İnsanları iş üzerinden tarif eden bir toplumda bu normal sayılabilir -ama asıl normal olmayan, toplumların insanları işlerine göre değerlendirmesidir. Burada "İş" derken, eski zamanlarda anlaşılan ve Karl Marx'ın da farklı bir ad taktığı "Doğal uğraşılar"ı değil, günde sekiz saat boyunca (veya para karşılığı belli bir disiplin içinde) yerine getirilen, amacı başkaları (veya piyasa) tarafından belirlenmiş "İş"i kasdediyoruz. Marx'ın "Arbeit" adını verdiği "ücretli abstrakt iş", tarih boyunca insanın eylediği çeşitli uğraşılardan farklıdır. Bu "iş" türüne dikkat çekmemiz ve onu diğer "doğal uğraşılar"dan ayırmamız gerekiyor. Doğal uğraşı, paraya endekslenmemiş işlere deniyor. İnsanın evinde yemek yapması böyle bir "doğal uğraşı"dır (Marx'ın tarif ettiği) "iş" değildir.
Günümüzde yaratıcılık bile, ücretli iş şeklinde tarif edilmiştir ve esasen tüketime hitab eder hale getirilmiştir. O halde, 21 Aralık sonrasının Dünya'sında, 'Yeni Çağ'da özgürlüğün ilk elementar ifadesi, (para için) çalışmak zorunluluğundan kurtulmuş olmaktır diyebiliriz.
Piyasaya yeni mal ve ambalaj kazandırmak için yaratıcı olmakla gerçek anlamda yaratıcı olmak arasındaki temel farkı da iyi anlamak zorundayız. Goethe'nin deyimiyle "Creator Spiritus", yani "Kutsal Yaratıcı Ruh", mistik gelenekte de Hristiyanlıkta ve diğer tek Tanrılı dinlerde de, bugün anlaşıldığından farklı birşeydir. Harıl harıl çalışırken akla gelen tüketici tipi piyasa "Idea"sı ile alakalı değildir. Eskilerin anladığı anlamda yaratıcı ruh (ilham) için önce ruhun özgür olması gerekir. Ancak özgür bir ruhta sahici yaratıcılık kristallenebilir.
Özgür ruh, en başta, iş saatine göre değil, kendi saatine/ritmine göre işleyen sakin/dingin ruh demektir. Bu da, iş toplumunun zorunluluklarından özgürleşmekle mümkündür. İnsanın kendini ruhen geliştirebilmesi için de -mümkün olduğunca- iş toplumunun dayatmalarından uzak kalması gerekir. Günümüzde pek kolay olmayan (ama imkansız da olmayan) bir durumdur.
İnsanları iş toplumundaki yerlerine işlerine/paralarına göre sınıflandıran "değerlendiren" veya "değersizleştiren" iş toplumu normlarının değiştirilmesi gerekiyor -bu da paranın dünya hükümdarlığına son bermekle başlayabilir. İnsanlar işlerine göre ğerlendiriliyorlar, çünkü "ücretli" çalışmak zorundalar, "parasız yaşanmıyor". O halde parasız yaşamanın (veya bugünkü anlamda paranın olmadığı bir ortamda yeni bir düzen ve yaşama kültürünün) -yeniden- mümkün kılmanın zamanı.
Bu bir ütopya değil, zamanın ve bizzat kapitalizmin son aşamasının dayattığı bir durum.
İş toplumunun köleci normları ("değer" sistemi) etkisini yitiriyor ve insanların çalışmamayı "değersizlik" saymaktan vazgeşebilecekleri bir atmosfer oluşuyor. Ücretli işe teslim olmamak, insanın ruhsal özgürlüğünün ve gerçek yaratıcılığının yükselmesi demek olduğundan, iş toplumuna bilinçli bir şekilde son vermek, gelecek için özel bir önem arzediyor. İnsanın özgür ruhuyla yeni mecralara yücelmesi için, bu konu ciddiye alınmak zorunda.
Dinlenmeyi bilmek, Uyanıklık (duyuları uyanmış/bilenmiş vaziyette tembellik etmek), insanların yeniden öğrenmeleri gereken bir şey.
Burada "İş toplumu"na kısaca yeniden bir bakacak olursak, onu savunmanın ve korumanın artık pek mümkün olmadığını da görürüz. Bugünkü sistemde herkesin tam gün çalışıp birşeyler üretmesi hem imkansızdır hem de lüzumsuzdur. Kalıcı işsizliğin yaygınlaşması ve artık bir fenomen haline gelmesi, iş odaklı toplumun -ve insanın- krizidir ve aşılana kadar da sürecektir. Ayrıca herkesin çalışması sonucu üretilecek mal ve hizmetlerin satılması da hem imkansız hem gereksizdir. Kapitalistlerden sonra Sol'un ve dindarların da "Ücretli Emek"i kutsamalarına son vermek ve tapılan "İş" putunu kırmak gerekiyor. Neredeyse kutsanan "Tam gün iş" düzeni, absürd bir hale gelmiştir. Mecburi işin İnsan ruhuna yarar sağlamayıp zarar verdiğini anladıktan sonra, "Herkese iş" sloganı da anlamsızlaşmıştır. Kapitalist iş toplumunu yeniden üretmekten başka bir işlevi kalmamış olan "Herkese iş" sloganı ve kapitalist iş mantalitesine son vermek, geleceğe uzanan yolun önemli ilk adımları olabilir.
(Konuya, eskilerin "Köleci Toplum"unda "mecburi iş ve yaratıcı tembellik" konusuyla devam edebiliriz -malumunuz, bugün tarihten tanıdığımız büyük insanların hiç biri, bütün gününü çalışarak geçirmemişti! Biz niye geçirelim?)