1977 Bir Mayıs'ında Taksim Meydanı'nı dolduran devrimci gençlerin anısına.
Brigate Rosse'nin, (Kızıl Tugaylar) eski İtalyan Başbakanı Aldo Moro'yu nasıl kaçırıp öldürdüğünü -hatırlıyorum.
Yıl 1978...
Türk Solu'nun bin parça halinde yaşadığı, ama oldukça etkili olduğu bir dönem.
(Hindistan Komünist Partisi-ML, Surinam Komünist Partisi LMN, Togo Komünist Partisi OÖPRS gibi örgütlerin devrim için "neler" yaptıklarıyla çok ilgilendiğim bir dönem!..)
O dönemin en sofistike laflarından biri de "Silahlı propaganda"ydı, hatta bu adı taşıyan örgütler de vardı Türkiye'de. Mesela MLSPB. Mahir Çayan'ın yolundan devam eden gençler tarafından 1975'de kurulan, 1980'den sonra dağılan bir örgüt. Onlar da Brigate Rosse gibi "Silahlı propaganda" yaparlardı! Ama o "işi" en iyi yaptığını iddia eden, Kızıl Tugaylar'dı elbette. Hatta bu terimin belki onlar tarafından icad edildiğini de söyleyebiliriz.
Aldo Moro olayı sadece Avrupa'yı değil, bütün dünyayı sarsmıştı o zaman. Ve olaydan sonra Kızıl Tugaylar karışmıştı. İşte o karışıklığı çıkaran en önemli kişi, Brigate Rosse'nin önder üyelerinden süper bir kadındı ve o kadını bir İsviçre gazetesinin haftasonu ekinde yeniden görünce o günler gözümde yeniden canlandı...
(Tages Anzeiger, 'Das Magazin' eki 22.4.11. No.15)
Brigate Rosse, 68'li üniversiteliler tarafından 1970'de Milano'da kuruluyor. Türkiye'de Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş gibi gençlik önderlerinin ilahlaşmasından hemen önce... Brigate Rosse'yi kuranlar, Uruguay'lı 'Tupamaros' grubunun "Şehir gerillası" fikrini esas alıyorlar. Örgüt, 1988'e kadar 73 cinayet işliyor. Ama Aldo Moro olayıyla, örgütte önemli bir çatlak beliriyor. Adriana Faranda, örgütüne isyan ediyor...
Şimdi 60 yaşındaki bu güzel kadın, örgütün Aldo Moro'yu ele geçirirken beş korumasını öldürmesi olayı ve sonrası -işte bu konu açılınca şöyle diyor:
"Sadece bu olay değildi trajik bir hata olan. Ama benimle Moro olayını konuşacaksanız, o sandalyede bir hafta oturup beni dinlemeniz gerekebilir!"
Örgütün Aldo Moro cinayetine onun isyanını da şu sözlerle anlatıyor:
"Sadece kişisel gerekçelerle karşı çıkmadım. Moro, tam 55 gün elimizdeydi. Bu süre içinde onu elle tutulur bir insan olarak tanımak da mümkün oldu. Aynı zamanda bir Başbakan olması arka planda kaldı. Bu benim içimde derin bir yara açtı. İşçi sınıfı düşmanının, 'insan' yüzünü gördüm birden."
Evet, Aldo Moro sınıfsal düşmandı ama bir insandı. Ve onun bir insan olduğunu anladığı anda örgütten ayrıldı Adriana Faranda ve onbeş yıl hapis yattı. Şimdi Roma yakınlarında bir evde oturuyor, sanatla uğraşıyor, kitaplar yazıyor ve minik torununa bakıyor...
İtalya'yı titreten Brigate Rosse'nin "eylemlerinden" birini anlatırken gülüyor Adriana Faranda:
"Bir Carabinieri (Jandarma) karakoluna saldırmayı planladık. Herşey ama herşey ters gitti. Makineli tüfekler tutukluk yaptı. Arabaya binip kaçarken, bizim komandolardan biri, arkadan takip edecek arabaları durdurmak için yola çiviler attı. Aynı soygun filmlerindeki gibi. Ama bir farkla. Bizim eleman, çivileri öyle attı ki, bizim arka lastik patladı! Sonra arabadan dışarı sarkıp arkadan gelenlere bakarken tabancasını yola düşürdü. Tam bir fecaatti. Ertesi gün ben bizim örgütün resmi açıklamasını hazırlarken, radyodan, Carabinieri generali Carlo Alberta Dalla Chiesa'nın o sırada karakolda uyuyor olduğunu duydum. (İtalyan Antiterör masası şefi!) Adam, Brigate Rosse'nin iki kurucusunu yakalayıp hapse atan adamdı -sonra da Aldo Moro olayında başarılı operasyonlar yaptı. Generalin o saatte orada olduğunu, hatta uyuduğunu kimse bilmiyordu, -hangi karakoldadır, hangi şehirdedir?!.. Tabii biz de bilmiyorduk. Tamamen tesadüftü. Ben bunu radyodan duyunca, bizim örgütün bildirisini, sanki biz bunu önceden biliyormuşuz gibi yazdım. Gazeteler spekülasyon yapıp durdular -bu bilgiyi Brigate Rosse'ye kim verdi diye! Güya 'profesyonel bir terör örgütü' olmamızın ardında böyle hikayeler var."
Bugün, o kanlı günlerden nasıl bir tecrübe çıkarabiliriz?
Çünkü 2008 krizinin ardından İtalyan anarşistlerinin yeniden canlandığını ve Brigate Rosse adlı bir örgütün de 1999 yılından beri üç cinayetin sorumlusu sayıldığını okuyoruz.
Adriana Faranda, yaşadıklarından şu sonucu çıkarmış:
"Toplum, toplumumuz, bombalarla değişmiyor. Bunu, şimdiki bombacılar da anlayacaklar -inşallah bizden daha hızlı anlarlar."