Birinci Dünya Savaşı, tarihte birçok bakımdan önemli bir dönüm noktasıdır -bu, Türkler için de özellikle geçerli. Savaştan sonra 1918 yılında dört büyük imparatorluk tarih olmuştu. Bunlardan ilki, Hohenzollern Hanedanı'nın Alman imparatorluğu'dur (Ama bu hanedanlığın mensupları 1947'ye kadar Romanya'yı yönetmişlerdir); ikincisi, Avrupa'nın en önemli ve en eski hanedanlığı Habsburglar'ın çift taçlı Avusturya-Macaristan imparatorluğudur (Hanedanlık, 973 yılında ölen Gutram von Reiche tarafından kurulmuştur). 1721'de İsveç savaşından sonra bir imparatorluk haline gelen, Romanov'ların Rusyası ve 1300'lerin başında kurulan Osmanlı İmparatorluğu...
Bu imparatorlukların çöküşüyle birlikte irili ufaklı birçok devlet kuruldu. Anadolu'da -kapitalistleşmenin dayattığı- kültürel bakımdan homojen milli devletler kurmak mücadelesi, Osmanlı devletinin üç temel kurucu unsuru arasında kanlı bir savaşlar/katliamlar sürecinden geçti. Türkler, Rumlar ve Ermeniler...
Anadolu'da kültürel homojen kapitalist ulus-devletler kurma savaşında Türk milliyetçileri batı Anadolu'da Rumlarla (milliyetçi adlarıyla 'Yunanlılar'), doğu Anadolu'da Ermeni milliyetçileriyle savaştılar.
1917'de Rus İmparatorluğunun çöküşü ve Kasım ayından itibaren Bolşeviklerin merkezi yönetimi ele geçirmelerinin ardından, Kafkasya'da 'Transkafkasya Federasyonu' adlı bir devlet doğdu. Gürcüler, Ermeniler ve Azerilerin bu ortak devleti, Rus İmparatorluğundan kurtuluş için bir birlik (hülle) özelliği taşıyordu ve bu devlet, bu nedenle sadece bir ay yaşadı (22 Nisan 1918'den, 28 Mayıs 1918' kadar). Daha sonra üçe bölündü ve yeni oluşan devletlerden biri de 'Demokratik Ermeni Cumhuriyeti'ydi. Orijinal adıyla "Demokratakan Hayastani Hanrapetowt‘iwn" (Հայաստանի Դեմոկրատական Հանրապետութիւն,), Adana-Mersin bölgesinde bağımsız yaşayan son Ermeni Krallığı'ndan (1080-1375) bu yana, kurulan ilk Ermeni devletiydi (Kuruluş tarihi 28 Mayıs 1918'dir).
Bu olay, bir tür Anadolu Kıyameti sayılabilecek 1908-1922 döneminin en önemli olaylarından biridir. Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğunun yıkıldığını, ordusunun terhis edildiğini, Anadolu'nun -İstanbul başta olmak üzere- kısmen işgal edildiği, herkesin malumudur ve bunları herkes okullarda öğrenir. Ama Türkiye'de okullarda öğrenilmeyen, bu olayların Ermeniler tarafıdır.
Genellikle birkaç cümleyle geçiştirilen Türk-Ermeni savaşı, Anadolu Türkiye'sinin kapitalizmin gelişmesine uygun olarak kültürel homojenleşmesi sürecinde en önemli insani eşiklerinden biridir. Bu iki halk birbirini resmen doğramıştır. Mesela Rumlarla bu ölçüde kıyam olmamıştır. Ben bunun psikolojik yanını, Türklerle Ermenilerin şaşılacak ölçüde birbirine benzemesiyle ilgili bir durum olarak değerlendiriyorum. Bu benzerlik, Türk-Rum benzerliğinden daha fazladır. Burada, karşılıklı büyük bir mezalim söz konusudur ve bu kıyımın en büyük kaybedenleri Ermeniler, diğer kaybedenleri de Anadolu ahalisi olmuştur. (Burada 'Türkler' derken, kapitalist kültürel homojenleşmenin 'Türk Millileşmesi' tarafında yer alarak, süreç içinde büyük ölçüde homojenleşip 'T.C. ulus-devletinin Türkleri' olan Anadolu halklarını kasdediyoruz)
Milliyetçi Ermeni Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin (Taşnaksutyun) ilan etiği bağımsız Demokratik Ermeni Cumhuriyeti'nin Kafkasya cephesi komutanı Tovmas Nazarbekyan, bugün Türk toprakları olan ve milliyetçi Ermenilerin 'Batı Ermenistan' dedikleri (daha sonra Sevr anlaşmasının Ermenilere verdiği doğu Anadolu) bölgesinin yönetilmesinden sorumluydu. Bolşeviklerin emriyle doğu Anadolu'dan çekilen Rus ordusunun yarattığı boşluk, yeni milliyetçi Ermeni idaresi tarafından doldurulmaktaydı.
