Endüstrisi ve sosyal tahribatıyla, yeni pornografi


Hollywood’u herkes bilir. ABD’nin Kaliforniya eyaletinde, Los Angeles şehrinin yüzyirmi küsür bin nüfusu olan bir bölgesidir. Amerikan film endüstrisinin merkezidir. Bir de ‘Pornywood’ diye bir yer var. Bu ad altında tanınan San Fernanda Valley, Amerikan porno endüstrisinin merkezi. Pornywood’daki ikiyüz film stüdyosu, yılda onbin kadar film üretir, ama dünya porno endüstrisi çok daha büyüktür ve yılda toplam onbeşbin kadar filmle, 96 milyar Dolar ciro yapar. Çekilen filmlerin, 4.2 milyon web sitesinde gösterildiği saptanmıştır.

Porno, daha on yıl öncesine kadar, toplumdan -özellikle çocuklardan- özenle uzak tutulan, insanların sözünü bile etmekten utandıkları bir şeydi. 1960’larda başlayan, ‘Cinselliğin baskılardan kurtulup özgürleşmesi’ söyleminin bir devamı olarak, özellikle 1970'lerden sonra entelektüel bakımdan da “savunulabilir bir şey” haline gelmek yolunda önemli mesafeler katetti. Türkiye’ye berbat bir seks filmleri furyası şeklinde yansıyan bu dönem kısa sürdü. Pornografi, sinemaların da dışına sürüldü ve muhafazakarlaşan sosyal hayatın dışına çıkarıldı. Ama dünyada pornoya tolerans, başta ticari nedenlerle, artarak devam etti. İnternetin yaygınlaşmasıyla, pornonun herkes tarafından kolay erişilebilir bir alan haline gelmesi sonucu, Türkiye gibi muhafazakarlaşmış toplumların da pornodan önemli ölçüde etkilediği kesindir ve bunun vahameti artık konuşulmak zorundadır.

Kısmen masum “eğitici-öğretici” filmler kategorisinde 1960'larda topluma açılıp sosyalleşen pornografinin bugünün dünyasında vardığı yer, bir tür 'benimsenme' ve kısmen saygınlık kazanma aşamasıdır. Özellikle Batılı toplumlarda evde porno bulundurmak şık ve modern sayılıyor, saygın gazeteler porno oyuncularıyla söyleşiler yapıyorlar. Eskiden porno oyuncuları, anonim kişiler olarak yaşarken bugün porno 'star'larından söz edilebiliyor. En berbatı da, pornoya karşı çıkmanın, bazı popüler çevrelerde bir tür demodelik sayılmasıdır. Pornonun internete açıldıktan sonraki bu yeni "popüler" yüzü, birkaç gün önce Türk medyasına da yansıdı. Aileden pornocu bir “girişimci”nin, dünyanın çeşitli yerlerinde yüz adet bedava konaklanabilen otel açmayı düşündüğü gazete haberiydi. Sözkonusu otallerde bedava kalmak isteyenlerin, odalarında sevişirken çekilecek görüntülerinin internetten pazarlanmasını kabul etmeleri gerekiyormuş (Radikal 8.11.10). Habere konu olan "iş adamı", otel başına yılda 43.8 milyon Dolar “gelir” elde etmeyi umuyor! Burada en vahim olan, pornografiyi topluma mal etmeye yönelik böyle aleni bir girişim türüne gelen tepkilerin cılızlığıdır. Konu, medyada sadece bir magazin haberi olarak algılandı.

Pornoya karşı mücadele hiç de yeni sayılmaz. 1970’li yıllarda mücadeleyi başlatan aktivist kadınlardan Alice Schwarzer’in, artık bir kült olmuş ‘Emma’ dergisinde, “Seksizm (cinsiyetçilik), Rasizm (ırkçılık) kadar ciddiye alınsaydı, mücadelemizin hedeflerinin yarısına ulaşmış olurduk” sözleri, bugün de geçerliliğini sürdürüyor. Schwarzer’in sözlerine bakarak, bu mücadelenin kaybedildiğini de söyleyebiliriz belki. Ama bunun bir rövanşı var. Ve rövanş, kadınlardan önce erkeklerin sorunuymuş gibi görünüyor. Çünkü -istatistiklere göre- porno filmleri esasen erkekler seyrediyor ve bugünün genel ortalamasına göre ilk porno filmini 11 yaşında seyreden erkek çocukların, cinselliği porno ile karıştırması gibi absürd bir durum yaygınlaşıyor. Sosyal boyutları sanıldığından daha vahim bir durum. Bu çocukların büyüyünce, kendilerini ve kadınları nasıl mutsuz edecekleri konusu önemli bir sorun. Ama onun da ötesinde, pornonun özellikle şiddet içeren yeni biçimleri (Gonzo) üzerinden şiddet, tehlikeli bir şekilde soayal hayata, ailelere ve ilişkilere sızıyor. Pornonun özellikle bu yeni biçimine karşı kararlı bir mücadele yürüten Gail Dines’in sözleriyle, kadınların çok büyük bir bölümü açısından bakılınca “Cinselliğin pornoyla ilgisi yoktur” ve önce bunun gençlere anlatılması gerekiyor.

