Zaman kalitesinden bahsederken -son zamanda- en dikkat çekici konu, 'Halk' kavramı... Referandum'dan sonra bir rahatlama ve güzel bir dönemin başlayabileceğinden söz etmiştik. Bu dönemin Ekim'in ikinci yarısından itibaren daha çetrefil bir döneme dönüşebileceğini tahmin etmiştik. Fakat o güzel dönem (Tanrı'ya şükür) uzadı. Güzel dönemlerin hep sürmesi elbette arzumuz.
Ön plana çıkan yeni trendlerden biri, kurumların içinde kendi kendilerine engeller çıkarmaları. CHP'deki son gelişmeler, bu trendin tipik örneği oluyor -ve buradan 'Halk' kavramı konusuna geliyoruz. Zaman kalitesiyle ilgili konularda 'Halk' kavramının duruma göre değişkenlik gösterdiği gibi absürd bir durum söz konusu. Bana çok önemli gelen bu duruma göre Türkiye'de ruhen farklılaşmış 'HalkLAR' var gibi görünüyor. Ve zaman kalitesi bazen birilerini, bazen diğerlerini arkalıyor -ki bence aklı olan her yurdum insanının üzerinde düşünmesi gerekir.
Referandum sonrası önemli bir rahatlama getirdi kuşkusuz, ama bu rahatlama, önce 'Evet' diyenlerin rahatlamasıydı (Kötü eğitimli, soradan modernleşmiş bozkırlı 'Evet' Halkı). Daha sonra, tahminini yaptığımız, "Herkes önünü görecek" vecizesini de, 'Hayır' diyenlerin kendi sınırlarının bilincine varması şeklinde yorumlayabiliriz sanıyorum (İyi eğitimli ilkmodern, sahilli 'Hayır' Halkı).
Buradan, şimdi genel bir rahatlamanın doğduğu sonucuna varabiliriz...
'Evet'çiler, iktidarda tasdik edilmenin rahatlığı içindeler -ve kurumları da kendilerine göre değiştirmeyi sürdürüyorlar.
'Hayır'cılar, yüzde 42'nin hiç de yabana atılmayacak bir şey olduğunu anlayıp, kendi içinde birarada olmanın ve kendi içinde bildiği gibi yaşamanın denemelerini yaptılar. Buradaki en önemli olay, ülkenin bütününü kontrol etmek zorunluluğu anlayışını terketmenin verdiği hafifliktir. (Artık Erzurumlular, İzmirlileri çok daha az ilgilendiriyor. Ama bunun tersi pek doğru değil, çünkü 'Hayır'cıların memleketi, diğer iki 'Halk'ın -Yani 'Evet'çilerin ve 'Boykotçu'ların- imrendiği ve yaşamak istediği yer.)
Ruhen bölünme, biraz da bununla ilgili olmalı. Yani bir ayrışma yaşandı.
Referandumu 'Boykot' edenlerin de rahatladığını söyleyebiliriz (Etnik kimlikçi Kürtçü Boykotçu, "Senin referandumun beni ilgilendirmez" halkı. Ayrılıkçı bir 'Halk'). PKK'nın ateşkesi ve klasik statükonun gücünün iyice kırılmış olması, bu kesimde de rahatlamayı sağlamış görünüyor. Onların da diğerlerinden ayrışması sözkonusu. Galiba ilk kez, sevmedikleri 'Hayır'cı coğrafyada istenmeyebileceklerinin de farkına vardılar bu vesileyle. Yani ruhsal ayrışma sonucu, "Kardeşim Kürdistanlıysan İzmir'de işin ne" sözüne ilk kez cidden muhatap oldular ve -bence- Kürtçü hareket ilk kez frene bastı, "Yahu biz ne yapıyoruz" diye düşündü -ki önemlidir.
Şimdi, bu ayrışmadan sonra yeniden biraraya gelmenin koşulları artık konuşulabilir.
Yeni zaman kalitesinin bence en önemli yanı budur.