İlk başbakan Hovhannes Kaçhaznouni ile birlikte Nazarbekyan, aynı zamanda yeni Ermeni Cumhuriyeti'nin en önemli liderleri oldular. Cumhuriyet kurulduktan sonra 'Batı Ermenistan' denilen bölgenin yönetimini Andranik Toros Ozanyan devraldı. Osmanlı birlikleriyle ilk önemli çatışma, Mart-Nisan aralığında 1918'de, Ozanyan komutasında yaşandı. Vehip Paşa komutasındaki Üçüncü Ordu, esasını Ermeni çetecilerin oluşturduğu Ermeni birliklerini Erzincan'dan çıkardı. Erzincan'daki Ermeni üssü önce Erzurum'a taşındı. Ermeni Cumhuriyeti'ne bağlı kuvvetlerle bu ilk çatışmaya, Hamidiye Alayları geleneğine uyarak Kürt birlikleri de katıldılar. Bu ilk çatışmada Ermeni idaresi, ünlü Van isyanından sonra kontrolü altına aldığı Van'ı da terketti. Kara Kilise'deki çatışmanın ardından Ermeni birlikleri, Sarıkamış ve Erzurum'u da terkettiler. Burada belirtilmesi gereken en önemli konu, buraları terkeden Ermeni birliklerinin, 1915'deki Türk birliklerinin vahşetini aratmayacak ölçüde mezalim yapmalarıdır. Bu şehirler kısmen yakılıp yıkıldı, Müslüman ahali arasında katliamlar yapıldı.
1 Ocak 1918'de, Osmanlı-Rus dostluk anlaşması, 3 Mart 1918'de de (Talat Paşa tarafından) Brest-Litovs anlaşmaları imzalanmıştı. Bu anlaşmalarla Ruslar, 93 Harbi'nde (1877-1878) aldıkları Ardahan-Kars-Batum bölgelerinden çekiliyorlardı. Bu durumda yıkılan iki imparatorluk arasındaki bölgede oluşan iktidar boşluğundan yararlanarak yeni bir milli Ermeni devleti doğuyordu.
Yeni Ermenistan, Osmanlı idaresi altındaki Erzurum, Bitlis ve Van eyaletlerine özellikle sahip çıkıyordu ve Ermenilerin 1915'den önce kısmen yoğun olarak yaşadıkları bu bölgeleri, buralardan Kilikya'ya (Adana-Mersin bölgesine) doğru denize de açılabileceği umuduyla korumayı planlıyordu. Vehip Paşa önce, Ermenistan'ın Karadeniz'e açılmak için en önemli opsiyonu olan Trabzon'u 24 Şubat 1918'de, Ermeni çetecilerin kontrolünden çıkardı. Yerel milisler, Ermeni çetelere karşı yürütülen bu çatışmalarda önemli rol oynamışlardır.
1918 Baharındaki ilk kısa savaşın Ermeni Cumhuriyeti aleyhine sonuçlanması üzerine, Haziran 1918'de Batum'da bir anlaşma ile Ermeni Cumhuriyeti, Rusya ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan Brest-Litovsk anlaşmasının sınırları belirleyen hükümlerinden bazılarını kabul etmek zorunda kaldı. Bu anlaşma önemlidir, çünkü görüşmelerin en başında, Demokratik Ermeni Cumhuriyeti resmen kuruluğunu dünyaya ilan etmişti: 28 Mayıs 1918.
Bu anlaşmanın önemli hükümlerinden ilki, Demokratik Ermeni Cumhuriyeti'nin 'Batı Ermenistan'ı terketmesi gelmekteydi. (Fakat bu bölge, daha sonra Sevr Anlaşması ile Ermenilere verilecektir). 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütakeresi, Osmanlı idaresini, 1914 öncesi sınırlarına dönmeye zorluyordu. Bahar aylarından sonbahara kadar süren bu kısa sürede Osmanlı birlikleri, onlara Batum anlaşmasının verdiği yetkileri yeterince kullanmak için ellerinden geleni yaptılar, ama bölgede otoritelerini kuramadılar. Bu otorite boşluğunu kısa bir süreliğine, Kars'da kurulan 'Güney-Batı Kafkas Cumhuriyeti' (Cenubi-Garbi Kafkas Cumhuriyeti) kapattı. Bu devleti, Fahrettin Paşa kurmuştur. Burada özellikle dikkat çeken durum, aynı dönemde birkaç aylığına da olsa, kurulan tüm yeni devletlerin adı daima Cumhuriyettir. Osmanlı subaylarının ağırlıklı bölümü, cumhuriyet (halk) idaresi fikrine yakın görünmektedirler. Yıkılan Osmanlı Devleti yerine ancak bir Cumhuriyet'in kurulabileceği ihtimali de, daha o zamandan çok belirgindir. (Yani T.C., bir gece birilerinin aklına geldiği için masa başında kurulmamıştır)
Fahrettin Paşa'nın kurduğu Cenubi-Garbi Kafkas Cumhuriyeti'nin hükümranlık bölgesi, Müslüman ahalinin büyük çoğunlukta olduğu Kars eyaleti merkez olmak koşuluyla, Erevan eyaletinin bir kısmını ve bugün Gürcistan'daki Ahalziçe ve Ahalkalaki bşlgelerini de içermekteydi. Fakat gerçek anlamda hükmettiği bölge Kars ve Ardahan'dı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Fahrettin Paşa'nın koltuğunu, İngiliz Amirali Somerset Gough-Calthorpe devraldı. Ve bu tarihten itibaren Demokratik Ermeni Cumhuriyeti, Fahrettin Paşa'nın kontrol ettiği bölgeyi kendi toprakları saydı (Paşa buradan çekildikten sonra Ardahan da Gürcü birlikleri tarafından işgal edildi).
