Dünyanın yaşadığı kapitalist sistem krizinin ana hatları konusunda

Bazı şeyleri basitleştirmek, onun çarpıtılması için önemli malzemeler sunar. Ayrıntılar genellikle önemlidir. Bu ilkeyi unutmamak koşuluyla sistem krizine yaklaştığımızda, artık bazı şeylerin ille de anlatılmasını gerektirmeyen bir durumla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Toz dumanın yavaş yavaş dağılması, yeni bir toz duman başlamadan önce, sistem krizinin ana hatlarına yeniden bir bakıp, bir sonraki döneme daha sağlam girmemize yardımcı olabilir.
Dışarıdan bakıldığında görünenden yola çıkacaksak, bu krizin en önemli yanı, bir borçlanma krizi olmasıdır.
Türkiye'yi örnek verecek olursak, ülkenin kurulduğu yıllardan beri 80 yıldır verdiği cari açık 44 milyar Dolarken, son 9 yıllık cari açık 294 milyar Dolardır (CHP'nin son ekonomi raporundan). En iyimser tavrınızı takınıp, enflasyon, Kürt savaşı, ekonomik krizler vs. dahil bütün faktörleri bu değerden düşseniz, cari açığın artışının korkunç olduğunu -mutlaka- kabul etmek zorunda kalırsınız. Borcuna yaşamışsınızdır ve bu borcu döndürmeniz, her geçen gün zorlaşmaktadır. Bu, bütün dünyada işleyen sistem krizinin alt yapısını oluşturan durumdur. Buna, büyük bir çarpıklık olarak dikkat çekmek elbette doğru ve gereklidir -ama şu gerçeği gözden kaçırmadan: Şu anda dünyada, kapitalist ekonomiyi döndürebilmek için tek şart, borçlanmaktır! Borçlanmadan döndüremezsiniz. (Nedenlerine girip yazıyı uzatmayacağız ve mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağız)

1970'lerden beri ertelenip duran büyük bir ekonomik krizin sonucudur bugükü durum ve artık ertelenmesi mümkün değildir. Bunun anlamı, ya acilen değiştirilmeli ve radikal reformlar yapılmalıdır ya da sistem çökecektir. Günümüzün "Reel Kapitalizm"inin yaşayabilmesi için tek şart sürekli borçlanamdır.
Bunu açalım:
Borçlanmak demek, gelecekte üretilecek -şimdi olmayan- birşeylerin paraya tahvil edileceği ve bu paranın da borcu kapatmak için kullanılacağı spekülasyonuna dayanır. "Finans Endüstrisi", gelecekte güya paraya dönüşecek bu hayalleri finanse eder ve o hayal karşılığı size para verir (-ki, verdiği para da hayaldir! -ama oralara girip konuyu dağıtmayalım).
Verilen bu borç paralar, sistemin işlemeye devam etmesi için bir motor vazifesi de görür. Çünkü o paralar tüketime/üretime yansır ve ekonomi -taşıma suyla da olsa- döner. İşte bu nedenle, cari açık mütemadiyen artar. Borç sayesinde dönen bir ekonomi türüdür. Bu bir yere kadar sürdürülebilir. Sürdürüldü de. Taa ki Lehman Brothers gibi dev bankalar batmaya başlayıncaya kadar. 2008 yılında başlayan kriz, işte bu borcuna yaşama devrinin sonunu işaretlemektedir.
1980'lerden beri hızla yükselen ve sistemin ana motoru haline gelen "Finans Sektörü", bu borçlanma ekonomisinin de motorudur aynı zamanda. Bu sistem, reel (üretim) ekonomisinden neredeyse tamamen koptuğundan, dev spekülasyon balonları üretmiştir ve üretmektedir (mesela Türkiye'deki yeni gayrımenkul balonu gibi). Ve bu balonlar da, oluşurken, ekonomiyi "olumlu" (gibi) etkilemişlerdir.
Sadece bu kadarıyla baksak bile, krizin, Kapital'in krizi olduğunu, yani kapitalizme özgü para ve değer sisteminin krizi olduğunu görebiliriz.
Karl Marx'ın deyimiyle, "Üretici güçlerin, üretim ilişkilerinin koyduğu zincirleri kırdığı" (kendi kabına sığmadığı) bir durum söz konusudur. Kapitalist akumülasyon sistemi borçsuz dönemiyor! Kapital'in kar ederek daha fazla Kapital'e çevrilmesi ve onun da yatırımla artırılması işlemi, yani kapitalist sistem borçsuz dönmemektedir.
Krizin en genel özü kısaca budur.