Dünya 2008'den itibaren, giderek sıklaşıp derinleşecek ekonomik krizler dönemine girdiğinden beri, özellikle Batılı ülkelerde geniş kesimlerin anladığı birşey var: Kriz konjonktürel bir kriz değil sistemle ilgili bir kriz. Şimdi yaygınlaşmaya başlayan bu genel kanının siyasi ifadesi de, Sosyaldemokrat (sosyal politika ve sosyal devlet) anlayışlarının yükselişi şeklinde oluyor. Almanya Baden-Würtemberg eyaletinde, Almanya kurulduğundan beri ilk kez Hristiyan Demokrat muhafazakar iktidar devrilip, yerine Yeşiller Partisi hükümeti kuruldu. Sıcak para ve bankalara karşı yükselen öfke henüz yarı yolda bile değil. İşte bu atmosferde endüstrileşmiş teknoloji üretimi kendi mecraında ilerliyor -ama gelişmelerden etkileniyor.
Teknolojik ilerlemenin, özellikle 20'inci yüzyılda Batı ve Doğu blokları arasında -silah teknolojisi üzerinden- adeta bir yarış haline gelip endüstrileşmeyi hızlandırması bir yana, dijital devrimin noktayı koyduğunu ve Doğu blokunun orada havlu attığını biliyoruz. Bugün bir pop ikonu haline gelen Apple firması tarafından temsil edilen bu teknolojinin -bireyleşmeyi esas alan özelliğiyle- başı çektiği görülüyor. Şu anda "piyasa" bazında en önem verilen alan, daha ince ve hatta elastik cep telefonları olmalı (iki kuşak sonrasının hedefi). Sığ bir tüketici bireyselleşmesini hızlandırırken, eskisinden daha az çöp/atık üretmek, tüm yeni teknolojilerin hedefi gibi görülüyor. Eski zamanların tüketim alışkanlığı -sistem gereği mecburen- korunmakla birlikte, mesela dünyanın en büyük yeni çöp dağına maden ocakları kuruluyor ve o dağdan altın üretiliyor! Bu büyük çöp dağı, eski cep telefonlarından oluşuyor ve mesela Almanya'da bu işi yapan firmalar peydahlanıyor! Cep telefonu dağları, altın madeninden daha verimli. Eski cep telefonu dağı, altın madenlerindeki alaşımlardan 60 kat daha fazla altın içeriyor. Eski cep telefonlarından, başka madenler de kazanılıyor. Bu işlemlerin en genel anlamı, çöplerin değerlendirilmesi anlayışıdır. Bu konu çok önemseniyor ve tabii somut nedenleri var.
Bu şekilde tüketilmeye devam edilirse, doğada serbest halde bulunan madrnlrtin bir çoğunu çıkarmak giderek çok zor ve pahalı hale gelecek, çünkü hem hızla azalıyorlar hem de onlara ulaşım zorlaşıyor. Onun yerine geri dönüşüm, şimdilik önemli bir alternatif. Teknolojideki yeni trend, geri dönüşüme o kadar önem veriyor ki, yeni tuvaletleri bile buna göre yeniden tasarlıyorlar. Bu yeni tuvaletlerin Obama tarafından kullanılması ve dünyaya tanıtımı için çalışan lobiciler var. Eğer tutarsa, dışkılar ayrıştırılacak ve birçok alanda kullanılacak!
(Dünyadaki doğal kaynaklar için savaşmaktan daha akıllıca bir yöntem olsa gerek!)