Türk-Ermeni savaşı, Haziran 1920'de Oltu'da başlamıştır. Kurtuluş Savaşı fikrini aktif olarak destekleyen Müdafa-i Hukuk kuvvetleriyle Ermeni grupları Oltu'da çatıştılar. Bu bölge resmen, Demokratik Gürcü Devleti'nin kontrolünde görünüyordu, fakat bu olaydan sonra Demokratik Ermeni Cumhuriyeti, Oltu'yu işgale karar verdi. 16 Haziran 1920'de Oltu, Ermeni birlikteri tarafından işgal edildi. Kurtuluş Savaşı'nı Ankara'dan yürüten Mustafa Kemal başkanlığındaki Milliyetçi Türk Hükümeti, bu olayı savaş ilanı saydı ve Kazım Karabekir Paşa'yı, dört tabur askerle 20 Eylül günü bölgeye gönderdi. Dört gün sonra Demokratik Ermeni Cumhuriyeti, Türkiye'ye savaş ilan etti.
Karabekir komutasındaki birlikler, 21 Eylül günü Sarıkamış'a, 22 Eylül günü de Kağızman'a girdiler. Bu hareketler, 10 Ağustos 1920'de Osmanlı Hükümeti'nin imzaladığı Sevr anlaşmasına karşı silahlı itiraz anlamı da taşıyordu. Çünkü Sevr anlaşması, Trabzon ve Erzurum dahil olmak üzere, Van ve Bitlis'i de içeren geniş bir alanı Demokratik Ermeni Cumhuriyeti'ne bırakıyordu. Türk birlikleri daha sonra Kars'a doğru ilerlediler. Ama sert Ermeni direnişi karşısında Kars'a giremediler. Ermenistan'ın savaş ilanı da tam bu günlerde geldi. Karabekir kuvvetleri toparlanıp Ardahan yakınındaki Göle'ye girmeyi başarınca, Ermeni birlikleri Erevan ve Kars'daki Müslüman ahaliye karşı katliamlar yaptılar. Burada, tıpkı 1915'de Ermenilere karşı yapıldığı gibi bir vahşet söz konusudur. Ermeniler de kadın-çocuk demeden Müslümanları öldürülmüşlerdir.
Savaş, Ermeni birliklerinin aleyhine dönmekteydi ve Ekim ayı başında Demokratik Ermeni Cumhuriyeti, İngiltere'den, Yunanistan'dan, Fransa ve İtalya'dan ilk kez yardım istedi. Bu ülkelere bağlı askeri birlikler, Anadolunun çeşitli bölgelerinde üslenmişlerdi. Ama hepsi de çeşitli sorunlarla boğuşmaktaydı. İngiliz birlikleri Irak'ta, Fransızlar Suriye'de, yerel aşiret ve grupların aralarındaki çatışmalarla, İtalyanlar da Antalya'da yerel direnişle ilgili sorunlarla uğraşıyordu. Ermeni Cumhuriyeti'ne sadece, batı Anadolu'da Milliyetçi Türk birlikleriyle savaşan Yunanistan yardım edebildi. Fakat bu yardım da, savaş hali nedeniyle çok sınırlıydı. İşlerin çığrından çıkıp Türk ve Ermeniler arasında savaş olunca, Gürcü Cumhuriyeti tarafsız kaldı.
Bu sırada ilginç bir gelişme oldu ve 11 Ekim'de bir Sovyet komiseri, Erevan'a giderek, Ermeni Hükümeti'yle bir anlaşma imzaladı ve Demokratik Ermeni Cumhuriyeti'ne her türlü Sovyet desteği sağlanacağının garantisini verdi. Ermeni Cumhuriyeti de Ankara'daki Hükümet de bu hamleyi beklemiyordu. Bu olay, Ankara-Moskova ilişkilerini kötü etkiledi.
