1957'de yapılan Amerikan-İngiliz planında, Suriye'ye karşı provokasyonların yapılması öngörülüyordu. Bu provokasyonların, dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka yapıldığını gösteren işaretler var. Türkiye için en kayda değer olanı, Türkiye sınırından (muhtemelen Hatay'dan) Suriye'ye sızan 40 kişilik silahlı bir grubun Suriye askerlerine saldırdıktan sonra, ağır kayıp vererk püskürtülmesi üzerine Türkiye'ye geri dönmesi olayı var. (Bu olayı Türk basınından okuduğumu sanıyorum ama nerede okuduğumu bulamadım). Türkiye'den Suriye'ye geçip sağa-sola saldıran ne idüğü belirsiz bir takım adamlara Türkiye'nin göstere göstere yataklık yapması, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk. İyi birşey olduğunu söylemek imkansız.
Olayları sadece Anglosakson medyası gözlüğüyle izlemek, artık tehlikeli olmaya başladı. Geçen gün Suriye'de iki gazeteci öldürüldü. Amerikalı safkan gazeteci Maria Colvin, Suriye Ordusu tarafından öldürülen çocukları haber yapmıştı. Fransız fotorafçı Remi Ochlik'in de, şimdiye dek hep en tehlikeli savaş bölgelerinde görev yaptığı anlaşılıyor. Bu iki gazetecinin ölümlerine kuşkuyla yaklaşmak durumundayız. Ayrıca, bugünlerde gazetelerde fotorafları gösterilen "Suriye ordusu tarafından öldürülmüş çocuklar" olayına da dikkatle yaklaşmak gerekiyor. Haber El Cezire kaynaklı.
Dünyada ses getiren bu kanlı olaylar (öncesi de var, onlardan da bahsedeceğiz), Tunus'da bugün (24 Şubat 2012) yapılan uluslararası "Suriye'nin Dostları" toplantısının hemen öncesinde yaşandı. Bu toplantının asıl amacı, Suriye'ye yaptırım konusunda Rusları ve Çinlileri nihayet ikna etmek ve bu iki ülke ile Lübnan'ın (ce belki başka ülkelerin de) konferansı boykot etmesini önlemek. Bunu iddia eden, bölgede serbest gazetecilik yapan başka bir gazeteci, Webster Tarpley. (tıklayınız) Ayrıca başka vahim iddiaları da var. Tarpley, bölgedeki Rus gazetecilere dayandırdığı haberinde, El Cezire'nin yayımladığı öldürülmüş çocuk fotoraflarının yeni olmadığını ve daha önce başka bir NATO operasyonunda (kazayla?) öldürülmüş çocuklara ait olduğunu yazdı.
Türkiye, Cumhurbaşkanı'nın kalpak ve kamuflajlı asker kıyafetiyle, "savaş" kavramını gözlere sokan bir gösterişle askeri bir manevra yapıyor. Durumlar basına yansıyandan çok daha ciddi. Dünya basınının pek yer vermediği alternatif Amerikan kaynakları, Suriye savaşı'nın her an başlayabileceğini yazıyor.
Bugüne gelinceye kadar başka ilginç provokasyonlardan da bahsetmeliyiz. Tayland, Hindistan ve Gürcistan'da İsrail diplomatları bombalı saldırılara uğradı, toplam üç İranlı gözaltına alındı ve bu saldırılar sanki İran yapmış gibi gösterilmeye çalışıldı.
Tayland'da İsrail diplomatlarına karşı kullanılan bombanın, Yeni Delhi ve Tiflis'te İsrail diplomatlarına karşı kullanılanlarla aynı tipte olduğu, İsrail tarafından ilan edildi. İsrail'in kendi diplomatlarını öldürmeye kalkması gibi birşey sözkonusu olamayacağına göre, İsrail'i kışkırtmak isteyen birilerinin bu provokasyonları düzenleyip İran'ın üzerine atması ihtimali de yabana atılmamalı. Diğer yandan, Tayland'da bombanın patladığı sırada yaralananlardan birinin İranlı olması kuşku uyandırdı. Aynı şekilde, Tayland polisinin Malaysiya'ya kaçarken yakaladığı şüpheli de İranlı çıktı. İran'ın benzeri eylemlere şimdiye dek hemen hiç başvurmamış olması nedeniyle, İran'ın suçlanması -hele şimdi- pek inandırıcı olamıyor. Ayrıca Tayland, Hindistan ve Gürcistan, İran'ın en çok ticaret yaptığı ülkelerden. Yani biraz kuşku uyandırıyor -İran bu ülkelerde bomba patlatarak kendi işlerini neden bozsun?
Bugün Tunus'dan Suriye'ye yüksek sesli bir "uyarı" çıkması bekleniyor. Bu konferans oyunlarının Rusya ve Çin'i yumuşatmak dışında hedef alması gereken konu, barışı kurumak olmalı. Konferansta barıştan yana olanların da bulunması, şimdilik umudu yüksek tutuyor. Savaş çıksa bile Türkiye kesinlikle işgalci olmamalı ve Suriyeli "muhalif" gruplara ve diğer (Libyalı?) Arap paralı askerlere yataklık yapmamalı, İran'a saldırı projesinde kesinlikle yer almamalı.