Irak işgalinin tam gaz devam ettiği 2003 yılında, Londra'daki Royal Halloway College öğretim üyelerinden Matthew Jones, bir araştırması esnasında "ilginç" belgeler buldu. 1957 yılında Büyük Britanya Başbakanı Harold Macmillan ile ABD Başkanı Dwight Eisenhower arasında yapılmış bir planı gösteren belge, Amerikan ve İngiliz gizli servislerinin desteğinde Suriye'nin işgali öngörüyordu. (tıklayınız) Plana göre Suriye sınırlarında yaşanan bazı olaylar bahane edilerek ülke, "Suriye'nin Batı müttefiki komşusu" tarafından işgal edilecekti. Irak'la Suriye'nin arası iyi. O halde, "Suriye'nin Batı müttefiki komşusu", şimdi olsa olsa Türkiye olabilir! (Ama planın hazırlandığı dönemde İran da Batı müttefikiydi). Plan, Washington'da hazırlanmış. Birkaç ayrıntıdan bahsetmekte fayda var. Plandan bölümler:
"Kurtarıcı (muhalif) güçlerin ilerlemesini kolaylaştırmak için, ayaklanmanın ilk aşamasında, önemli şahsiyetler ortadan kaldırılmalı. (...) CIA ve SIS (o zamanın İngiliz gizli servisi) küçük sabotajlar düzenlemeli ve bunun için oradaki bağlantılar kullanılmalı. (...) Olaylar Şam ile sınırlı olmamalı. (...)
Sınır olayları ve manipüle edilmiş çatışmalar bahane edilerek ülke işgal edilmeli. CIA ve SIS, bölgede gerilimi artırmak amacıyla, psikolojik savaşta gerekli gizli operasyonları yapmalı."
Plan yapıldığında Suriye, Soğuk Savaş döneminin Sovyet nüfuz bölgesinde bulunuyordu.
Bu planda anlatılanların en ürkütücü olanı, bir benzerinin Libya'da da uygulanmış olmasıdır. Yapılması planlanan provokasyonlar, Irak, Lübnan, Ürdün ve Türkiye'de yapılıp Suriye'nin üstüne atılacak provokasyonlar olabilir mi? Bu konuda çok dikkatli olmak gerekiyor.
Geçtiğimiz yılın Aralık ayında "Suriye Ulusal Konseyi" gibi bir örgütün kurulduğu ilan edilmişti. 1957 planında ise, "Özgür Suriye Komitesi"nin kurulup finanse edilmesinden bahsediliyor. O zamanki plan, Sovyet yanlısı Arap milliyetçisi Baas iktidarını devirip, yerine Batılı bir iktidar kurmaktı.
Suriye 1957'de, hem askeri hem de ekonomik anlaşmalarla Sovyetler Birliği'ne bağlıydı ve Çin Halk Cumhuriyeti'ni de tanımıştı. Suriye, Sovyetlerin çöküşü ardından, neoliberalizmin Amerikan versiyonuna karşı durarak, siyasi özerkliğini korudu. Ülkenin demokratlaşması elbette iyi bir gelişme olur. Ama bu, ülkeye dışarıdan müdahaleyle olamaz, olmamalı. Asıl konu zaten demokrasi değil. Öyle olsaydı, önce Suudi Arabistan'dan bahsetmek gerekirdi.
İlginç olan, Suriye'ye o zaman olduğu gibi şimdi de Rusya'nın açık destek vermesi ve dünya kamuoyunu Suriye'nin işgaline karşı uyarmasıdır. Rusya ve Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi'nin iki daimi üyesi olarak, Suriye'ye karşı askeri bir yaptırımı veto modundalar ve bu tutumlarında ısrar ediyorlar.
O zaman Suriye, Irak petrollerine açılan kapıydı, İran Batı müttefikiydi. Şimdi Suriye, İran petrollerine açılan kapı. Ve İran için kilit önemde. Bu nedenle Suriye/İran'a saldırılmasının bir Üçüncü Dünya Savaşı'na yol açabileceği uyarılarını herkes ciddiye almak zorunda.
İşin en trajikomik yanı, 1957'de Türkiye, Adnan Menderes'in en güçlü dönemini yaşamaktaydı. Şimdi de Türkiye, Menderes'in devamı olduğunu söylemekten yorulmayan bir iktidar tarafından yönetiliyor.
Bu bölgenin kendi haline bırakılmasının ve kaderini kendisinin belirlemesinin zamanı gelmedi mi? Bu soruyu soranlar Batı'da da artıyor. Mesele petrolse, o zaten öyle veya böyle satın alınacak. Sonuçta bu petrol ülkeleri petrollerini satmak zorundalar zaten. 1918'de beri Ortadoğu'nun sürekli kontrol altında tutulmaya çalışılması fikri iflas etmiş bulunuyor. Bunun hızla anlaşılması, hem Ortadoğu hem de Batı için iyi bir gelişme olacaktır. Bu yeni fikirsel değişim istikametinde yazılanlar ve söylenenler artıyor. (Bkz.: Gwynn Dyer, "The Mess They Made: The Middle East After Iraq" 2007)