"Hayat dediğin nedir ki?"
Bunu soran kadının oğlu, üniversite öğrencisiyken siyasi olaylara karıştığı için müebbet hapse mahkum, onbeş yıldır hapiste. Kimseyi öldürmemiş, kimseye zarar vermemiş, hırsızlık etmemiş. Aynı şekilde Mustafa Balbay da, yazı yazmaktan başka birşey yapmamış, o da hapiste...
Telefonda bu iki davanın taraflarını birbirine karıştırıyorum ve bin kere özür diledikten sonra, bunu hiç beklemediğim kadar anlayışla karşıladıklarını görüp şaşırıyorum. (Sonra kendime kızıyorum!)
Bir kutbun güya iki ucunu temsil eden insanlar arasında düşmanlık kesinlikle yok.
"Ne önemi var. Ha biri ha diğeri. İkisi de haksızlığa uğramış."
Büyük Japon mütefekkir Nichiren, daha çocuk yaşta hayatın anlamını ararken, hiç kimsenin ölümden kurtulamadığına bakarak, ölüm denen şeyin sırrını merak etmiş ve 12 yaşından itibaren, halkının bu konuda bilgesi olmak için dua edip durmuş.
Onun bir sözü çok şey söyler.
"Tek gerçek bir söz, insanı doğru yola çevirmeye yeter, ama doğru zamanda söylendiği ve söylenen kişinin kavrayış seviyesine hitab edebildiği takdirde..."
İşte bunun için "Herşeyin bir zamanı vardır."
Nichiren, sözlerinin devamında, şunu söyler:
"Zamanı gelmediyse, halkın anlayış seviyesi olgunlaşmadıysa, binlerce yazı ve onbinlerce teori faydasızdır."
(Şimdi bazı şeylerin zamanı geliyor. Bunu hisseden insanlar -özellikle kadınlar- çok daha iyimserler.) Halbuki görünüm hiç de iç açıcı değil Türkiye'de. Despotizmin adım adım yerleştiği, mesela eğitim sistemi ve sağlık sisteminde, son müdürüne kadar sadece badem bıyıklılardan oluştuğu bir devir... Burada ana fikir, "Eğitim artık bizim istediğimiz gibi insan yetiştirecek" düşüncesi midir? (Tunus'dakiler de öyle diyorlardı!)
Olay, Hace Nasreddin'in Akşehir'deki türbesi gibi...
Talebeler dışarı çıkmasın, bakmasın, önlerine konan vasat şeylerle yetinsinler diye kale kapısından sağlam engeller konuyor güya önlerine. Kapıya nal kadar bir de kilit asılıyor. Peki ya duvarlar?!.. Duvarlar açık, çünkü internet var!..
Sovyet eğitim sistemi de böyleydi. O zaman bile herkes, sıra altında gizli "Samisdat (muhalif/özgür) edebiyat"ı okuyordu. Bu zamanda sistemli bir şekilde biatkar vasat adam yetiştirmeye kalkmak çok daha zor artık. İnternet var!
Tunus'da bu tür vasat/biatkar halk üretmek denklemi nasıl altüst olduysa, bu olayın adını anmaktan bile çekinen Türkiye'de haydi haydi altüst olacaktır. WikiLeaks'in İsviçre'deki gizli hesapları açıklamaya hazırlandığı ortamda, despotizm zor.
(Budist fundamentalist Soka Gakkai cemaatinin/partisinin bir tür "Saidi Nursi" haline getirmeye çalıştığı Japon bilge Nichiren de, Hoca gibi zalim siyasi iktidarla sorunlu biridir ve Hace Nasreddin doksan yaşında öldüğünde, Nichiren 39 yaşındadır.)
Hayat dediğin nedir ki?
Doğru zamanda, doğru söz söyleyenlerin, sözü anlayacak olgunlaşmış bir halka konuşmalarını sağlamak... olabilir mi?
Bu üç faktörü bir araya getirebilmek, işte buna mesela Japonlar Ten-do diyorlar (Göğün Yolu).
Üç faktörün bir araya gelmesi, O öze yaklaşmayla ilgili bir durum olabilir mi?
Ve savaşçının duruşu, Nichiren'in merakını giderebilir!
(Ama bu başka bir hikaye!)