Sevgili "Fritz"in 10 Ağustos 2011 Çarşamba günü Jungle World'da çıkan yazısını buraya alıyoruz.
Lehman Brothers Bankasının 2008 Sonbaharında çöküşünden beri borsa kurları hiç bu kadar tepetaklak olmamıştı. Welt-Online'ın haberine göre geçen hafta dünyada 5 trilyon Dolarlık varlık buharlaştı. ABD kredi notunun, Standart & Poors kredi derecelendirme kuruluşu tarafından düşürülmesinden sonra finans piyasaları yokuş aşağı gitmeye devam edecektir. Finans endüstrisi 1980'li yıllarda dünya kapitalist sisteminin temel endüstrisi olmak seviyesine yükseldiğinden beri, ağzında kekremsi bir tad bırakan acı darbeler aldı. Ama şimdi yaşadığı, yepyeni bir nitelik taşıyor. Kapitalist merkezlerde daha önceki kriz aşamalarında borçlanmaya hazır devlet, yangın söndürme aracı rolünü üsleniyordu. Bu kez yangın yeri, yangın söndürme aracının bızzat kendisi.
Kriz odağının bu şekilde (birinden diğerine) kayması, takribî bir durum olmaktan ziyade, daha önceki krizleri aşmak için yapılanların mantıklı bir sonucu. İster New-economy-crash (yeni ekonominin krizi), ister 2008’deki büyük finans piyasası krizi olsun -Mali piyasalar aşağilara kaymaya başladılar, çünkü kazanç beklentisi içindeki yatırımcılar, kendilerine özel ekonomilerinde umut tacirlerinden yüz çevirdiler ve “geleceğin firmaları”nın hisse senetlerini satınalmaktan veya onlara sonu belirsiz ipotek kredileri açmaktan vazgeçtiler. Aşağılara doğru spiral çizerek düşmek tehdidi altındaki dünya ekonomisin düşüşünü engellemek, devlet merciine bırakıldı.
Ucuz para politikalarıtla Merkez Bankaları, eskisinden daha büyük yeni finans balonlarının ortaya çıkması için gerekli hammaddeyi sunuyorlar. Kamusal gizli el, büyümeye odaklı harcama politikasıyla borçlanmayı yaygınlaştırıp reel ekonominin darboğaza girişini frenleyerek, fiktif/sanal kapital yeni bir umudu devreye sokuncaya ve ekonomiyi yeniden rayına oturtuncaya kadar zaman kazandı. 2000 yılındaki Dot-com-crash’in ardından (internet firmaları ekonomisinin çöküşünden sonra) bu yöntem başarılı olmuştu. Dünya konjonktürü iki-üç yıl zayıf kaldı ve derken Amerikan finans balonu gibi balonlar, dünya ekonomisinin yeniden büyümesini sağlayacak kadar büyüdüler. 2008’ki finans piyasası krizinden sonra özel sektörde oluşan yeni bir umut belirtisi görülmüyor. Gerçi aşırı düşük faiz politikasıyla ve spekülasyon sonucu (bankaların) kayıplarının devletleştirilmasiyle, finans piyasalarının çöküşü durduruldu ve konjonktürel programlarla reel ekonominin stabilize edilmesine çalışıldı. Ama özel finans sektörünün para üretimi, sınırlandırılmış devlet borçlarının tahammül düzeyinin altında kaldı. Dünya devletleri, 2008 krizinin aşılması için 15 trilyon Dolar harcadılar ve bu harcamayla birlikte borçları, dramatik bir şekilde 39 trilyon Dolara kadar yükseldi.
Düzelecek gibi görünmüyor. Devlet borçlarının kendisi, finans endüstrisinin en önemli balonu haline geldi ve şimdi tam da bu balon patlamak üzere. Ekonomi politikaları, onmaz bir ikilemle karşı karşıya. Devletler deflasyonu önlemek için biryandan borçlanmaya devam etmek zorundalar, biryandan da -kredibilitelerini simüle edebilmek için- bütçelerini hızla konsolide etmek (bütçe açıklarını kapatmak) zorundalar. Geçen haftadan itibaren finans piyasalarını saran paniğin arka planını, bu yapısal Double-bind durumu* oluşturuyor. Avrupa’da da, Amerika Birleşik Devletleri’nde de, hisse senetlerinin darboğaza girişini neyin hızlandırdığına bir türlü karar verilemiyor: Yeni kararlaştırılan kemer sıkma (tasarruf) önlemlerinin yol açacağı deflasyonist etki korkusu mu, yoksa borçlanan devletlerin kredibilitelerini yitirme korkusu mu.
Daha belirgin olan, bu umutsuz durumdan çıkmak için geriye hangi yolun kaldığı. Ülkelerin kendi ekonomi politikalarını kendi başlarına yönlendirebilecekleri oyun alanının kalmamasına rağmen, para politikaları alanında bir opsiyona sahipler. Merkez Bankaları, aşırı düşük genel faiz oranları nedeniyle, kendi ülkelerindeki faiz oranlarını düşüremezler ama, Merkez Bankaları, kendi devlet tahvillerini satın alabilirler. Bu yolla bir taraftan yeni borçlanma imkanı/alanı açıp, bir yandan da finans endüstrisinin satışa sunduğu kendi devlet tahvillerinin değerinin düşmesini önleyebilirler. Böylece ideal bütüncül kapitalist (yani devlet), başka hiçkimsenin yapamayacağını yapıp, kendi kendine borçlanmış olur. Birkaç yıl önce tam da bu işlem, paranın değerinin istikrarını bozabilecek en büyük günah sayılıyordu. Söyleyenler haksız da değildi: Bir Merkez Bankası, kâr getirecek kıymetli kâğıtlar almak yerine, para rezervini, hurdaya çıkmış kendi devlet tahvilleriyle oluşturursa, krizi yeni bir alana taşımış oluyor. Böylece devlet borçlarının azaltılması erteleniyor, onun yerini, paranın değer kaybetmesi alıyor. Devlet bütçelerinin krizinden, ’para’ denen medyumun krizine doğru atılacak adım, kriz sürecinin mantık çerçevesinde bir sonraki safhasını teşkil ediyor. Kapitalizm kendi krizlerini, daha büyük krizler hazırlayarak aşıyor. Karl Marx bunu daha o zaman biliyordu. Ama ateşi söndüren aracın, bir sonraki krizin yakıtına dönüşmesi, şimdiye kadar hiç bugünkü kadar hızlı gerçekleşmemişti.
* 'Double bind situation' teorisi, bir iletişim teorisidir ve sonrasında şizofreniye neden olan belli kalitedeki çelişkileri ifade etmek için Gregory Bateson tarafından tarif edilmiştir. (Çevirenin notu)