel bir Japon ordusu, 'Kwantung Ordusu' koruyordu. 1929'da büyük ekonomik kriz dünya ekonomisini vurunca, Japonlar ilk kez cidden Mançurya'yı işgali planladılar.
Bu sarada Mançurya bağımsızdı. Devir, savaş beylerinin devriydi...
1916 yılından itibaren bir Mançu savaşçı, Zhang Zuolin, Mançurya'da Çin'den bağımsız hareket ediyordu. Anadolu'da kurtuluş savaşının ilk hazırlıkları ve ilk kongreler yapılırken ve Ege dağlarında efeler ilk direnişi başlatmışken, Mançurya'ya 'Mukden Kaplanı' Zhang Zuolin hakimdi. Ongonu yaban domuzu olan ataları 'Tunguzlar'ın hakkını vererek iyi bir asker ve komutan olduğunu Ruslara karşı savaşta kanıtlamıştı. Japonların Rus savaşında paralı asker olarak kullandıkları bir çetenin lideri olarak Japonlarla Ruslara karşı savaşan bu adam, Çin'de Cumhuriyet'in ilan edildiği 1911 yılında bağımsızlığını ilan edip, Mançurya'nın o dönemdeki siyasi başkenti Fengtian'ı işgal etti ve etki alanını hızla genişletti. 1916 yılında Mançurya'nın asıl hükümdarı haline geldi ve iktidarı 1928'e kadar sürdü.
Durum şuydu: Genç Zhang, resmen yeni Çin Hükümetinin generaliydi, ama o kendi başına buyruk hareket ediyordu (tıpkı Çerkes Ethem gibi). Onu görevden almak için Beijing'den gönderilen Çin subayı, resmen Mançu ordusunu devraldıysa da, ordu 'Mukden Kaplanı'nın emirlerini dinliyordu. Bu genç general, Çin'in kurkulu rüyası haline geldi (tıpkı Sultan Mahmud için Mısırlı paşaların korkulu rüya haline gelmesi gibi). Ve 1920'de tüm Mançurya'nın hakimi olduğunda sadece 40 yaşındaydı. Şenyang'da bir saray yaptırdı ve beş karısıyla "lüks" (sefih) bir hayat sürmeye başladı. Öyle değil de asker gibi yaşasaydı, bugün Mançurya diye bağımsız bir ülke varolabilirdi. Zhang'ın ordusu o yıllarda 100 bin kişiden oluşuyordu. Ama 1928'de ordusunun sayısı 300 bin kişiyi bulduğunda, Zhang hayatının sonuna gelmişti! Çünkü Japon Kwantung Ordusu'nun subayı Komoto Daisaku, onu öldürmekle görevlendirilmişti.
Zhang'ın ordusunun hava ve deniz kuvvetleri bile vardı. Bir de silah endüstrisi kurmuştu. Kontrolündeki Mançurya'nın ekonomisi, Çin'in ekonomisinden çok daha iyi durumdaydı.
Rusya'da 1917 Ekim devrimi olmuş, Mançu-Rus sınırı başıboş kalmıştı. Zhang, buna rağman sınırı ihlal etmeyip, Çin'in içlerine doğru genişlemeyi tercih etti. Türkler Yunan işgal kuvvetlerine son darbeyi indirmeye hazırlanırken, Mukden Kaplanı, Nisan 1922'de 'Fengtian' Ordusunun başına geçerek Beijing istikametinde bir saldırı başlattı ama ordusu çok kayıp verdi. Türkler zaferlerini kutlarken, Mukden Kaplanı ordusunu korumak için geri çekilmekteydi.
Bu yenilgiden sonra Zhang, Çin'in hakimi olma hayallerine ara verdi. 1924'te yeniden denedi, küçük rütbeli bir Çin subayı, Beijing'i Zhang'ın işgalinden korudu. Zhang, Beijing'e ancak 1926'da girebildi. Ama hem Guomintang'ın komutanı Chan Kaishek tarafından, hem de Japonlar tarafından şehri terketmesi için yoğun bir siyasi baskıya maruz kaldı ve baskıya boyun eğdi.
Mukden Kaplanı, 3 Haziran 1938'de treniyle Beijing'den çıktı. Ordusu da onunla beraber şehri terkederken, filmlere taş çıkartacak bir macera yaşanmaktaydı. Kum gibi Mançu askerinin arasından, Zhang'ın trenine kadar sızan Japon Ajan Binbaşı Komoto Daisaku, trene yerleştirdiği bir bombayla Zhang'ı öldürdü. Binbaşının birliği Kwantung Ordusu, özel olarak incelemeyi gerektirecek kadar özel bir birliktir. 18 Eylül 1931'deki 'Mukden provokasyonu' diye anılan olaya kadar Mançurya, resmen Çin'e bağlı sayıldı. Ama Japonlar etkilerini adım adım artırmışlardı. Ruslar da kuzeydeki demiryolunu kendi kontrolleri altına almışlardı. Ekonomik kriz "meyvesini" verdi ve 1931'deki o Japon provokasyonundan sonra Kwantung Ordusu (veya Guandong Ordusu), Mançurya'yı işgal etti.
18 Şubat 1932'de Mançukuo devletinin kurulduğu ilan edildi ve 1943'e kadar 23 devlet tarafından resmen tanındı. (Türkiye tanımamıştır. Tanıyan ülkelerin başında, tabii Japonya, Nazi Almanyası, İtalya ve mesela Bulgaristan da gelmekteydi.)
Burada ilginç olan şudur. Mançukuo devletinin resmi dili Japonca, resmi dini de Şinto'dur, yani o sırada hükümdar olan Göğün Oğlu Showa Tenno'nun ve tüm Tenno'ların resmi dini, Mançukuo'nun resmi dini olmuştu. Mançukuo'nun okullarında ders dili de Japoncaydı. Japonlar, Doğu Gök Türk atalarının topraklarındaki hakimiyetlerini yeniden kurmaya ve Çin'i yeniden vurmaya kararlı görünüyorlardı. Devir milliyetçilikler devriydi!
Son Çin İmparatoru Pu Yi'nin Mançukuo "hükümdarlığı", 1932'de başlar ve II. Dünya Savaşı ile birlikte sona erer. Mançukuo, 1949'da Tien Anmen meydanında Mao Zedung'un Çin Halk Cumhuriyeti'ni ilan etmesinin ardından, tüm izleriyle birlikte haritadan silinip tarihe karışmıştır.