Sistem dünyanın açlık sorununu çözemiyor ama, kendine yeni koyduğu tabularını devirmeyi biliyor. Bunlardan biri, genleriyle oynanmış bitkiler. Papa dahil, tüm entelektüel çevreler, genetiğiyle oynanmış bu hormonlu ürünleri reddediyordu. Dikensiz gül bahçesi ve biatkar koyunlar diyarı Türkiye'de bile konu edilmesine bakarak, dünyada ne kadar önemsendiğini görebiliriz. Bu bitkilerin ileride insanlara ve doğaya verebilecekleri tehlike şimdilik hayal bile edilemiyor, ama su sorununun ve açlık sorununun insanları bezdirdiği bir dönemde, bu konudaki çekinceler düşmüş görünüyor. Türk Başbakanının ziyarat etmeyi planladığı, dünya pop endüstrisinin göstermelik yardımlarla desteklemeyi düşündüğü Samali gibi yerler için bu bitkilerin önemine dikkat çekiliyor. Afrika'daki açlığa neden olan sıcak para neoliberalizmi ve sistemin uçurumlardan uçurum beğenemeyen gelir dağılımı eşitsizliğini ortadan kaldırmak için birşeyler yapmak kimsenin aklına gelmiyor. Ama açların üzerinden siyasi/ticari sömürü sürüyor.
Açlık bölgeleri için düşünülen iki yapay bitki ön plana çıkıyor; bunlardan biri A vitaminiyle zenginleştirilmiş (havuçlu) pirinç, diğeri de dayanıklı bir bezelye türü. Beyaz pirince alışmış Asyalıların, kırmızı pirince el sürmedikleri söyleniyor -ama gene de bazı firmalar böyle şeyleri üretmeyi sürdürüyor! "Özel" bezelye ise, yetiştirilmesi kolay, posası ve dış kabukları hayvanlar için kullanılabilen yeni bir bitki. Burada bile, "atık değerlendirme" anlayışının unutulmadığı görülüyor.
Modern yaşam biçiminden esas itibarıyla vazgeçmeyen yeni teknolojiler, mobil olaşım konusuna da çok kafa yoruyorlar. Mesela iki hafta önce, tamamen güneş enerjisiyle çalışan dört motorlu bir uçağı, Bern'den Brüksel'e uçurmayı başardılar. Tabi kerozin yakan bildiğiniz uçaklarla kıyas kabul etmeyen bir araç. Uçağın kanat genişliği, neredeyse bir yolcu uçağı kadar, ama sadece bir tek yolcu taşıyor! Pervaneli dört motorunun gücü de 10 PS (yani iri bir Vespa tipi motorsiklet kadar). Bu alanda çok daha ciddi girişimler var ve bu girişimlerin ortak paydasını bir pil oluşturuyor. Elektrikli otomobiller malum. Fakat uzun mesafeler için uygun değiller, çünkü çok ağırlar. Şimdi 30 kiloluk kocaman pillerinin yerine, 5 kiloluk yeni bir pil türü geçebilirse, bu alanda küçük bir devrim yaşanabilir. Yeni pil seri üretime geçebilirse, sadece otomobillerde değil, otobüslerde ve hatta uçaklarda da kullanılabilecek. Yeni yeşil teknolojilerin, petrol bazlı teknolojilerin yerini doldurması bir hayal. Kapitalizm, aynı zamanda bir kömür/petrol uygarlığıydı. Hazır bulunup yakılan, konsantre edilmiş yüksek enerji kaynaklarının tüketimi, hızlı kâr anlayışının ifadesiydi. Teknolojinin iyi bildiği üzere, bu gidiş böyle en fazla bir yirmi yıl daha sürdürülebilir.
Soru şu: Gelecek nesiller, yani çocuklarımız için bu rezervler korunmalı mı yoksa -en kolayına kaçılarak- aynen böyle devam mı etmeli? Aynen devam edilirse, petrol savaşları kaçınılmaz olacak. Ve bu tüketim hızıyla global felaket beklenenden daha hızlı gelişecek...
(Türklerin pek de umurunda olmayan bir konu şimdilik!)
İşte tam da bu aşamada kriz, elzem oluyor.
Ancak büyük bir ekonomik kriz, insanlık için hayati olabilecek bu kaynakların bir kısmının (gelecek için) korunmasına ve saklanmasına katkıda bulunabilir. Böyle fundamental konularda endüstri/piyasa gülü teknokratların söylediği pek bir şey yok, -olamaz da zaten.