Konuyu basından izlerken, bazı noktalara dikkat çekmemiz gerekiyor. Kuzey Afrika ülkelerinden Suriye'ye kadar uzanan kuşakta yaşananlar ve oralardaki muhaliflerin sesleri, büyük bir ilgi ve dikkatle izleniyor. Türkiye'de de ilginin yoğun olduğunu ve konu hakkında haber/yorum sayısının oldukça yüksek olduğunu belirtmeliyiz.
14 Nisan günü Portekiz gazetesi Diario de Noticias'ın yorumu, Hüsnü Mübarek'in tutuklanmasına vurgu yaparak, benim daha önce kullandığım bir deyimi kullanıyor: "Kleptokrasi". Gazete, "Kamu malı hırsızlığının sistemleşmiş hali" anlamında kullandığı bu terimle, kleptokrasinin cezalandırılmayacağı düşüncesinin yıkılmış olmasının ne kadar önemli olduğunu yazıyor. "Mısır ve Tunus'daki barışçıl hareketlerin siyasi ve hukuki sonuçlarının olmaması, çok absürd olurdu" diyor.
Muhafazakar Çek gazetesi Lidové Noviny, çok daha sert bir yorumla, "Otokratların görevi ölmektir" diyor. "Nasıl Franco İspanya'da iktidarı devrettiyse, Şili'nin Pinochet'si zamanında ülkeyi terkettiyse, tıpkı İran Şahı'nın ve Tunuslu Bin Ali'nin yaptığı gibi. O doğru anı kaçıran derdine yanmalı. Şimdi Mübarek, o şanssız önderlerin örneği."
İtalya'nın Katolik gazetesi Avvenire, devrimlerden pek umutlu değil, bu işten otomatikman demolkrasi çıkmayacağını düşünüyor. (11 Nisan)
Birçok Avrupa gazetesi, Libya'dan İtalya'ya ulaşan, İtalyan makamlarının oturma izni verdiği binlerce göçmeni ve olası göç dalgasını tartışıyor. Avusturya gazetesi Salzburger Nachrichten, Avusturya-Bavyera sınırında göçmenlere karşı alınan önlemleri anlattıktan sonra, konu göç olunca Avrupa ülkeleri arasındaki dayanışmanın nasıl ortadan kalktığına dikkat çekiyor ve Avrupa'nın böyle sorunlara dayanışmacı çözümler üretmesini istiyor.
8 Nisan günü İsviçre'nin muhafazakar gazetesi Neue Zürcher Zeitung'da, Libya'ya askeri müdahalenin başarısız olma ihtimali üzerinde duran uzun bir yazı yayımlandı. Muhalefetin askeri zayıflıkları ve kötü lojistiği, kötü silahları ve tecrübesizliği, örneklerle anlatılıyor. Batılı gizli servislerin yardımlarının, sonucu muhaliflerin lehine çevirecek kadar tayin edici olamayacağı söyleniyor.
Göçmenler konusunu çok önemseyenlerden biri de Hollanda gazetesi Trouw. Bu konuda Avrupa'nın birlik halinde -AB olarak- işlemesi gerektiğini söyleyen gazete, Kuzey Afrika ülkeleri yönetimleriyle göç konusunda mutlaka birlikte çalışmak gerktiğini düşünüyor, ama Somali ve Eritre gibi otoritenin olmadığı (sistemin ve devletin çöktüğü) ülkelerden gelenlerin mutlaka AB tarafından sınırda karşılanıp Avrupa'ya sokulmamalarını istiyor.
Nisan'ın ilk günlerindeki yorumlar çok daha iyimserdi. Mesela Almanya'nın muhafazakar Die Welt gazetesi, "Anti-Kaddafi koalisyonu"nun Kaddafi'nin ateş gücünü önemli ölçüde bertaraf ettiği üzerinde duruyordu. Ama Kaddafi'nin ülkeyi çabucak terkedeceğini beklemiyor, "terketse iyi olur" diyordu. Naif yorumlar yayımlayan gazete, şimdi daha dikkatli.
Britanyalı muhafazakar The Daily Telegraph, Nisan'ın ilk günü Musa Kussa'nın Britanya'ya kaçması olayını değerlendirirken, onun gibilere karşı Britanya'da dava açılmamasını istiyor ve örnek olup diğer Kaddafi işbirlikçilerinin de Libya'dan kaçmasının desteklenmesinin doğru olacağını düşünüyor.
Britanya'nın liberal The Independent gazetesi de, Kaddafi muhaliflerinin silahlandırılmasını sorguluyor. Muhalefete silah verilmesi halinde kısa vadede, katliamların durdurulması için müdahale eden Batılı güçlerin tarafsızlık iddiasının havada kalacağını, uzun vadede Afganistan'a benzer bir durumun ortaya çıkabileceğini yazıyor.
Avrupa basınında konu hakkında oldukça açık ve cüretli yorumlar yer alıyor. Her konuyu oldukça açık bir şekilde tartışıyorlar ve mümkün olduğunca birinci elden bilgilere dayanıyorlar. Gelişmelerin istikmeti muğlak, ama genel trend, islamcılığın ve Ortadoğu tipi kleptokrat/yolsuz ve otokratik "önderler"in/rejimlerin aleyhine işliyor.