Yeni pornografide kadına karşı uygulanan şiddetin ve aşağılamanın boyutları benzersiz. Gail Dines'e göre; “Eğer siyah ırktan olanlar veya Yahudiler, filmlerle, kitle halinde (o filmlerdeki kadınlar gibi) bu derece aşağılansalardı, bu filmlere itiraz ve protesto da çok büyük olurdu. Kimse de bu filmlerin, ‘Fantazi’ olduğundan falan bahsetmezdi. Tam tersine, bunun ne olduğunu açıkça söylerdi, yani: Irkçılık ve Yahudi düşmanlığı” (Bkz. yeni kitabı, “PornLand” 2010). Dines, Pornyland’de çekilen porno filmleriyle ilgili araştırmasında, bunların yüzde 88’inin kadına karşı şiddet içerdiğini saptamış. Burada "anlaşılamaz" görünen, ABD gibi insan haklarının mucidi bir ülkede kadının nasıl olup da bu derece aşağılanabilmesidir. Tabii ekonominin parasal/karsal "gerçekleri", bu acaip durumu anlamamızı (ama asla anlayışla karşılamamamızı) sağlamaktadır.

İnternet üzerinden ulaşması bu denli kolay olan porno ile, genç erkeklerin şiddete yatkın hale geldikleri araştırmalar sonucu ortaya çıkmış bulunuyor. Yeni ve yaygın porno filmlerinde asla ‘Hayır’ demiyen ve her türlü aşağılanmayı sessizce kabullenen kadın tipi, farkında olmadan genç erkekler tarafından benimseniyor. Genç erkeklerin, ‘Hayır’ diyen sevgililerine karşı eskisinden çok daha anlayışsız davrandıkları, reddedildiklerinde çok daha fazla/yaygın şiddet kullandıkları, hatta vahşileşmeleri, kadınlara karşı işlenen korkunç cinayetlerin artmasında, internetten heryere sızan pornonun büyük etkisi var. Dines, üniversite öğrencisi kızlar arasında yapılan araştırmalarla, -özellikle erkeklerin- cinsel davranış bozukluklarına dikkat çekiyor. Kadın-erkek ilişkilerinde duygulara hiç yer vermeyen pornonun kadın doğasına yabancı olduğu üzerinde ısrarla duran kadın aktivistler, pornoya karşı yürüttükleri mücadeleyle, aslında erkeklerin ruhunu kurtarmaya çalışıyorlar. Çünkü pornonun asıl büyük ruhsal zararı erkeklere verdiği anlaşılıyor. Araştırmalar sonucu ortaya çıkan diğer korkunç saptama, çocuk istismarındaki patlamanın asıl nedeninin porno endüstrisi olduğu gerçeği! İşin garip tarafı, pornonun bu kadar yaygınlaşması bir vaka iken, ve bunun toplumsal etkilerinin negatif olduğu tartışılmaz bir gerçek iken, konu hakkında kapsamlı araştırmalar yok denecek kadar az olması.

Hayatın en mahrem alanlarının bile bu derece ticari mal/meta haline getirilmesi, en başta insan mutluluğunun temel faktörleri olan sevgi ve aşka karşı büyük bir saldırı anlamı taşıyor. Özellikle yeni porno, kadınları tarihte hiç olmadığı ölçüde aşağılıyor. Cinselliği, sevgisiz ve aşksız bir şiddet pratiğine indirgiyor. Porno endüstrisine karşı mücadele, para/kar için her türlü insani değeri çiğneyebilen kökten piyasacı neoliberal anlayışlara karşı mücadeleyle de eş anlamlı. ‘İnsani değerler’ ile (ama en çok da ‘Kadınsı değerler’ ile) “ekonomik/parasal değerler”in giderek taban tabana zıt hale gelmekte olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz.

Bianet.org 15.11.2010