Dani Rodrik ve bir soru: Ulus-devlet eskidi mi eskimedi mi?

Dani Rodrik, 29 Şubatta Portekizli Publico gazetesiyle yaptığı mülakatta, ulus-devletin eskimediğini söylemiş (tıklayınız)...
Türkiye fikirsel bir çöl haline geldiğinden, sahici düşünce buralarda daha bir önem kazanıyor. Rodrik Türkiye'de son zamanda, "Balyoz davası" ve kuşkulu "delilleri"ni dünyaya anlatan kişi olarak tanınıyor, ama onun asıl uzmanlık alanı ekonomi-politika. Harvard'da öğretim görevlisi. Ve Publico'ya söyledikleri de, asıl uzmanlık alanıyla ilgili...
Neoliberalizmin Türkiye'deki temsilcilerinin, sistemi "sadece demokrasi" ilan edip sistemin ekonomiyle ilgili asıl yüzünü (ve sorunlarını) görmezden geldikleri, her sorunu etnik/dini kimlikçilik üzerinden (geriye doğru "tarih okumaları" ile) açıklamaya çalışıp açıklayamadıkları neoliberal dönemde, ulus-devlet çok itilip kakıldı...
(Kapitalizmin ulusdevletsiz neden işlemeyeceği konusunu şimdilik es geçiyoruz).
2008 kriziyle sona erme aşamasına giren Neoliberalizm dönemi, sistemin (son yayılma/genişleme alanı olarak) kamu mallarını yağmaladığı devirdir. "Sosyalist (yani bir tür kooperatist) kapitalist" sistemin iflasının, aslında kapitalizmin bir kanadının iflası olduğu anlaşılamadı -çünkü "Sosyalizm" sahiden de başka bir düzen sanılıyordu! Halbuki hem 'Liberal Kapitalizm'de, hem de 'Reel Sosyalizm'de, kapitalizmin özü olan 'Kapitalist Para/İş ve Değer (Marx'ın deyimiyle "Das Wert") sistemi' aynıydı. Eski doğu blokundaki ve bütün dünyadaki "Özelleştirmeler", neoliberal devrin bir ifadesidir sonuçta...
Motoru finans "endüstrisi" olan neoliberal kapitalizm, milli ekonomik sınırların kalkmasıyla, tüm dünyadaki yerel ekonomi politikalarını -heryerde aynı olmak koşuluyla- belirledi. bu arada, ulusdevletleri (milli-ekonomik sınırlarını) zayıflatmak ve ekonomiyi globalleştirmek için, kültürcü politikaları benimsedi ve destekledi. Sosyoekonomik sorunların "Kürt/Türk" gibi etnik-kimlikçi, veya "Biz Müslümanlar" (sanki diğerleri Budist!) gibi dinî-kimlikçi vecizelerle çözülmeye "çalışıldığı!" bir dönem yaşandı...


Neoliberalizmin etnik/dinî kimlikçi yeni siyasilerinin temel düsturu, her zaman ulus-devlete karşı olmaktı ve bunu "Milliyetçiliğe karşı Sol bir politika" gibi göstermeyi de başardılar. Bunun nasıl olabildiği, en başta Ortodoks Sol Nomenklaturanın kapitalizmin temel bileşkelerini asla kavramaması ve kavramak istememesi ile ilgilidir. Nihayetinde onlar de, kaba bir kapitalist para/iş sistemi uygulamışlardı. Ama neoliberal dönemde eski Solcu yeni Sağcıların, bir taraftan kapitalizmin son neoliberal türünü savunurken, bir taraftan da milliyetçiliğe nasıl karşı çıkılabilği çelişkisini kimse konuşmadı. (Milliyetçilik, kapitalist sistemin asıl ideolojisidir ve sistemin dayattığı sosyo-kültürel homojenleşmenin bir ifadesidir). Yeni neoliberallerin hedefi, ulusdevletleri sadece zayıflatmak ve sistemin önündeki sınırları gevşetmekti. Ama bu sınırlar, milli ekonomiye de sınır olan 'Milli Sınırlar'dı. Global sistem krizi gerçeği dayatıp, "demokrasi"nin aynı zamanda bildiğimiz 'kapitalizm' olduğunu hatırlatınca, devletlerin önemi de yeniden hatırlandı. Çünkü kapitalizm, ulus-devletsiz yaşayamaz. Bugünün devletleri ulus-devlet de olsalar, kapitalizmden önce de -başka şekilde- varlardı. Nitekim devletlerin tarihi refleksleriyle, (krizi devletleştirmek pahasına da olsa) sisteme müdahale ederek çökmekten -şimdilik- kurtardıkları, herkesin kabul ettiği bir gerçek. Dani Rodrik, "Bankaları kim kurtardı? Onlara parayı kim buldu? Felaketi kim önledi?" diye soruyor. Elbette ulus-devletler önledi! Hani o beğenmediğiniz, "milliyetçi" ulus-devletler...
(by the way: Her ulus-devlet az ya da çok milliyetçidir, milliyetçi olmak zorundadır.)
Rodrik, ulus-devletlerin prestijlerini yitirmelerine rağmen, "piyasaları kim yeniden yoluna sokabilir? Ulusdevletler" diyor -ki haklı elbette. "İnsanlar, herşeyden kimi sorumlu tutuyorlar? Milli Hükümetleri" Buna rağmen, ulus-devletler, krizin etkilerini azaltabilecek ve belki sistemin geleceğe doğru dönüştürülmesinde en önemli rolleri oynayabilecek asıl aktörlerdir...
Bence Dani Rodrik'in söyledikleri arasında en önemlisi, uluslararası teknokrasinin ulus-devlete alternetif bir şey sunamadığına dikkat çekmesi. "Fransız İhtilali'nden kalma olsa da, elimizdeki tek şey ulus-devlet" diyor. Elbette haklı. Peki ulus-devlet buna rağmen eskidi mi? Elbette! Çünkü, Fransız İhtilali'ne neden olan kapitalizm de eskidi. ("Eskimek" ne kelime!..) 
Ama bu başka bir hikaye...