Hace Nasreddin'in düşünce yöntemi ve sisteminde yeniden gezinirken, dönemin kamplaşmalarının ne kadar öğretici olduğunu ve bugünün kamplaşmalarına benzediğini görüp şaşırıyorsunuz...
Mesela Mevlana ve etrafındakilerin Moğol işbirlikçiliği inanılmaz boyutlarda. Felsefesini ve eserlerini sevmekle birlikte asla ısınamadığım Mevlana Celaleddin Rumi'ye neden ısınamadığımı şimdi çok daha iyi biliyorum. Hülegü ve Abaka Han, ardından Möngke Timur -ki Hace Nasreddin'in fıkralarındaki asıl Timur bu Timur'dur- hepsi, Müslüman Türkleri aşağılayan ve acımadan katleden zalim Hükümdarlardır. Özellikle Rum Selçuklularına çok kötü davranıyorlar. Mevlana'nın meşhur önerisi de ("Bu Türklerin hepsini öldürün hükümdarım" gibi bir laftır) bu dönemde yapılmıştır. Muzip Ejder Hace Nasreddin'in Mevlana'ya saldırmasının nedeni, Mevlana'nın da Mesnevi'sinde ondan "Huysuz Debbağ" diye bahsetmesinin nedeni budur. İran-sever zenginlerin Moğollar üzerinden Türklere karşı yürüttükleri bir nüfuz mücadelesidir aynı zamanda. Mevlevilerle arası iyi olanlar hep tüccar ve şehirli. Ahilerle ve Bektaşilerle arası iyi olanlar ve Moğol hakimiyetine karşı mücadele edenler ise Türkmenler. Öyle ki Mevlana'nın oğlu Ala-üd din Çelebi bile, bu nedenle babasına karşı çıkıp Hace Nasreddin'in yanında yer almıştır -vicdanı, babasının bu Moğolcu tarafgirliğini kaldırmamıştır... Yoksa, kimse, Mevlana'nın Şems ile eşcinsel bir ilişkisi olduğuna takılmış değildir. Günümüz popüler kitaplarında Şems'in öldürülmesinin nedeni olarak, Mevlana'nın Şems'e olan tutkulu aşkı ima edilir genellikle. (Çağımızın homofobik "Muhafazakarlar"ı, bunu baş neden sayıyorlar) Eski zamanlarda bu konunun fazla büyütülmediği kesindir. Ama Selçuklu Sultanlarını canı istediği zaman öldüren, süren, ayağına çağırıp aşağılayan, Sultanlara ve Selçukluların hanımlarına hizmetkarlık/sakilik yaptıran, inanılmaz eziyetler eden katliamcı Moğol İlhan'larının yönetimine Anadolu'da isyan, en başta iki dergahın işidir: Ahilerin ve Bektaşilerin.
İlginç olan, Mevlevilerin Moğol işgalinden kurtuluşun ardından Mesnevi'deki isimleri çıkarmaları olayıdır. Mesnevi'de verilen ahmaklık örneklerinde isimler hep Türkmen, Bektaşi Ahi iken, bunlar sonra değiştirilmiş ve Mesnevi'den çıkarılmıştır. Mevlana ve şürekası, yenilmez Moğolların da yenilebileceğini düşünememiş olmalıdır -tıpkı şimdinin şehirli soradan görme İran dostu "Müslüman" zenginlerinin (son zamanlarda) Çin'in yenilmezliğine inanmaları gibi!
O mücadelede kazananlar, Bektaşiler ve Ahiler oldu...
Daha sonra özellikle Osmanlı Uygarlığı sisteminin kuruluş aşamasında asıl rolü oynamışlardır. Bu roller de paylaşılmış görülmektedir. Bektaşiler, askeri güç ve entelektüel alanda faaliyet gösterirken, Ahiler ekonominin inşası ve ahlak/adab ve sosyal örgtlenmeler alanında aktif olmuşlardır. Ve Batı'dan yükselmeye başlayan kapitalizmin Anadolu'da ilk etkilerini gösterdiği 17'inci yüzyıl sonlarına kadar da Ahiler ve Bektaşiler oldukça güçlü olmuşlardır. En ilginci, Ahilerin, ilk-kapitalizmin Anadolu'da yayılmaya başlamasına ters orantılı olarak ortadan kalkmasıdır. Kapitalizm Anadolu'da önce Ahilere saldırmıştır. (Bunun bilinmesinde fayda var!)
Şehirli, nisbeten zenginleşmiş yerleşik Müslüman ahaliye hitab eden Mevleviler, Moğol işbirlikçisiydiler. Bunun bir nedeni de, İlhanların İran'ı yönetmeleri ve Fars kültürüne yakın olmalarıdır elbette. Moğol İlhanlarının Müslümanlardan nefret etmeleri ve Budistleri (ve Nestoryan Hristiyanları) tüm diğer dinlere üstün tutmaları, Mevlevileri pek de germemiş olmalıdır. Moğollara sadık kalmışlardır, Moğollar da Budizme sadık kalmışlardır -Japonlar gibi- 'Kılıç yolu'na (Ken-do) uygun bir Budizm türü (Zen Budizm) geliştirmeyip Tibetli'lerin yolundan gitmişlerdir (Mahayana) ve bir zamanlar onların yaptığını yapıp, tarih sahnesinden çekilmişlerdir.