'Kurumların kendi kendine engel çıkarması' durumunu ben daha önce daha çok bir mali zorluk veya ekonomik kriz diye yorumlamıştım. Onun yerine kurumların kendilerini yenilemeleri durumu öne çıktı -kuşkusu çok daha iyidir.
Zaman kalitesindeki gösterge, yenilenen kurumların eskisinden daha güçlü olacağını yönünde. Tartışılmaz bir gerçek olan bu güçlenme olayının HAS Parti konusunda da geçerli olabileceğini sanıyorum. Orada daha farklı bir gelişme seyri izlendi ve geleceği temsil eden kanat -Saadet Partisi'nin yönetimine geldiği halde- partiyi terkedip yeni bir parti kurdu -ki bence daha tipik bir durumdur ve gelecek/başarı vadetmektedir (arzumuz bu yönde). HAS Parti, üçe bölünen Türkiye ruhunun yeniden bir araya gelebilmesi için gerekli bazı nosyonlara da sahip. Bu bakımdan gelecek açısından önemli bir siyasi çizgiyi de temsil etmiş oluyor.
İlginç olan diğer konu, MHP'nin de böyle bir yenileşme dönemine girmesi. Elbette güzeldir ve önümüzdeki döneme hazırlık bakımından umut vericidir.
Bütün bunları konuşuyoruz, zira gelecek yılın Ağustos ayına kadar geçerli olacak bir döneme giriliyor. Bugünlerde oldukça karmaşık ve zorlu günler beklenirken bunların (henüz?) yaşanmamış olması kuşkusuz çok sevindirici -fakat dikkatli olmakta fayda var, çünkü burada, tüm dünyayı ilgilendiren bir gelişmeler dizisi olasılığına dikkat çekmiştik.
Türkiye açısından, dokuz aylık bu süre zarfında, büyük bir finansal krizin yaşanabileceği ihtimalini ben buraya yazmak istiyorum. Türkiye, gelecek yılın son aylarına, -finansal bakımdan- oldukça fakirleşmiş bir ülke olarak girebilir. Bunun maddi temelleri de vardır. Türkiye, neoliberal ekonominin en hızlı büyüyen ülkesi olmakla birlikte, bunu sıcak paraya borçludur.
Yeni zaman kalitesi şimdilik, Ocak ayına kadar oldukça iyimser bir ruh hali tarafından desteklendiği için, alınacak önemli kararların bu kısa dönemde alınması özel önem arzetmekte.
Ocak ayına kadar sürecek şimdiki iyimser hava o kadar güçlü ki, ülkedeki bazı aleni hastalıkların giderilmesini bile sağlayabilir. Bu dönemde Kürt hikayesi meselesinde kalıcı bir barışı kurmak, CHP'nin kalıcı yeni bir ivme kazanması gibi konular ve HAS Parti'nin kalıcı yerini bulması, kuşkusuz daha kolay gerçekleşebilir. Bu kısa iyimser dönemin her saatini değerlendirmek gerekiyor. Ocak ayından itibaren iyimserlik dalgasının değişmesi olası.
HAS Parti'nin kurulmasının ve CHP'deki hesaplaşmanın, yeni dönemin en başındaki bu en olumlu ve iyimser aşamasında yaşanmasını ben, bu iki partinin geleceği önemli ölçüde belirleyecekleri şeklinde okuyorum.
Yeniden 'Halk' konusuna dönecek olursak, zaman kalitesinin bu kez 'Evet'çi halkı desteklemeyeceğini söyleyebiliriz herhalde -çünkü yeni dönemin zaman kalitesine yanıt vermeyen tek kesim, 'Evet'çi kesim şimdilik.
Türkiye'de ülkenin en az yarısını temsil eden Yeni bir 'Halk', onu bağlayan -eskinin Erbakancı ve şabloncu Kemalist türden statükocu- zincirlerinden kurtuluyor. Bu yeni birleşik 'Halk' şimdilik, esasen 'Hayır'cı kesimin başını çektiği, ama ondan çok daha geniş olmak potansiyeline sahip bir 'Halk' gibi görünüyor.