Rus-Ermeni Anlaşması'nın hemen ertesinde Karabekir, 24 Ekim günü birlikleriyle Kars'a doğru yola çıktı. Sovyet-Ermeni Anlaşması, Kars'ı Demokratik Ermenistan Cumhuriyeti bölgesine dahil sayıyordu. Ermeni birlikleri savaşmayıp şehri terkettiler. Karabekir'e bağlı birlikler, 30 Ekim'de Kars'a girdi. Ermeni birlikleriyle şehri terketmeyen Ermenilere karşı bir katliam yaptılar. Bu da daha önceki mezalimleri aratmadı. Kalanların çoğu öldürüldü, kadınlara tecavüz edildi, Ermeni evleri yakılıp yıkıldı.
Türk birlikleri ilerlemeye devam ettiler ve bir hafta içinde Gümrü ve Ani dahil -bugün Türkiye'ye ait olan- her yeri işgal ettiler. Sonra Erevan'a doğru ilerlediler. 13 Kasım'da Gürcistan tarafsızlığını bozarak, Ermenistan ve Gürcistan arasındaki (İngilizlerin garantörlüğündeki) tarafsız Lori bölgesini işgal etti.
Demokratik Ermeni cumhuriyeti, 6 Kasım 1920'de ateşkes ilan etti. Ayın 18'inde bu karar resmileşti. 26 Kasımda da Ankara ve Erevan arasında resmi görüşmeler başladı. 2 Aralıkta, Gümrü anlaşması imzalandı. Anlaşmanın koşulları oldukça ağırdı. Ermeni ordusunun silahsızlandırılması taleb ediliyordu ve Ermenistan, Sevr anlaşmasıyla Demokratik Ermenistan Cumhuriyeti'ne verilen Doğu Anadolu vilayetlerinden ('Batı Ermenistan'dan) feragat ediyordu.
Ermenistan'ın en kara günleriydi. Bu anlaşma görüşmeleri yürütülürken, başka ilginç bir olay yaşandı. Ermenileri yıkan ikinci darbe, Bolşeviklerden geldi. 28 ve 29 Kasım günü Kızıl Ordu'ya bağlı 11. Ordu birlikleri, Gürcü asıllı Josef Stalin'in emriyle 'Kervansaray' (Icevan)'a girdiler. Bahanelerden biri, o zaman da 'Karabağ' idi! Ordunun başındaki Kızıl Ordu generali de bir Gürcüydü: Grigori Orconikidse. Bu olay öyle bir şoka neden oldu ki, Demokratik Ermeni Cumhuriyeti Hükümeti, Ankara ile imzaladığı Gümrü anlaşmasını parlamentosunda tasdik bile edemeden, Sovyetler Birliği'nin işgaline uğramıştı.
Yıllardır savaşan, önce soykırım ve tehcir/göç, sonra yenilgilerden yorgun düşmüş Ermenistan, direniş göstermedi. Kızıl Ordu, 4 Aralık günü Erevan'a girdi. 5 Aralık günü, Azerbaycanlı Ermeni Bolşeviklerden kurulu 'Devrimci Ermeni Komitesi' (Revkom) şehre geldi. İki gün sonra da Felix Cersinski'nin Sovyet Gizli Polisi Çeka kuvvetleri Erevan'a girdiler.
6 Aralık 1920'de Aleksandr Miasnikyan başkanlığında, 'Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti' (ESSC) ilan edildi. 23 Ekim 1921'de Sovyetler Birliği ve Ankara'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti arasında Kars anlaşması imzalandı. Sınırları belirleyen bu anlaşmayı, Ermeni, Azeri ve Gürcü Sovyet Cumhuriyetleri de imzaladılar.
Burada bir ilginç durum daha var. Adı değişmiş olmasına rağmen Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, 30 Eylül 1921'e kadar -herşeye rağmen- bağımsız bir cumhuriyetti. Bu tarihte Rus Sovyet Sosyalist Cumhuriyetiyle bir ittifak anlaşması imzalayınca, dünya tarafından izole edilen Bolşevik Rusya'ya yarı bağlı bir ülke haline gelmiştir. Ama 12 Mart 1922'de Transkafkasya Sovyet Cumhuriyeti kurulunca, Azerbaycan ve Gürcistan'la birlikte Ermenistan da bir süreliğine ortadan kalktı.
(Bu federasyon, 5 Aralık 1936'da Sovyet gizli servisi NKWD'nin Gürcü asıllı başkanı Lavrenti Beria tarafından sona erdirildi, Ermenistan SSC yeniden kuruldu.)
Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla birlikte Ermenistan, -resmi adıyla "Hayastani Hanrapetutyun"- 1991 yılında bağımsızlığına kavuştu.